Dünya esasen güzel, bir o kadar da tuhaf bir yer. Kocaman bir pencereye de benzer aynı zamanda. Geçmişten günümüze milyarlarca insan bu pencereden var oluşun sınırsızmış izlenimi veren ufuklarını seyretti. Kimileri uykulu, kimileri ıslak, kimileri kapalı, kimileri aydınlık ve kimileri ne yazıktır ki kanlı gözlerle tanıklık / ya da müdahale etti uzam ve zaman adlı iki nehrin muazzam akışına. Gördüklerini unutanlar oldu; umursamayanlar, hiç görmemiş olmayı umanlar, her saniyesini ruhunun derinliklerinde yana yana yaşayanlar oldu. En çok da tanık oldukları manzarayı sayısız farklı araçla resmetmeye uğraşanlar iz bıraktılar ve acı çektiler kendi eksenlerinde döne dururken.
Edebiyat ve sanat binlerce yıldır işte bu çabanın ürünü ve destekçisi olarak, evrilerek, yontulup bükülerek varlığını sürdürdü. Sanatçıların hep bir meseleleri oldu. Bazen davaları, bazen kavgaları ve çoğunlukla tanımı neredeyse olanaksız sevileri.
Şimdi neşe ve hüznün harmanında rengârenk olmuş gözbebeklerimizle yaşıyoruz kendi çağımızın yangınlarını. Bu nedenle olsa gerek bir günümüz diğer günümüze uymuyor. Yine de uyaktan ve rediften vazgeçsek de sözden vazgeçmiş değiliz. Elinizde tuttuğunuz dergiye dokunduğunuzda her bir yazar ve şairimizin kalp atışlarını duyumsayacaksınız. Meselemiz sanat, meselemiz şiir, meselemiz sözün her türlü hali. Güzel ülkemizin sanat ve edebiyat dünyasına katkıda bulunmak. Yine biz inanıyoruz ki dünyada yapılan en güzel işlerden birisi sözün yanında olmak, ona omuz vermektir.
Dün dünde kalmasa da, gelenekten beslenmek bize güç kazandırsa da yeni şeyler söylemek bir uğraşı değil, zorunluluk ve eşyanın doğasına uygun bir durumdur. İnsanlığın binlerce yıllık emeğinin, hatalarının, kazanımlarının, değişimlerinin -ki bazıları buna evrim bazıları yıkım derler- üzerimizdeki izdüşümü kalemimizden süzülenlerin dünden farklı oluşunu sağlar. Cansız ve dilsiz taşın bile yosun tuttuğu gerçeğini görebilirsek bizim de yeni olma gerekliliğimizi fark edebiliriz. Yenilenmek ve farklılaşmak tıpkı yeşermek hatta kurumak kadar doğal bir süreçtir. Bu sürece karşı duranlar dahi asla aynı kalamazlar.
Yol insanı insan eder, elbette öte yandan yolları yol eden üzerinde gide gele iz bırakan insandır. Biz bir yola çıktık, kervan ya da kafile olduğumuz kesin. Nereye varırız, nerede kalırız, ne oluruz? Fazlaca bilinmez, tahmin de edilmez. Geleceğimize dair ahkâm kesmek ise gereksiz! Hele bir yürüyelim iyiye, güzele ve aydınlığa doğru; hep birlikte ve ellerimizi bırakmadan, çünkü en güzel duygulardan biri yol arkadaşlığıdır.
Seyir ve seferimize devam dileğiyle, buyurunuz Çayyolu’na!
Hatice Eğilmez Kaya