Kediler ölüyor, çiçekler soluyor
Şehirler bitiyor, evler ve okullar da
Görmeden silindiğini anlıyorsun izlerinin
Bir şeyler kalmıyor insandan uzağa
Medeniyetin zirvesinde tepinen zavallılar
Bir de bin yılları savaşla geçirmiş yoksul halklar
Karalar götürür kalemler örgütlediğin harfleri
Toprak ve rüzgara karışan DNA’nı
Yapay zekalı böcek çözebilir şifre şifre
Sabahları oyala, akşamı sakın
Geçitler acı yuvasıdır, anılar hızar
Bedenin ondan budanmış bilesin
Hep gece ile gündüz arasında ezile ezile
Salya sümük ağlamak pek hoş da
Fotoğrafları hep gülüş biriktirir
Sanki bokunda boncuk bulmuşların
Gizemli kalmayınca burnunu çektiğin anlar
Pek irrite eder sanal insanını dünyanın
Zaten içtenlikle ettiğin her söz
Sana mesafe olarak geri döner
Kulağına küpe diyeceğim ama
Artık sadece makyaj kaydırdığın için
Durmadan ekranda parmakların..
Gözaltlarını morartan uykusuzluk izleri için lazım
Biraz pırıltı geçir kirpikler şenlensin
Her şeyi kendine yontan adamlar gezegeninde
Nedense tanımadığın kişilerin ve bütün dünyanın
Göreceği şekilde…Bunu düşündün mü ne korkunç
Albümleri bilirsin yüz yüze ve içinden gelince
Yatak odasından çıkartıp getirisin burnunu sokamaz kimse
Geçen gün ben de bir evin kapısındaki kokinaları çektim
Düşündüm başkasının çöplüğüne uzattığım burnumu ve sildim
Kapısı kırılmış yeryüzünün anlıyor musun?
Aşikarız ev içlerimizle bile
İnsanlara dağıtılmış günlerin kayboluyor
Konuşmak zaten işaret diliyle, yazmak emoji
Fotoğraflar dijital çöplüğünde dünyanın
Bir süre daha duruyorlar ölmüş bir görüntü olarak
Öyleyse bazı sözler yeniden yazılmalı
Bıkıntı veren şeyler çağında:
Söz uçuyor, yazı okunmuyor, fotoğraf kalıyor
Yüzler çöplüğündeyiz, gülümse!
O da bir süre…
Sözcükleri zaman gibi sakınmak gerekir
Ah yine çarçur ettim ağlak bir şiirde.