Yükümüz cennet olmasaydı yanar mıydık bu ateşte
bakışların mı güzellikleri kovan
cevirdiğin yüzün müydü
kapıyı aralayan
sorarım sana
kaç yüz sığdırdın bir yüze
ağzı kararlı aceleyle geldin
yağmur gibi yağıyorsun kalbimin kıyısından
boğuldum
son söze koştuğun yolunun tozunda
ne bekleyen
ne beklettiğim olacak
hayallerim ışımayacak sisli nehirlerinde
kaybettim beni
seni ararken
geç zamanlar istasyonunda
trajedi kusuyor duvarlar
gidişin değdiği odada
aynadaki ölü geçmişe düşen ben’e Uranos’un eli deyse
unutsa
bütün bildiklerini
hüzün sallamazdı şimdi aşkın beşiğini
içimde dolu bulutların aşk sancısı
dışımda ateş kokan anıların suları
nasıl da yırtıyor yüreğimi
gizlerim yaş tutarken ayrılığın çelikten sözleri eritti
incitilmiş kalbimi
yolunu şaşırmış kendim bunlara değer miydi.