Aşağısı Tiflis
Gürcistan’ın başkentindeyim.
Kura Irmağı’na bakan ayazlıkta kahvaltı ediyorum.
Su bulanık akıyor. Yağmur sularının taşıdığı topraklardan olsa gerek.
Irmağının iki yakasında yaya kaldırımları, ötesinde araç yolu ve en geride yapılar.
Çalı süpürgeyle yol kıyılarını süpüren temizlik görevlisi bir kadın.
Çınar ve akasya ağaçlarının çokluğu ayırt ediliyor.
Sarı kubbeli, kümbet biçiminde bir yapı kendini belli ediyor.
Sameba Katedrali. Ortodoksların. Yeni bir tapınak. Epey para harcattığı belli. Orta Asya’nın en büyük kilisesiymiş. Göz kamaştırması umulmuş.
Irmağın hemen kıyısındaki kayalığın üstünde epey eski görünen bir tapınak.
Metekhi Kilisesi. O da Ortodoksların.
Kilise’nin yanında at üstünde bir adam heykeli.
Kılıcı kınında. Sağ eli yukarıda. Saldırganlara dur der gibi.
Kartli’nin kralı Vahtang Gorgasali’ymiş. 5’inci yüzyılda yaşamış. Tiflis’in kurucusu.
Irmak üstünde çatısı kıvrımlı bir köprü.
Kent’in değişik yapılarından biri. Camdan ve çelikten yapılmış yaya geçidi. Yayaların bastığı yer yay kirişi, çatısı ok yayı biçiminde. 2010 yılının Mayıs ayında açılan Barış Köprüsü, Tiflis’in eskisiyle yenisi arasında duran yepyeni bir yapı.
Kahvaltı masasından kalkınca Rustavelli Bulvarı’na geçerek bir banka oturdum.
Sırtım Kura Irmağı’na dönük.
Karşıdaki sarı renkli, biraz hırpalanmış duran taş yapı, Ulusal Bilimler Akademisi olsa gerek.
Solumdaki kaldırımda koskocaman bir bisiklet heykeli duruyor.
Birbirine dönük iki tutamağı ve iki selesi var. Tiflis’le bisiklet arasında bir bağlantı kuramadım ve bulamadım. Süs amacıyla konulduğu kanısına ulaştım.
Bulvara adını veren Rustaveli, Gürcülerin 1160-1220 yılları arasında yaşadığı sanılan ozanı.
Ömer Faruk Toprak’ın İossif Noneşvili’yle yaptığı söyleşiyi içeren Gürcü Ozanı Şota Rustaveli başlıklı yazıda Noneşvili, Rustaveli’nin “çağını çok aşmış bir ozan kafası taşıdığını” savlıyor.
Ahmet Zekerya’nın İnsan Nasıl İnsan Oldu adıyla çevirdiği, Rus yazarlar M. İlin ve E. Segal imzalı kitaptaysa Rustaveli için, “Batı bilgeliğini Doğu şiirleriyle birleştiren” bir ozan denmiş.
Gürcü Ozan’ı günümüze taşıyan Kaplan Postlu Şövalye adlı yapıtı.
Ayşe Beyza Büyükçınar’ın Gürcü Kaynaklarına Göre Gürcistan Altın Çağ Döneminin Son Hükümdarı: Kraliçe Tamar başlıklı makalesinde verdiği bilgiye bakılırsa, Rustavili, 1584 dörtlükten oluşan kitabını döneminin kraliçesi Tamar’a yazmış.
Noneşvili, “konunun bir İran masalından alındığını” söylediği Kaplan Postlu Şövalye’ye yönelik, “Gürcü halk türküsünün, değer yargılarının, Rustaveli aracılığıyla dile gelmesinden başka bir şey değildir.” diyor.
Fuad Köprülü’nün İslam Medeniyeti Tarihi adlı yapıtındaki kanısına göre, “Rustaveli’nin meşhur destanında yalnız İran te’siri değil, Türk te’siri de mevcuttur.”
Elimde Rustavli’nin dizeleri bulunmadığından Noneşvili’nin yazdığı, Selâhattin Hilâv’ın Türkçeleştirdiği Var Böyle Bir Ülke başlıklı şiirle yetiniyorum: “Dilden dile dolaşan ölümsüzlük ve yiğitlik türküleri/ Bir halkın, Rustaveli’nin şiirlerinde.”
Bu kez yeşillik bakımından varsıl Tiflis’in zümrüt rengiyle örtülü dağ yönüne bakıyorum.
Sol yanımdaki tepelerden birinde yüksek bir kule.
Televizyon Kulesi 1955 yılında yapılmış. İki yüz yetmiş dört buçuk metre yüksekliğindeymiş. Üç ayaklı. Gürcistan bayrağının kırmızı, beyaz renkleriyle boyanmış. Geceleri ışıklandırılıyor. Eyfel Kulesi’ne oranla cılızın cılızıysa da Eyfel’in havası verilmek istenmiş gibi geldi bana.
Televizyon Kulesi’nin sağında dönme dolap.
Koltuğumuz en yükseğe geldiğinde bakacağımız manzarayı büyüleyicidir sanıyorum. Orada alacağım rüzgârın beni sayrı edeceğiyse kesin.
Daha solda ulusal giysili, gümüş renginde kocaman bir kadın yontusu Tiflis’e bakıyor!
Her yerden görünsün istenmiş. Gürcülerin gözdesi Gürcü Ana (Kartlis Deda) bu! Sağ elinde kılıç, sol elinde çanak tutuyor. Dostlar armağanla, düşmanlar savaşla karşılanırlar anlamında.
Kartlilerin Annesi’nin geçmişi eski ancak yontusu yeni. Elguca Amaşukeli, 1958 yılında alüminyumdan yapmış. Yirmi metre boyundaymış.
Kartli, 1478 yılında sahneye çıkan bir Gürcü Krallığı.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi’nde verdiği bilgiye göre, “Eski ismi Karthli veya Karthveli olan Georgia’ya Yunanlılarla Romalılar İberya ve Osmanlılarla İranlılar da Gürcistan derler.”
En soldaki başka bir tepede kale kalıntıları.
Gürcü Ana’ya komşu Narikala’nın içinde Nicholas Ortodoks Kilisesi. Kale, Kilise’ den eski olmalı.
Rustavelli Bulvarı, Özgürlük Alanı’na dek uzanıyor.
Alan’ın simgesi Aziz George (Yorgi) Heykeli.
Ejderhayı öldüren Kapadokyalı. Atının ayakları altına aldığı canavarın boğazına mızrağı sokuyor.
Yorgi’yi (Jordi’yi) Katalonya’dan anımsıyorum. Barselona’ya gittiğimde Nisan ayının 23’üydü. O gün oralarda Aziz Jordi Günü olarak kutlanıyor. Aynı başlık altında yazmıştım.
Özgürlük Alanı’nda eskiden Lenin’in heykeli duruyormuş. Bağımsızlığın ardından yıkılmış.
1936 tarihli Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasası’nın 13’üncü maddesinde, SSCB’nin eşit haklara iye Cumhuriyetlerin gönüllü birliğinden oluşan federal bir Devlet olduğu yazılıydı. Cumhuriyetler çok da gönüllü değillermiş. Olanak doğar doğmaz Birlik’ten ve komünizmden koptular.
Gürcistan’da bir tek Rus Lenin’in değil, Gürcü Stalin’in bile izleri silinsin istenmiş.
Diğer yerlerdeki Stalin heykelleri 1991 yılında yıkılmışken, doğum yeri Gori’ye 1950 yılında dikilen yontuya dokunulamamıştı. Onun da 2010 yılının Haziran ayında kaldırılması, Ülke üzerindeki eski ağırlığın büsbütün kalktığını gösterdi.
Gürcistan, yürürlükteki 1995 tarihli Anayasası’nın 1’inci ve 3’üncü maddeleri gereğince, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılında onaylanan biçimiyle bağımsız, birleşik ve bölünmez bir devlettir, demokratik bir cumhuriyettir.
Ancak sorunlu bölgeleri var. Abhazya ve Güney Osetya kendi başlarına bağımsızlık kararı aldılar ve Rusya’nın gücü Gürcistan’ı oralarda etkisiz bıraktı. Gürcistan hukukuna göre buralar Rusya’nın işgali altındaki topraklarıdır.
Özgürlük Heykeli’ndeki ejderha Rusya mıdır diye usuma takıldı!
Büyük devletler kendi devletlerindeki ulusların ayrılık istemlerini boğarlar, küçük devletlerdeki ayrılık ateşlerini körüklerler.
Hak meselesi değil, kuvvet meselesi!
Erdal Noyan