ASLIHAN TÜYLÜOĞLU SİİRİYLE KALIPLARIMIZI KIRIYOR
Suzan Erol
İlk şiir kitabı “Balkon Yalnızları”2008, “Yokuş Çıkan Su”2011, “Bir Kadın Masalı 2013, “Kuşların Akşamı” 2015, “Gölge Günah ve Kedi” 2017 yılında yayınlanan şair Aslıhan Tüylüoğlu’nun altıncı kitabı “Günlerle Bozmak” Haziran 2021 tarihinde yayımlandı. Şiir üzerine de yazan önemli ödüller sahibi şairi tanımak için ilk şiir kitabından başlayarak kronolojik olarak okuduğumuz zaman adeta şiir yazmak için doğduğunu, tüm hayatı ve düşlerini de şiirleştirdiğini görüyoruz. Şiir dilinde ustaca yol aldığına, şiirine getirdiği yeniliklere, aşama aşama yeni boyutlar ve perspektifler kazandığına tanıklık ediyoruz. Onun şiirleri yüreğimizden kucaklıyor bizi, hepsini bir anda okuyamıyorsunuz gerçeklere büyüteçli aynalar tuttuğundan derin ve çarpıcı. Şiirlerinde insanı şaşırtarak sarsan, metaforlar ve gerçeküstü, imgelerle fırtınalar yaratıp kültürümüzün bize çizdiği sınırları zorlayarak farkındalığı ve değişimi tetikliyor. Şiirle nefes alan Aslıhan Tüylüoğlu rahatımızı bozarak, risk alarak, kendi olmamızı engelleyen tüm duvarları savaşarak yıkmamızı tutsaklıktan kurtuluşumuzu imliyor. Şiirini hayattan oluşturuyor. Sadece kendi sesini değil içtenliğiyle tüm halkın sesini duyuruyor. Esin kaynakları: Aşk, doğa, ölüm, yalnızlık, evlilik, kapitalist-emperyalist sömürü, kentlerin açmazları, yabancılaşma, önyargılar, özgürlük, geçmiş, gelecek, birey olmasına izin verilmeyen baskılı ortamın kurbanları olan kadınlar, kadın(lık), cehalet, sokaklar… Şiirleri dirimsel ve yaşam kokuyor. Onun duyuş, algılayış, düşünce ve imgeleri yenilikler içeriyor. Bizi diliyle gerçeğin kıyısına, içine iyice yaklaştırarak seçmediğimiz, ezberletilmiş tabuları sorgulatıp onlara kutsallık yüklememizi engelliyor.
Çiçekler, kuşlar, kediler üzerinden kadınların, çocukların ve yoksulların sıkıntılarını bularak imha etmeye uğraşıyor. Şiirlerinde kişisel tarihimizin pek çok anına, onun her yaş dönemi yaşantılarından ve dünyaya bakışı üzerinden tanıklık ediyoruz. Şairin daha ilk iki kitabından şiir dilini, biçemini bulmuş olduğunu anlıyoruz. İnsanı-kadını boğan, yalanlarla, korkularla yaşatan toplumsal düzeni eleştiren şiirler bunlar. Şiirlerin ismi özgün, dikkat çekici ve içeriğini kapsıyor. Geçmiş şiir geleneğini geliştirdiği yalın ve lirik şiirlerini zengin söz sanatlarıyla, diyalektik ve materyalist bakış açısıyla burjuva kurumların sahteliği ve sığ inançlara karşı cesaretle yazarken bizi yepyeni bir dünyaya sürüklüyor.
“Herkes kendisinden az / Başkasından çok (…) / Burkuluyorum ince yerlerimden/ iğde kokularından geliyorum (…) Bir aşk bir yenilgiyi kurtarır / Bir ip bir uçurumu.” s.7(1.) İnsanı ve kendini tanımlarken, aşka ve doğaya inancıyla yaşama tutunduğunu anlıyoruz. “Zamana tırnaklarımı geçirmek için yazıyorum” dizesi şairin varlığını şiirle keşfedip varoluşunun izlerini bıraktığını açıklıyor. Bunu şiirlerindeki rüzgarı özlemlerimizden yana estirerek iç ve dil zenginliği ile başarıyor.
“Baktığım her yerde iki çocuklu intiharlar/ Sancıotları büyüten bakar kör anıları.” s.10(1) dizelerinde evliliği ve çocukların mutsuzluğu bağlayıcılığını sorgular. “Solacağı yerde açar her çiçek / Sevildiği andır koparılışı” s.14 (1) evliliğin aşkı öldürüşünü duyumsatıyor. Aslıhan Tüylüoğlu tüm şiirlerinde temelde kadın ve erkek olmak değil, insan olmak mücadelesi verir ancak toplumsal cinsiyette kadının yaşadığı haksızlıklara dikkat çekip burjuva-feodal değer yargılarını dağıtırken kabına sığmayan kadın duyarlığını hissettirir. ”Arapça dualarda elif / Noel mumlarıyla erika / kadınlığında gizli Meryem ana” s.22(1) dizeleri her kültürde kadının hem masumiyeti ilan edilip hem de uysal köleliğine bir göndermedir. Şiirlerinde çokça hüzün var, kötülükleri yazarak yaşamımızın girdaplarıyla yüzleştirirken umutlarımızı da örgütlüyor. Şiirlerinde kendiyle ve bizimle konuşarak dolaşıyor. Kendi ağzıyla kadınların, çocukların, işçilerin tüm canlıların sesi oluyor. Konuşmaları derin, dramatik özellikte ve düşündürücüdür. Bunu şiirlerini imgeler, semboller ve metaforlarla yazarak elde ediyor. ”Çocukluk korkularına kadın duruşu vererek / Gülüşüp sonra hemen acılaşan / Boş günlerimi dolduruyorum arzuyla” s.30(1). “Ben her yerde güvensiz bir çocuğum / Sen kadınlığımın sığdığı tek adam.” s.31(1) Dizelerinde onun da anavatanı olan çocukluğunun, aşkına yaşamına ve şiirine, yansıdığını görüyoruz. ”Okunaksız aklına yazdığı / acıyan yanlarıyla gülümseyen bir kadın / (…) Ağlasın yüzüne düşen her damla/ Kendine bir aşk borçlusun.” s.35(1) dizeleri kadınlara “alevlerin içinde yürümeye değecek aşkı bulun ve yaşayın” diyor. Ancak onun Cemal Süreya gibi düşündüğünü, aşkın ve şiirin meşrulaşınca öldüğüne inandığını anlıyoruz. Bunun için tüm yapaylıklara muhalif durmakta. “Zehirli bitkilerden süzülür şifa/ Ağulu sözlerden/ Gül reçeli mutfaklar kuran/ Annelerin emaneti şiir bana.” s.59 (1) diyerek daha ilk kitabında şiirinin kaynağını gösteriyor. Şiirlerinde suni trajedilerden çarpıcı yaratılmışlık hissedilmiyor, yıllanmış acılar, demlenmiş yaşanmışlıklar var. Yaşadığı kentte, sokaklarda gördüğü eşzamanlı-artzamanlı yaşanan çelişkileri, çarpıklıkları aşk ve sevgi üstüne inandığı doğruları özgürce, titiz bir kuyumcu gibi seçtiği, yarattığı sözcükler, bağdaştırma ve aktarmalarla yazarak sorular sordurtup insanı da kendine götürüyor. Çağımız kadınlarının acılarına çokça yer veriyor kitaplarında. “Her gün bir sokakta bir kadın… / gelecek günlerinden vuruluyor / Kaç çocuk annesinden // Sütsüz bir kadın memesi Afrika emziriyor açlığı” s.15(2) Yine kadın cinayetlerini vurguladığı “Elma” şiirindeki ”Ademden beri bu suç Havva’nın / Belki kırmalı dünyanın göğsünü her kadın (…) “Güner güner kurşunlanıyor/ Kadınlar kaldırımlarda / Kırgınlığından kaçamıyoruz esmer adamların/ bir köleyi istemeye aşk diyorlar / bedenleri sımsıkı istekleri ölümcül” s.33(2). Dizeleri acımasız ataerkil sistemin kadının başkaldırısını ezip ruhunu sindiren erkeğe bedenini de yok etme hakkı vermesine isyan ediyor. Bireysel kimliğini şiirle, sözcüklerle inşa eden şair cinsellikle ilgili tabuları sorgularken gerçek aşkın ancak eşitlik ve özgürlükle yaşanacağına inanıyor. “Bordo bir Dalgınlık” şiirinde kentli kadınların sıkıntıları var.” O kadın incecik manken / Bir diziden yürümüş.” ”İşte baharında bir kız bir oğlan/ Ne ayıp! Ama ayıp mı sokakta öpüşmek (…) Büyük vitrinlerin ezdiği kadın”s.32(2) diyerek kapitalizmin kadına yüklediği bedensel biçim ve düşünceyi her türlü toplumsal güzellik anlayışını ve yasakları reddederken, geçim derdi, pahalılık ve sevgisizlik altında ezilen emekçi kadınları unutmuyor. Aslıhan Tüylüoğlu birçok şiirinde Aşk’ı ve hayal kırıklıklarını yalnız yoğun duyguyla değil, imkanlarını zenginleştirdiği bir dil bilinciyle yazıyor. Tüylüoğlu seçtiği sözcüklerle duygu ve düşüncelerimizi derin anlamlara götürerek evrende varoluş nedenimizi kapatan örtüleri açıp kendi özümüze ulaştırıyor. Bunun için şiiri isyankâr ve sorgulayıcı. Hem kendi içine kazı yapıyor hem de toplumu biçimlendirmeye çalışıyor. Aşkın derinliklerine, insan ruhunun en karanlık labirentlerine, en mahrem noktalarına ulaşıyor. Bunu bireysel ve içe dönük bir yüzleşmeyle sınırlı tutmayıp toplumsal bir hesaplaşmaya dönüştürüyor. Şiiriyle bireyin ve toplumun kılcal damarlarına kapılar açarken yeni bir yaşam biçimi ve gelecek tasarımı inşa etmeyi hedefliyor. Kuşların Akşamı kitabındaki “Güvercinlik”s.32(3) şiirinde provakasyonlarla atılan bombaların yok ettiği gençlerin acısını derinden hissederek “Bütün anneler birleşin!” diye haykırıyor. ”Değiş” s.42(3) adlı şiirinde de aşkın yalansız, koşulsuz ve maskesiz, dürüstçe yaşandığında kadın ruhunda barındığını bağırmadan söylüyor.
Son kitabı “Günlerle Bozmak” ta sustuğumuz, içimize attığımız şeyleri daha yüksek sesle açıklayarak susarak suça ortak olmak istemiyor. Gözlerimizdeki perdeleri yırtarcasına çekip indirerek aklımız ve yüreğimizle aynı hizaya sokmaya çalışıyor. İlk şiiri “Ret” onun özüne uymayan toplumun beklentilerine bir itiraz, tabulara, yasaklara, inanç sistemlerine karşı bir başkaldırı, kimlik ve özgürlük çığlığıdır. Tüylüoğlu şiirlerinde modern hayatın yapaylığına kendi doğrularıyla ışık tutarak kadının burjuva feodal anlayışla ezilip, tüketilerek kullanılan nesne olmasını reddediyor. Şiirinde “ben bir mülk değilim; kadınım, düşünür ve seçerim” diye haykırıyor. “Sizin olsun pek sevgili yaşamınız cicileriniz bicileriniz/ Arabanız eviniz iki çocuklu varoluş sıkıntınız/ Bankadaki hesabınız dolardaki vadeniz”s.7(4) dizeleri var olan sisteme isyan ederek, şiiriyle kendini ve bizi yeniden inşa ettiğinin ipuçlarını veriyor. “Tuzruhu” adlı şiirinde kadına erkek egemen bakışını eleştirir. ”İncelik zayıflıktır” öyle midir?/ Bilmezler meyve veren dalın sancısını/ Çiçeğin gururlu direnişi daha erkekçedir/ Dişidir rüya görecek olsalar/ Yarısında uyanırlar, ter ve korku… / sorumsuz gerçekleri vardır onların / Kan gibi silah gibi savaş gibi / Bu yüzden her kadın aşkıyla yalnızdır.” Tüylüoğlu şiirlerinde aile, ev, iş üçgeninde kurulan güvenlikli ve ideal yaşam dayatmasına, kadının yaşam biçimine müdahale edilmesine, eril zihniyet kurallarına şiddetle karşıdır. Faşizmin her alanda yaşanmasına karşı duran, yaşamı seven şair, onu huzursuz eden dayatmaları şiiriyle yıkıyor. Onun şiirleri, usta şair, şiir kuramcısı, yazar ve eleştirmen Veysel Çolak’ın şiire ilişkin ürettiği önemli savsözlerden “Şiir hayatın diyalektik toplamıdır.” Ve “Şiir hayat kadar dağınık, hayat kadar örgütlüdür!” sözlerini kanıtlar niteliktedir. Şiirlerini okuyarak yangın yeri olan dünyamızdan önce neleri kurtaracağımızı görebiliyoruz. İnsanın evrensel değerlerinin peşine düşen Aslıhan Tüylüoğlu şiirleriyle modern Türk şiirini geliştirerek bilincimizde kalıcı yerini almıştır.
Kaynaklar:
- Yokuş Çıkan Su
- Bir kadın Masalı
- Kuşların Akşamı
- Günlerle Bozmak