Atatürk’ün Sevdiği Yemekler
Merhaba sevgili Okurlar
Aylardan Kasım, Atamızın bize elveda demesinin ardından tam 82 yıl geçti. Hiç görmeden çok özlediğimiz, sevgisi daha minicikken yüreklerimize ekilen aradan yıllar geçmesine rağmen bir kadın olarak bana özgürlüğümü veren, asla unutulmayacak tüm zamanların tek lideri Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Mavi Gözlü Paşamı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.
Üstün meziyetlere sahip Atamızın ben, sizlere naçizane yemek alışkanlıklarını, sevdiği yemekleri anlatmaya çalışacağım.
Onunla aynı sofrada oturup, sevdiği yemekleri hazırlayıp, kendisine ikram etmek kim istemez ki? Dostlarını, devlet adamlarını memleket ve dünya meselelerini konuşmak, fikir alışverişinde bulunmak ve meselelere farklı bakış açılarını yakalayabilmek için sofrasına çağırarak misafir etmiştir.
Her konudaki zarafeti ve inceliği yemek yeme alışkanlıklarına da yansımıştır. Asker kökenli olması nedeniyle yemek yemenin sadece hayatta kalmak için ihtiyaç olduğunu, çok yemenin hem israf hem de sağlığa zararlı bir alışkanlık olduğunu düşündüğü için asla aşırı yemek yemez, sofradan aç kalkarmış. Gün içindeki yemek tercihleri her zaman sadeymiş.
Atatürk her gün neredeyse sabahlara kadar çalışıp, sabahın erken saatlerinde aşçısı Halit Beyin ellerinden çıkmış iki yumurtayla çırpılmış beyaz peynirli omletini yer, ardından gazeteleri okumak için çalışma odasına çekilir, kahvesini yudumlarmış. Bazen de bir dilim ekmek ve bir bardak soğuk ayranla güne başlarmış. Soranlara askerlikten kalma alış-kanlık diye cevap verdiği söylenir. Mutfakta onun için her zaman hazır bulundurulan en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav ikilisidir. O kadar severmiş ki, günün her öğününde tercih edebilirmiş. Arada sırada karnıyarık ve etli bamyayı pilavla karıştırarak yanında yoğurtla tüketirmiş. Çocukluğunun güzel anısı annesinin yaptığı ıspanaklı boşnak böreğini sever ve yapılmasını istermiş. Akşam sofraları bir ziyafetten öte, bilgi alışverişinin yapıldığı bir toplantı yeri olduğundan, kara tahtası not almak için başucunda durur, misafirlerinin not alması için her servisin yanında kalem ve not defteri bulunurmuş. Akşam sofralarının olmazsa olması ılık, iyi fırınlanmış sarı leblebi, yoğurt, limonlu fava, üstüne zeytinyağ gezdirilmiş haşlanmış kuşkonmaz en sevdiği mezeler, tatlı olarak da çok arada sırada irmik tatlısı ve gül reçeli tüketir-miş. Meyve hiç sevmez, dönüp bakmazmış. Alışkanlıklarının arasında kahve içmeyi çok sever günde ortalama 15 adet kahve tüketirmiş. Hastalığının son zamanlarında enginarın karaciğere faydasını öğrenmiş, hızla şifa olması için Hatay’a sipariş verilmiş fakat yemesi kısmet olmamıştır.
Bu arada Atatürk içki yüzünden mi ölmüştür? tartışılır. Cepheden cepheye koşturan Atatürk tam on bir kez sıtmaya yakalanmış, hastalığı atlatmak için kinin ilacı kullanmış. Bu da karaciğerini tahrip etmiştir. Sirozdan ölmüştür, alkolden değil.
Son olarak yazımı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Atatürk’ün sofrası ile ilgili söylediği sözü paylaşmak isterim. Çok içki tükettiğini insafsızca eleştiren ve sadece bunu gündemde tutmaya çalışarak değersizleştirmeye çalışanlara bir cevap olsun isterim,
“Atatürk’ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır. Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşa’nın sofrası asla bir işret âlemi mekanı, bir vakit geçirme, zaman öldürme yeri değildi. Dünya ve yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk Ulusu’nun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra.
Sevgili Paşam her zaman ışıklarda kalman dileğiyle.. .
Kaynak: Atatürk’ün Beslenme Alışkanlığı (Yediği Ve Sevdiği Yemekler) – Prof. Dr. Mahmut Tezcan