Cüneyne Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, Sayı 20, Tuğrul Keskin Dosyası
BABEK’İN İSYANINI DİLLENDİREN ŞAİR: TUĞRUL KESKİN
Fatma ARAS
Yenibütün Şiir Manifestosu’na 1987’de Veysel Çolak, Seyyit Nezir, Hüseyin Haydar ve Metin Cengiz ile birlikte imza koyan Tuğrul Keskin, kendi sesiyle kendi rengini üreten bir şair.
Şiire başladığı günden bu yana yapıtları şu ödüllere değer görüldü: 9 Eylül Şiir Ödülü (1990), Dionysos Şiir Ödülü(2004), Yunus Nadi Şiir Ödülü(2004), TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü (2008), Datça Edebiyat Günleri Onur Ödülü(2014) Attila İlhan Şiir Ödülü (2019), Homeros Emek Ödülü (2022) Niobe Şiir (onur) Ödülü (2022), 2022 İzmir Ödülü ( 25 yılda bir verilir.) Son günlerde TELE1 TV kanalında “Hayat ve Kitaplar Arasında “ başarılı bir programa imzasını koydu.
Birçok ses getiren şiir kitaplarına imza koyan şairin, “Babek Bir İsyan”(Everest Yayınları), (Birinci ve ikinci basım: 1990-2004. Üçüncü basım: 2015, dördüncü basım 2018 ) 173 sayfadan oluşan bu kitap dört kez baskıya giderek çok okunan kitaplar arasında yerini almıştır.
Tuğrul Keskin modern edebiyatı özümlerken, başlangıçtan bu yana halk şiirinin destan kültürünü kavramış bir şairdir. Bunun en iyi örneği “Babek Bir İsyan” kitabında tarihsel, “Babek” olayına yaptığı şiirsel göndermeler anlaşılmaktadır. Babek destanı başarılı bir biçimde şiirleştirilmiş. Duygusal geçirgenlik oldukça etkileyici! Bu kitabı okuduğumuzda büyük Azerbaycan halk kahramanı Babek’in destansı hayatından etkilenmemek mümkün değil…
Bilindiği gibi Babek, Güney Azerbaycan’da (İran sınırları), Arap hegemonyasına, istilasına, zulmüne isyan eden ve halkların eşitliğini savunan bir halk kahramanıdır. Abbasi sultanları, Arabistan’ın ve Azerbaycan’ın yoksul halkını vergilerle zulüm yağdırdığı bir süreçte Babek bu uğurda 23 yıl Abbasi orduları ile savaşır ve yenilir. Yakalandıktan sonra, elleri kolları ve kesilerek acılar içinde katledilir ve bir halk önderi olarak tarihe geçer. Keskin’in Babek’in mücadeleci karakterine ve adalet anlayışına ilişkin duyarlılığı bizleri farklı bir coğrafya yolculuğuna taşıyor. Tuğrul Keskin, Babek ve arkadaşlarının mücadelesi için: “dağların gölgesinden geçtik/ ödedik harcını sevmenin” diyor. Yayılmacı Abbasi hükümdarlığının Azerbaycan’ı işgal etmesine karşı bir avuç yoldaşı ve yüz binlerle isyan eden Babek çağlar boyunca cesaretin ve haktan yana olabilmenin simge isimlerinden biri olmuştur. Şair onun mücadelesini destanlaştırarak büyük halk kahramanı ile arasındaki duygu, düşünce ve inanç bağını kanıtlamıştır.
“Ölürse tenler ölür, âşıklar ölmez!” der Anadolu bilgesi Yunus Emre. Ölüm bedensel varlığın toprağa, tinsel varlığın ise sonsuza yolculuğudur ötelere inananlar için. Hele ki bir sevda uğruna, hakikatten yana taraf tutarak ölenler için bambaşka boyutları vardır ölümün. Babek kendi yurdunda sürgün konumuna düşen fakat bu kuşatmaya karşı duran bir yiğittir. Onun ve hakikat savaşçılarının sultanları çıldırtan sevdalarına övgüler sunar şair: “gel bu akşam söz etme ölümden/ tarih bilinmez sürgünlerle doludur/ bazz kalası bir yanda, yurdun bir yanda/ ve sultanları çıldırtmış bir nice sevda/ sürgündü ki, binyüz hazan oldu…” (s. 10)
Kitaptaki şiirler, Babek’in yaşamı, Hiyo Dağı’na sinen isyanı Azerbaycan çobanları, halkı gibi farklı coğrafya insanının da yüreği geçmişle gün arasında kalıyor. Bir toprak parçasını vatanlaştıran onun için yaşamayı ve onun uğruna ölmeyi yeğleyenlerdir. Sevda kuşkusuz beraberinde mücadeleyi de getirir. İmam Ali’nin de söylediği gibi: “Hayat aşk ve mücadeleden ibarettir!” Şair, bu kanatan destanda tarihin derinliklerinde iz bırakan bireysel ve toplumsal acıların bir yürek yarasının çığlığı gibi düzensizliğin izini gösteriyor.
Sevgili Tuğrul Keskin’in “Babek Bir İsyan” kitabında hüzünle çıktığı bu yolculuk, daha ilk sayfasından derin kederlerle yoğrulmuş bir yolculuğa hazırlıyor insanı. “baktı babek, dört yanında dört yoldaşı/ baktılar dökülen yıldızlara, baktılar bazz’a/ ay saklanıyordu utancından, bulutları yoktu gecenin/ y e n i l m i ş t i l e r” diye betimliyor bu soylu yenilgiyi. Yalnızca insanlar değildi onların toprağa dökülen kanları için üzülen. Yıldızlarıyla, ayıyla, bulutlarıyla doğa da üzgündü. Şairin destanda yer alan şiir dünyasına girmek, anlamak, yorumlamak gür akan bir nehirde direnç göstermeye beziyor.
“Şeyh Cavidan: Şiiri(s.23)
Şair, halkını ve toprağını sevmeyi Babek’e öğreten Şeyh Cavdan’a yaralı bir sesleniş şiiriyle selam veriyor. Şiire baktığımızda Hiyo Dağı’nda sönmeyen o ateşin başına bizi de oturtuyor.
İnsanlar yüreklerince, dürüstlüklerince, içtenlikleriyle, doğruluklarıyla vakurdur. Cavidan ki bir kanadı savaşçı öteki kanadı ermiş bir adamdır, yaşı neredeyse insanlık tarihine eş: “Vakur bir akşam indi bazz’ın üzerine/ gel şeh’im, gel pirim, gel abdalım otur /otur başköşemize ve anlat/hışmını anlat dağların ve acıdan söz et(…) ey isyanın yaşlısı, ey şeyh cavidan/ yaralı ve hep yaralı bir kuş seyirir/ oku ve söyle yeniden bu zulmün sözlerini/ ve anlat kan akan nehirlerin yesirliğine” dizelere bakıldığında, Keskin bu acıyı, Şeyh Cavidan’a anlatır gibi kendi kanıyla kendi derisine yazarak şiirini kurmuş… Şiirdeki anlam katmanları hem kendisinin hem başkalarının acısını anımsatıyor. Tarihle bağlantılı şiirlerinde ara sıra da olsa doğduğu kentin yerel söyleyişini şiirlerine taşıyor. “Yesirlik” gibi sözcüğün diriliği anlam olarak işlevi çok da vurucu…
“Hiyo Dağı” şiirine baktığımızda:
“ağla ateşlerin dağ/bak karlı ülkene bir of çek/be gömül kanlı kayalarına/,(…) samarra’da bir turna/öldürdü kendisini/ağla ateşlerin dağı/bir çerkezkaya sar yetimlerini/kışların ve bütün mevsimlerin üstünden aşır/çünkü, kan düştü üstüne aşkın.”(s.31) Şair, Babek’i koynunda barındıran Azerbaycan’ın başı dumanlı Hiyo Dağı’na sesleniyor. İşte Babek’in bu efsunlu hikayesi Hiyo Dağı’nın eteğinden süzülerek akan Aras Nehri’nin sularında bütün Azerbaycan topraklarında küllenmeyen bu destan, Babek’in hayatını, savaşını, ölümünü ve ağıtını, solan bir hayatın, acı gerçeğin çıplaklığını bu sözlerle Hiyo Dağı’ndaki o yangını gösteriyor. Odlar yurdu Azerbaycan halkının kalbindeki Babek,
zulme boyun eğmeyenlerin yurdu Babek’in yurdunda Hiyo Dağı’nda bir isyan haykırışı şair şiirlerinde duyumsatıyor.
Son Söz Yerine bir şiir yazmıştır Tuğrul Keskin tam da destan diliyle. Babek’in ve yoldaşlarının acısı iyi insanların ve şairin yüreğinde tazeliğini çağlar boyunca koruyan bir yara gibidir. Şair annesinden gözlerine ince bir merhem sürmesini ister. Babek’in öldüğünü görmek istemediği için. İsyanı yenden başlatmasını, ince bir iple yine yine örmesini ister. Çünkü dünya ne yazık ki hâlâ ve her zaman aynı kirlilikte dönmektedir: “ince bir merhem sür gözlerime ana/ ince bir merhem sür/ görmeyeyim öldüğünü onun./ ince bu sızıyı al yüreğimden ana/ ince bu sızıyı al yüreğimden/ belki dayanırım gidişine o zaman/ ince bir iple ör bu isyanı yeniden ana/ ince bir iple ör bu isyanı yeniden/ yüz bin yoldaş aşkına babek ardeşir aşkına” (s.95)
Bir ölümün acısı, ya ağıtla, ya öfkeyle karşılanır. Şiiri kurarken, kendi algılarıyla duyumsadığı acıyı okurun da kendini bulmasını vurgulamış. Şair okurla arasındaki bağı güçlü imgelerle özleştirmiş. Sonuç olarak bu kitapta Bâbek Ayaklanması, Hûrremîler Hareketi’nin önderliğini yapan Babek Hûrremî komutanlığında Azerbaycan‘da unutulmayan bu destan, farklı dönemlerdeki olaylar, Anadolu’da kesişen İlyada Destanı gibi gerçek tarihsel olayların kahramanlarının çektiği acıları gözler önüne seriyor. İnsanları acılar karşısında uyandıran bu kitap tarihin karanlık sayfasına ışık tutuyor.
Her kahramanlık, her adanmışlık, her sevda övgüyü hak eder. İyiden, güzelden, doğrudan, haklıdan yana olanı elbette… Babek’in kanıyla ödediği “sevda harcı”nın hakkını bin yüz hazan sonra şiirleştiren ve köklü destan geleneğine bir halka daha ekleyen Tuğrul Keskin’i kutlamamız gerekir. Ölümü güzelleştiren ölüme sunulan çiçek demetleridir. Anımsayışla, unutturmayışla, iyiyi överek, kötüyü yererek, sözle ya da eylemle…
Kaynak:
Tuğrul Keskin: Babek, Tuğrul Keskin, Everest Yayınları, 3. Basım, Şubat 2015.