başarılı bir devlet sanatçısı başarılı bir koro şefi ve dahası turgut karadeniz
Yazan: Hülya Koçyiğit
Hayatlarını müziğe adamış, değerli sanatçılarla yaptığım sohbetlerin bir yenisini, gülen yüzleri ve sıcacık enerjileriyle insanı sarıp sarmalayan, Turgut Karadeniz ve sevgili eşi Dilek Karadeniz’le gerçekleştirdim. Aslında 4-5 yıldır tanıdığım, konserlerini izlediğim ve yaptığı başarılı çalışmalara hayranlık duyduğum bu değerli müzik insanını ve eşini biraz daha yakından tanımak ve sizlerle paylaşmak istedim. Yağmurlu bir günde, çıtır çıtır Ankara simitleri eşliğinde çaylarımızı yudumlarken, Turgut hocamızın ara ara yaptığı eğlenceli taklitler ve mırıldandığı şarkılar da bu keyifli sohbete renk kattı doğrusu.
Değerli Turgut Hoca’m öncelikle yoğun temponuz içinde bana zaman ayırdığınız için size teşekkür ederim. Hoşgeldiniz.. Musiki ile tanışmanız küçük yaşlarda olmuştur sanırım. Biraz o yıllara dönelim mi?
Elbette sevgili Hülya. Bayanlara ve sanatçılara yaşları sorulmaz ama ben söyleyeyim. 1962’de Kayseri de doğdum. Babamı cok erken kaybettiğim için hatırlayamıyorum ama ailemde annemin, ablalarımın, abilerimin sesleri güzeldi. Çocukken hep birlikte şarkılar söylerdik. Fakat sadece ben profesyonel olarak sanatçı olmayı seçtim.
Musıki çalışmalarınız ve eğitiminizden biraz bahseder misiniz?
Güzel şarkı söylüyordum. Yaş ilerledikçe eğitim almak için halk eğitim merkezine ve Kayseri Belediye Konservatuarı’na devam ettim.İlk musiki eğitimimi değerli hocam İsmail Ediz’den aldım. TRT’de ve Kültür Bakanlığında pek çok değerli sanatçıya emeği geçen ve halen yaşayan hocamı buradan saygı ve sevgiyle selamlıyor, ellerinden öpüyorum. Hem ailemin maddi imkanları hem de Kayseri’deki eğitim imkanları kısıtlı olduğundan, musiki eğitimim devam ederken hep arayış içinde oldum.
Peki arayışlarınız sizi nereye götürdü?Bir sonraki adımınız ve profesyonel hayata geçişiniz nasıl oldu?
1982 yılında Ankara Radyosu’nda ön dinleme sınavı açıldı.Jean’lerimi giydiğim gibi Kayseri’den Ankara’ya geldim. Ankara radyosu’nun kapısından girmek bile beni heyecanlandırdı ve bir o kadar mutlu etti.Radyo’da bant kaydı yapabilmek için bu sınavı geçmek gerekiyordu. Bu sınavı kazanıp, 4 solo şarkılık bant kaydı yaptım. Televizyonda izlediğim sanatçıları görmek, radyonun terasıdaki cafede onlarla birlikte olmak rüya gibiydi.
Ankara Radyosuna girmek benim idealimdi. Radyo benim için ‘’yuva’’ demekti. Orada olmak beni çok mutlu etti. O yıllarda Ankara’da Zenger Video vardı. Erkan ve Ayten Zenger Altın Ses Yarışması’nı yaptılar. Jüride bir çok değerli sanatçı ve Muazzez Abacı vardı.Yarışmada birinci olduğum için ödül olarak bana bir video klip çektiler. Sonra Kayseri’de büyük organizatörler vardı. Kayseri’ye gelen radyo sanatçıları ve Kamuran Akkor gibi ünlülerin arasında sadece bana yer verirlerdi. Bu da beni mutlu ediyordu. 1985’te Güneş gazetesi ve Fahrettin Aslan’ın birlikte organize ettiği ses yarışmasında da birinci seçildim. Birincilik ödülü olarak bir albüm yapılacak ve Maksim Gazinoları’nda çalışma imkanı sağlanacaktı.
O günlere ait unutamadığınız bir anınız var mı?
Zenger video çekiminden sonraydı.Hiç unutamam. Bir gün Kayseri dışına çıkmıştım.Eski terminal vardı. Gece üç civarıydı.Videoları izlerken bir baktım; Emel Sayın’dan sonra ben çıktım. Kendimi TV’de görünce çok şaşırdım. Bütün samimiyetimle anlatıyorum. Cebimde pek harçlığım da yok. Keyifle bir çay içtim. Garson arkadaşa “borcum ne kadar?” dedim. Garson, ’’senden para mı alıcaz abi.Seni her gün TV ‘de zevkle izliyoruz’’ dedi.
Bu sözler beni çok mutlu etti tabi.
Sanatın böyle güzellikleri var diye düşündüm
Ankara Radyosundaki sınavda ve Güneş gazetesinin düzenlediği yarışmada hangi şarkıları söylediğinizi hatırlıyor musunuz?
Elbette. Segah ve rast makamında eserler söylemiştim. Ankara Radyosu sınavında segah makamındaki ‘’Derman kar eylemez, Ferman dinlemez’’; yarışmada ise rast makamında ‘’Yaklaşıyor gün be gün ömrümüzün son demi’’ adlı şarkıları söylemiştim. Her iki şarkımla da çok beğenildim.
Güneş gazetesinin yarışmasından sonra önümde yeni bir yol açıldı.
Ses yarışması’ndaki birincilik size nasıl bir yol açtı?
Yarışma sonrası Fahrettin Aslan Maksim Gazinolarında çalışmak üzere iş teklfinde bulundu.Ancak o yıllarda kulağıma gelen bazı söylentiler nedeniyle tereddüt ettim ve Kayseri’deki aileminde fikrini ve onayı almam gerektiğini söyledim. Tekrar bekleme ve aynı zamanda arayışlarıma devam ettim.
1985 yılında İzmir Devlet Klasik Türk Müziği korosu sınav açtı.Sınav heyetinde Rüştü Şardağ ve Avni Anıl da vardı.
‘’Leylakların hayali, salkımların emeli’’ adlı eseri seslendirmiştim. Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Dairesinden gelen ve sınavda başarılı olduğumu yazan mektubu aldığımda annemle havalara uçtuk.
Bu yazıyı hala saklarım.
İzmir Devlet Klasik Türk Müziği topluluğuna girecekken, Fahrettin Aslan peşimi bırakmadı.
Devlet Korosu istediğiniz güvenli limandı. Sonra ne oldu?
Sevgili Hülya devlet korosunu kazanmanın mutluluğunu yaşarken, İstanbul’dan bir haber geldi.Fahrettin Aslan ısrarla benimle çalışmak istemiş.
Ben de İsmail Oytun gibi tanıdığım birkaç profesyonele daniştım. Sonunda para ve şöhret olma fikri cazip geldi. 1987’de Caddebostan Maksim Gazinosu’nda solist altı olarak sahne almaya başladım. Muazzez Abacı’nın assolist olduğu kadromuzda Zerrin Özer, Necla Akben, 5 yıl önce 10 yıl sonra, Sibel Can (oryantal) ve Tolga Han dans grubu vardı. 3 ay boyunca bu kadro ile sahnedeydim. Caddebostan Maksim, Taşlık Maksim ve Büyük Maksim’de 2.5-3 yıl kadar sahne macerası yaşadım. Hatta aynı dönem Gülşen Bubikoğlu’ndan film teklifi bile aldım. Film gibi, rüya gibi günlerdi.
Bugün Ankara Devlet Türk Müziği korosu sanatçısısınız.Bu renkli maceralar sonrası, sahnelerden devlete geçiş nasıl oldu?
Sahne hayatında yüz eskimesi diye birsey vardı.Sanatçıların yüzü eskimesin diye uzunca bir süre sahneden uzak tutuluyordu. Sözleşme gereği başka mekanlarda da çalışamıyorduk. Düzensiz hayat aile hayatına da izin vermiyor elbette.Benim yetişme tarzıma ve ideallerime uymadığını anlayıp, sahnelere veda ettim. 1989’da Ankara Devlet Klasik Türk Müziği korosu sınav açtı. Ben yine kazandım. Hayatımda düzen arıyordum. Tam da istediğim oldu.Kayseri’den Ankara’ya yerleştim. Türkiye’yi görevim icabı iki üç kez dolaştım. Yurtdışında defalarca ülkemi temsil ettim. Hala aynı kurumda sanatımı icra etmekteyim.
Çayyolu’nda biri TSM, diğeri THM olmak üzere iki koro çalıştırıyorsunuz. Her iki koronuzun da çıtası oldukça yüksek neredeyse profesyonel korolar seviyesinde icraları var. Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
TSM koromuzun 7 yıllık, THM koromuzun ise 5 yıllık geçmişi var. Her iki koromuzla da Çankaya Belediyesinin ek binasında haftada bir gün çalışıyoruz.Koristlerimiz yetenekli ve güzel sesleri var. Ben de mükemmeliyetçi bir şefim. Çalışmalarda şarkılar tam olarak öğrenilip, tek erkek ve tek kadın sesi duyulur hale gelinceye kadar, gerektiğinde eserlere ölçü ölçü çalışıyoruz. Eserlerin dümdüz marş gibi değil, nüanslarıyla yorumlanmasına gayret ediyorum. Solistlerle birebir ilgileniyorum. Sahneye girişte izleyicileri selamlamalarından son ana kadar yapmaları gerekenler konusunda bilgilendiriyorum. Özetle, sanata ve seyirciye duyduğum saygı gereği, çalışmaları özveri ve titizlikle yürütüyorum.
Ses sanatçılığınız ve koro şefliğiniz dışında beste çalışmalarınız olduğunu duymuştum. Bestelerinizden de bahseder misiniz?
Beste yapmak duygu işi bana göre.25-30 bestem var. Nihavent makamında ve aksak usulde bestelediğim bir şarkım TRT repertuarına girdi. Bestelerimi daha çok kendim için yapıyorum. Denetime gönderdiğinizde işin matematiği, kalıplar, kurallar çerçevesinde değerlendiriliyor. Bu şekilde bazen şarkının ruhu kayboluyor.
Sizin ve Dilek hanımın en çok sevdiği makam nedir?
Tüm makamlarımız güzel elbette ama ben hüzzam makamını cok severim.Romantik ve kulağa hoş gelen bir makam olduğu için belki de Dilek nihavent sever.
Gelelim aile hayatınıza… Evlisiniz ve bir oğlunuz var. Sevgili eşiniz Dilek Hanım’la yollarınız nasıl kesişti?
Ankara’ya yerleşeli bir yıl kadar olmuştu. Ortak arkadaşlarımızın nikah töreni için Gençlik Parkı’ndaki nikah salonuna gitmiştik. Orada birbirimizi beğendik ve tanıştık.
İyi ki sevgili eşimle karşılaşmışım.Birbirimizi her konuda tamamlıyoruz.Benim başarımın arkasında Dilek vardır. Benim için en önemlisi de gönül bağı olarak her zaman yanımda yer alması.
Bu keyifli sohbeti Turgut Bey’in biricik oğulları için bestelediği güzel şarkıyı seslendirmesi ile istemeye istemeye sonlandırdık.
Canım oğlum
Soğuk bir kış günüydü
Şubat’ın 22’si
Sen geldin aramıza
Hoş geldin canım oğlum
Mis gibi kokuyordun
Annenin kucağında
Biraz da ağlamaklı
Hoş geldin canım oğlum
Turgut Dilek Karadeniz çiftine tekrar teşekkür ederken , biricik oğullarının da doğum gününü kutluyorum.
SEVGİYLE VE MÜZİKLE MUTLU KALIN…