Masamda dumanı üstünde bir fincan kahve ve kafamın içi çıfıt çarşısı sanki. Her türden anılar ve düşünceler cirit atıyor. Hızlarına yetişmek ne mümkün…
Uzun zaman önce senin için almıştım bu fincanı. Küçük bir anı olur diye düşünmüştüm. Mağaza içinde dolaşırken Paşabahçe’nin de satıldığı gelmişti aklıma da içim cız etmişti o zamanlar. Şimdi de içim cız ediyor ama başka nedenlerden dolayı
O gün hava çok güzeldi, güneş altın libasını giymiş, tenimizden kalbimize süzülüyordu. Hatırla baharın ilk günleriydi.
Gerçi nerden bileceksin ki? Yanımda olsaydın bilirdin..
Hafiften bir serinlik çıkıp da hava ısırmaya başladığında, güneşin alıp başını gittiğini fark ettim.
Sade bir kahve istedim, oysa şekerli severdim kahveyi, tıpkı Atam gibi. Sanki içimde iki büyük ordu savaşıyor, kan gövdeyi götürüyordu. Göğüs göğüse bir muharebede gibiydiler. Ordulardan biri bozguna uğramış, diğeri zafer kazanmıştı görünüşe göre.
İki ateş arasında kalmış gibi öfke ile karışık bir korku sardı içimi. Gençlik yıllarımda tanık olduğum çatışmalar geldi aklıma ne alakası varsa. Yaşam dediğimiz şey başlı başına bir savaş, bir mücadele değil miydi aslında? İşte alakası buydu.
Az çatışma görmedin diye söylendim kendi kendime. Hapishane, tecrit, işkence görmedin ama dostların gördü, hem de en acısından. Dostlarını gömdün dedim toprağa içim ürpererek. Onları yad etmem gerekiyormuş diye düşündüm. Bu arada garson, bir şey mi dediniz hanımefendi dedi. Hayır dedim çocuğa ‘sadece sesli düşünüyordum’. Garip garip baktı yüzüme. Haklıydı da…
Hesabı ödeyip, ağır adımlarla eve yürürken şairin dediği gibi ‘ Artık sen de herkes gibisin ‘ dedim yine sesli olarak. Aldığım armağanı yoldan geçen bir kadına verdim yüzündeki şaşkın ifadeye aldırmayarak… Tomurcuklanan ağaçları seyrettim yol boyunca. Sokak kedilerinin başını okşadım. Temiz havayla doldurdum, sigara dumanına alışık ciğerlerimi.
TCDD lokaline oturup iki çay içtim. En güzel ve en ucuz çayı o lokalde bulursunuz. 40 yıl önce burada istasyon ve çay bahçeleri vardı diye düşündüm. Daha yeşil daha çiçekliydi sanki. bu kadar kalabalık da değildi üstelik. İzmir’e geldiğimizde oturduğumuz ilk apartmanı gördüm. O tren yolu boydan boya 1671 sokaktı. Çok yer yıkılmış, istasyon kaldırılmış yerin altına inmişti tren, ama o apartman hala duruyordu. Acaba komşularım yaşıyor mu diye geçirdim aklımdan. Kırk yıl önce, çoğu şimdiki yaşıma yakındı. Muhtemelen şimdi hiç biri yoktu. Onları eski halleriyle düşünmek daha güzeldi.
Bir de o zamanlar hemzemin geçitler vardı, İzmirlilerin Tan tan dediği. O günler mi güzeldi, yoksa biz genç olduğumuz için mi güzel geliyordu bilemedim şimdi.
Gerçi doğa hala güzel ve iyilik libasını çıkarıp, bencillik libasını giyen insanlar haricindeki canlılar hala güzel. İyi ki de güzel.
İlkbaharda mutsuzluk olmamalı diye söylendim kendi kendime, her ne kadar elektrik ve doğalgaz parası kiraya eşitlenip deve yapılsa, bir bardak çay on lira olsa da baharda dertleri çıkılayıp kaldırmak gerekiyor sanırım. Yaza Allah kerim…
Karşıyaka / İZMİR 06.02.2022