“Bir Kuşla Dertleştim Çiçek Dilinde”
Aslıhan Tüylüoğlu, Etki/ Dize yayınlarından üç kitap yayınladı: Balkon Yalnızları, Yokuş Çıkan Su ve Bir kadın Masalı. Ben ilk kitaba dönüyorum ve ‘’Balkon Yalnızları’’nı bir daha okuyorum, şiir okuma açımı değiştirerek.Sözcük adalarını adım adım dolaştıkça çiçek bahçeleri çıkıyor karşıma.
Kitabın adı kentleşmenin sorunlarından ‘’yalnızlığı’’dile getiriyor. İnsandan, insanlıktan neler götürmedi kentleşme! En büyük, en sinsi sömürgeci değil mi kentleşme.Hele gelişmeleri engellenmiş ülkelerdeki çarpık kentleşme,bu çarpıklığı nasıl da işlemiş mayası bozuk insanlara…Tüylüoğlu da okuyucuyu bunları düşünmeye çağırıyor kitabına ‘’ balkon yalnızları ‘’ adını koyarak.Bireyselden evrensele geçerken ,evrenselden de bireysele geçilen bir kapıyı aralıyor.
‘’Herkesin bir Denizi var / Benim gök/yüzüm’’ diyor “Borç” şiirinde Aslıhan Tüylüoğlu . Şairin gök yüzüne, gök/yüzüne sözcükleriyle bakmak istiyorum. gök/yüzü’nü iç dünyası olarak düşünerek.
Tüylüoğlu’nun Balkon Yalnızları kitabındaki otuz şiiri okuduğumda çiçeklerle dolu bir balkonun beni beklediğini gördüm. Çiçekler bakılıp koklanıp geçilen, sadece su verilip yaşatılmasının yanında kendileriyle konuşulmasını da bekliyorlar her nesne gibi.
Düşünüyorum, balkon yalnızları İnsanlar mı çiçekler mi? Evet yalnızlığı sahiplenen insanlar..Peki ya çiçekler,kuşlar,sokaklar, yıldızlar,kentler, ülkeler….İnsan dışındakilerin yalnızlıkları yok mu?İşte bu yalnızlığı sanatçılardan başka kim görüyor, anlıyor, dile getiriyor.Bir tablo,bir heykel,bir yapı,sol anahtarlı bir nota anlaşılmıyorsa ,değerleri bilinmiyorsa yalnız değil mi?
Özdemir Asaf ‘’ “Yalnızlık paylaşılsa yalnızlık olmaz.’diyor.
Eğer yalnızlık üretime dönük değilse ve yalnız kalana zarar veriyorsa keşke paylaşılsaydı ve ortadan kalksaydı. Nilgün Marmara,Sadık Hidayet, Beşir Fuat,Zafer Ekin Karabay, Sylvia Plath, Mayakovski , Hemingway,Yasenin ,Stefan Zweig ,Paul Selan,Virginia Woolf yaşasaydı.
Yalnızlık üretime dönükse ki çoğu sanatçı üretmek için özellikle yalnız kalmayı yeğler.Yapıtı bitinceye kadar günlerce odasına kapanan yazarlar, atölyesinden çıkmayan yontucular, ressamlar yok mu? Montaigne yirmi yıl süresince, binden fazla sayfalık “Denemeler” adlı eserini şatosunun duvarları arasına çekilerek 20 yılda yazmadı mı?
Balkon Yalnızları’nı okurken çiçeklerle dolu bir balkonun beni beklediğinden söz etmiştim. Beni bekleyen ya da Tüylüoğlu’nun okuyucuya sunduğu çiçekler hangileriydi?
Fesleğen, sümbül, sarmaşık, kasımpatı, sıklamen,çuha çiçeği,açelya,menekşe,karanfil,papatya,gelincik,lavanta,ayva çiçeği,gül,nergis,zambak,açelya,yağmur gülü (ki şairin kendini adlandırdığı bir çiçek”…
Aslıhan Tüylüoğlu niçin bu kadar çiçek adı kullanmıştı?Doğa sevgisi diyebiliriz.Ben bununla yetinmedim.Biliyordum ki Tüylüoğlu bu çiçeklere yüklenen anlamları da işin içine katıyordu.Özenle,araştırarak seçtiğinden emindim.Bu nedenle daha da derinlere inmeyi yeğledim.Bir anlamda şairin bilinçaltıyla bağ kurmaya çalıştım.Neydi bu çiçeklere yüklenen anlamlar..
Akasya, “güzellik zarafet, incelik”; Çuha çiçeği, “çok güzelsin”; Sarmaşık, “Aşka sadıklık”;Fesleğen, “İyi dilekte bulunmak” Açelya, “nefse hakimiyet, sadakat”; Siklamen, “aşk haberi”, Gelincik,”mazlum aşk”; Menekşe, “alçak gönüllülük”;Papatya, “anlayış,temiz kalp” Gül, “aşk,masumiyet”;Nergis,”saygı”;Zambak, “nazik bulma”;Karanfil, “kişinin kendine öz saygısı”;Sümbül, “ümit,üzüntü,melankoli”…
Şiirlerde kullanılan sözcüklerle verilen bir adres. Şiirden şairine ulaşmak için seçilmiş semboller bunlar. Bu çiçek anlamları şairin özelinde de değişerek, güçlenerek, yenilenerek yeni anlamlar oluşturmuş.
Ayrıca kitapta bıldırcın, turna, martı, kumru, kırlangıç, kuğu, uskumru, serçe…Yine şehrin sınırlı doğasından veya şairin özlediği doğadan haber verir bize alt anlamlar kazanarak. Sokak, yağmur ,çocuk, nehir ve mavi sözcüklerinin sık kullanımı ise dikkat çekiyor.Mavi’ye yüklenen anlam “yumuşak başlılık” yine şairinin bir özelliği gibi. İşte; Sözcükler ve şairi…
Çocukluğumda pencere önlerinde çiçekler olurdu teneke kutularda.Çoğu Vita kutularıydı , paslanırlardı sudan ve güneşten.Komşularla kavgalı olsa da ev sahiplerinden yana tavır almazlardı hiçbir zaman, sevgi kokusu saçarlardı balkondan balkona.Tüylüoğlu da ketleşmenin götürdüklerinin geri gelmesini , yitirilen değerlerin yeniden kazanılmasını istiyor ve bir çağrı yapıyor çiçekler aracılığıyla…
Balkon Yalnızlığı’nı çiçeklerle doldurduğun için teşekkürler .Umarım çiçeklerin duyduğu sevgiyi, bu çıkarsız sevgiyi insanlar da birbirlerine duyarlar.Dil,din,ırk,renk ,koku,şekil…düşünmeden. ,
Salkım saçak şiirinde doğayla kurduğu özdeşliğe karşıt olarak şehri şöyle tanımlar;
“Renkli ambalaj, kadınlarda balyaj, kırmızı geyik…/indirimde insanlık//Varla yok boğaz boğaza/caddeler çılgın/ para delirmiş
Sürükleniş şiirinde ise “ her gününü ölüme gömen o telaş” ile şehri, günlük hayatın aldatıcılığını imlemiş. Bu dizelerin sonuna “olmasın’’ sözcüğünü ekliyorum arzuladığım dünya böyle olduğu için.
Son olarak Tüylüoğlu kendini yine bir çiçek ile özdeşleştirdiği “Kaçkınpatı” şiirinde
“Bulvarlar sustu, ayaklarımın altında
Kaçtım, kırlara götürdüm kederimi
Bir kuşla dertleştim çiçek dilinde
Ürperdi kanatları
Anlatmaya koştu göğe.
Açmaya zaman bulamadım
Şu dünyada
Bir Kaçkın Patı oldum hep.”
Diyerek; doğadan kopmuş her canlı gibi şehir ve doğa ikileminde doğadan yana tavrını koyarken, kentte yaşamanın insan için olumsuz yönlerini de vurguluyor. Bunu yaparken de açmaya mevsim bulamadığını söylese de her mevsim açacak şiiri bulunuyor