DERS KİTAPLARININ ANLATMADIĞINDADIR DEVRİM ve ŞİİR, BUNDAN SONRA DA ÖYLE OLACAK…
Yaşam, kendi şiirini yazıyor ve unutulmaya bırakıyor.
– Kısaca M. Mahzun Doğan’ı tanıyabilir miyiz?
Madem kısaca… Birkaç sözcük sıralayayım… Güz, 1964, Düzlüce (Uşak)… Yatılı: Demirci (Manisa), Akçadağ (Malatya). Sürgün: Akçadağ, Erzurum. Başkent’te taşralı: SBF – BYYO. Basında da… Dünya, SiyahBeyaz, Günlük Haber, Başkent… İşsizlik: TRT. Sonunda emekli: Babasız İzmir’de. Şiir… Şiir… Şiir: Şimdilik 7 kitap.
– Bir toplum için tarihi bellek çok önemlidir. Bu anlamda soracağım. “Nasıl unuturum gözbebeklerimizin tokalaştığı o anı” dizesini içeren şiirinin anısıyla, geçen yıl çekilen “Unutma!” adlı bir belgeselde yer aldın. Bu belgeselden ve izlenimlerinden bahseder misin?
Belleksiz bir toplum yaratılmaya çalışılıyor. Bundandır, iki yıl önce söylediğinin bugün tam tersini söyleyebiliyor gür sesli siyasiler. Ses tonuna da bakınca, “Doğrudur, tamam!” diyor toplum. Maalesef böyle… Oysa, dün söylediğinizin bugün tersini söylüyorsanız, bir açıklama yapmanız gerekir. “Dün yanılmışım!” demeniz gerekir. Bunu açıklamanız… Hayır. Ses tonu yetiyor topluma. Böylece toplum da riyakârlaşıyor… Cümbür cemaat riyakârlaşıyoruz… Sanatsa, riyakârlığın olmadığı, olmaması gereken bir alan. Belleklere doğru olanı anımsatmak bize düşüyor bu durumda. Sanatçılara. Şairlere, yazarlara, müzisyenlere… Şiirimiz biraz da bunun için değil mi? “Unutma” belgeselini bu anlamda çok önemsedim. İyi de oldu! Ne çok hüzün yüklü öykü dinledik o belgeselde. Ortalamasına bakınca, 12 Eylül döneminin baskılarını yaşamış şairler, yazarlar konuştu. Yapılmamış olsa, bunları bilmeyecektik. Daha doğrusu, ben yaşayanlardan olarak biliyorum da… Yeni kuşaklar… Bilinsin, bu ülkede ne acılar yaşandı! Bir de, hepsi çok yaşasın ama o anlatan şair dostlarım yarın yittiklerinde belki hiç kalmayacaktı bu anılar. Onun için önemsedim. Belgeselde bir şiirime de yansıyan serüvenimi anlatmıştım. Yinelemek istemem de… Belki de 12 Eylül karanlığını özetledim diye düşünüyorum o dizelerimle… “Unutabilir miyim gözbebeklerinin tokalaştığı o anı.” Jandarmalar, bir merhabayı dipçikle sustururken… Yalnızca gözbebekleriyle konuşmanın anlamıydı bu. 12 Eylül işte!
– Zaman hızla geçiyor ve geçtiği her şeyi dönüştürüyor. Bu açıdan bakarsan edebiyatta değişen, dönüşen bir şey var mı?
Var… Ama, sorun önce sevgili dostum Tuğrul Asi Balkar’ın “Yankısı Kalır” şiirini anımsattı bana… “ey her şeyi alıp götüren zaman / anımsa güzün uslandırdığı haylazları / uysal kırlangıçları, düşündükçe / unutuşun bulutları peşinden / giden yüreğini, çakıl taşlarının / sessizliğine alıştırmış çocukları: // sanki çölde /bir çiçek / bilmeden / gizlice açan” (…) Bu anımsama bir yana… Edebiyatta değişen bir şey var…
1
Benim tanıklığımdaki yıllara bakarsam. 12 Eylül ile muhalif gücü yitirtilen şiir estetiği, 2000 sonrasında yeniden toplumsal yaşamın izlerini görmeye başladı. Da… Tam zeminini bulamadı henüz. Bulacak ama… Kuşların kanat çırpışı bile değişiyor… Çiçeklerin açışı… Toprağın bereketi… Dereler kuruyor… Ne değişmez ki!
– Mahzun Doğan bana göre çok iyi ve önemli bir şair. Ama sessiz sedasız, kendi kabuğuna çekilmiş gibi duruyor. Yeni bir şiir kitabın -herkes ölüyor- çıktı. İçinde birçok kıymetli insana vefa da var. Değişik bir şiir kitabı. Bize biraz kitabından bahseder misin?
Kabuğuna çekilmiş gibi olmak… Yıllar önce Ankara’da, benimle yapılan bir söyleşide yine aynı saptamayla karşılaşmıştım. Demek ki, bu yeni bir şey ya da İzmir’e göçmemle ilgili değil. Bir seçim belki… Yeni kitabıma gelince… “Herkes Ölüyor” (MedaKitap Yayınları, Birinci Baskı: Aralık 2023, Ankara), bir anılar galerisi aynı zamanda. Yaşadığımız her şey hızla anıya dönüşüyor da… Bunların çoğu unutulup gidiyor. Bazıları ise unutulmuyor hiç. Hep anımsatıyor kendini… Ölüm yaşamın bir gerçeği. İnsanlık bir yana, doğa var olalı bu gerçek de var. Ama kabullenmek zor. Kendi ölümünüzü de, başkalarının ölümünü de… Bu nedenle, yalnızca günümüz sanatlarında değil, sanat tarihi boyunca, yalnız edebiyatın değil, tüm sanatların temel konularından birisi olmuş. Ölüm gerçeğini sorgulamayan sanatçı var mı? Ben de sorguladım zaman zaman. Kendime ilişkin sorgulamalarımdan birinde, “Ne eksilir” şiirimde, yaşamımızdaki acılardan, yokluklardan, özlemlerden bir bulut oluşturduktan sonra benim ölümümle eksilecek olanı bir dizeye sığdırıvermişim, “Şükufe Nihal okumaz otobüslerde birisi” diye.
– “Sadece kitap okumak yetmez. Meydan Okumayı da bilmeli insan. Kendine, dünyaya, hayata.” demiş Tolstoy. Son olarak, içinden geçtiğimiz karanlığa karşı ne söylemek istersin?
Öncelikle şunu söyleyeyim. Dünya edebiyatında en sevdiğim romancı Tolstoy’dur. Savaş ve Barış’ı, Diriliş’i, Anna Karanina’yı nasıl da büyülenerek okumuştum. Aziz Nesin’in kurduğu Düşün Yayınları’ndan çıkan Sofia Tolstoy’un günlükleri ise biraz sarsmıştı beni. Olsun! Nâzım Hikmet’in hapishanede “Savaş ve Barış”ı çevirdiğini, bu romanı okurken dikkatini çeken ve şiirinde andığı bölümün, henüz Nâzım’ın o şiirini bilmezken benim de en çok dikkatimi çeken bölüm olmasını hiç unutamam. Hangi bölüm mü? Nâzım’ın “Severmişim Meğer” şiirindeki o dizeleri anıvereyim şimdilik:
“gökyüzünü severmişim meğer/kapalı olsun açık olsun./Borodino savaş alanında Andırey’in sırtüstü seyrettiği gök kubbe”. Soruna Tolstoy’dan alıntıyla başlayınca, bunları söylemeden edemedim. De, büyük bir karanlığın içinden geçiyoruz yine… Karanlık derken, yalnızca ülkemiz değil, dünyamız da… Daha yeni geride bıraktık büyük bir salgını. Bıraktık mı? Tam belli değil! O salgının yarattığı ekonomik sorunlar henüz aşılabilmiş değil. Ve hiç bitmeyen savaşlar. Katliamlar, cinayetler… Filistin’de acımasız bir soykırım uygulanıyor yine. Evet, dünyanın gözünün önünde… (Saraybosna’yı da anımsıyorum her soykırımda…) Öte yandan, ülkemizin son yıllarda ana sorunlarından birisi haline gelen doğa katliamları. Bunun yol açtığı olaylar. En son İliç’te (Erzincan) gözü paradan başka bir şey görmeyenlerin bütün uyarılara karşın sürdürdükleri altın işletmeciliğinin sonucu.
2
Ben bu söyleşiyi yanıtlamaya çalışırken, siyanürlü bir balçık altında işçilerin yaşamları yok edildi. Evet, kitap okumak yetmez, meydan okumayı da bilmeliyiz. Kendimizin değil, dünyamızın geleceği için…
Geleyim sona…
Sevgili Neval, her bir sorun, sayfalarca yanıt istiyor gerçekte. Kısmaya çalışarak yanıtladım. Bu kadar kısabildim işte…
Teşekkürler…