Dertli Saz, Muhammed Balaban
Hatice Ana ambarda un kalmadığını söyler Süleyman Emmi’ye. “Ah be hatun, şu sakat hâlimle onca yolu nasıl giderim, değirmen şuracıkta değil ki, eşek benden bezgin. Kar kış kıyamet de bir yandan. Köyün gençlerinden birine deriz o götürür değirmene.” Deyip konu komşuyu dolaşmak için hazırlanır. Kış çok sert geçiyordur, gece yağan kar hazır çığırı da kapatmıştır. Soba için odun kesmekte olan Akgül, babasının karı yarmaya çalıştığını görünce baltayı elinden bırakıp koşar adım yanına gelir. “Baba nereye gidersin, bana de ben hallederim,” dese de “Senin işin değil kızım, ben halledip gelirim” deyip ikna olmaz. Akgül, içeri geçip anasından öğrenir durumu. Babası haklıdır, zira yakınlardaki bütün komşularıyla araları soğuktur. Hepsi de oğullarına Akgül’ü istemişler, oğlu Ramazan hepsine hayır demiştir. Çünkü kızkardeşinin en yakın arkadaşları ile evlenmesine razı değildir. Hepsinin kötü huyları vardır.
Köyün çıkışında oturan hali vakti yerinde olan Rıfat Ağa’ya kadar gider Akgül. Buraya gelmesini babası istemiştir. Durumu Rıfat Ağa’nın eşi Safiye Ana’ya açıklar. Evlatları olmadığı için Cemil adında bir çocuğu küçük yaşta evlatlık almışlardır. Annesi Cemil’in doğumunda vefat etmiş, babası da kısa süre önce ince hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Cemil askerden yeni dönmüş zıpkın gibi bir delikanlıdır. Rıfat Ağa güçlü atını yükü taşıması için göndereceğini söyler.
Akgül eve dönünce iki çuval buğdayı derhâl hazırlar. Rıfat Ağa evlatlığı Cemil ile atını göndermiştir. Hatice Ana yanlarındayken çuvalları ata yüklerler. Cemil değirmenin yolunu tutmuş lakin kendini bir tuhaf hissetmeye başlamıştır. Akgül’ü daha önce çok görmesine rağmen iki sene içinde bu kadar güzelleşmiş olabileceğini tahmin etmemiştir. Yosun yeşili gözlerine baktığında şiddetli soğuğu kıran bir sıcaklığı damarlarında hissetmiştir.
(…)
Not: WEB sitemizde dergimizde yer alan ürünleri kısmen paylaşıyoruz…