DİLSİZİN AĞIDI
Nayil Uyar
“Dilsizin Ağıdı” Fatma Türkdoğan’ın yirmi öyküden oluşan kitabının adıdır. Bu kitap yazarın üçüncü kitabıdır. İlk kitabı “Kybele’nin Varisleri ve ikinci kitabı “Kırıldığım Yerden Büyüdüm” de öykü kitaplarıydı.
Fatma Türkdoğan, her kitabında yeni arayışlara giren, öykü alanında yeni teknikler deneyen bir yazardır. Bu yönüyle ilerici, kendini geliştirmesini bilen biridir. Bence de bunu büyük ölçüde başarmıştır. Öykülerinde iyi bir gözlemci, en ince ayrıntıları gözden kaçırmayacak kadar da dikkatli bir yazar olduğu ayan beyan ortadadır. Yazmaya tutkun biri olduğu için de bu işi isteyerek, severek yaptığı besbelli. Yazmaya başlamadan önce, yalnız gözlemle yetinmeyip yazacağı öykü(ler) ile ilgili -gerektiğinde- araştırmalar yaptığını da anlıyoruz. Başarısı da buradan geliyor. Örneğin: Süje, K-1 Koğuşu, Deli Çeçilya gibi.
Hemen hemen çoğu öykülerin konusu günümüzde yaşanan ve yaşanmakta olan konulardan seçilmiş. Olay öyküleri diyebileceğimiz türden öyküler. Bunu bir küçümseme olarak değil, tam tersine önemseme olarak görüyorum, söylüyorum. Durum öykülerinin okuyucuyu büyük ölçüde sıktığına inanırım. Bu nedenle olay öykülerinin okuyucuyu sardığını ve severek okuduklarını inanırım.
Fatma Türkdoğan edebi sanatları öykülerinde kullanmasını iyi bilen bir yazar. Özellikle benzetme sanatını, betimlemelerinin arasında çok güzel ve yerinde kullanıyor. Ayrıca Türkdoğan’ın yazarlık dilinde bir şey dikkatimi çekti. Daha Önce “Kırıldığım Yerden Büyüdüm” adlı öykü kitabı için yazdığım tanıtım yazısında da belirtmiştim. Fatma Türkdoğan’ın anlatımlarında ilginç cümle kuruluşlarıyla karşılaşıyorum. Örneğin cümlelerinde eski sözcüklerle öz Türkçe sözcükleri harmanlayarak cümleler kurduğuna tanık oluyorum. Sanırım yazar bunu bilinçlice yapıyor. Ben en azından öyle düşünüyorum. Bununla ilgili bir örnek vereyim: “Uykusuz bir gecenin nikbinliğinden sonra, derin mavi gölgeli ufkun efsunlu gizeminde dingin bir güne uyanmaya hazırlanan ve her şeyden habersiz uyku mahmurluğundaki tabiatı kucaklayan nar alacasındaki asuman kapkara oldu.” Bu cümlede gizem yerine sır, dingin yerine sakin sözcüklerini yazsaydı beni şaşırtmazdı. Yine bir başka cümle “Gecenin esrarlı sessizliğinde fakir, hastalıklı, vatansever analar dik ve onurlu adımlarla akıp gittiler güneşin doğduğu yöne…” Yine bu cümlede onurlu yerine haysiyetli veya şerefli sözcüğünü neden kullanmadı? Yazar belki de “Bakınız! Benim sözcük dağarcığım ne denli çok!” demeye getirmiş olabilir Arapça, farsça sözcükleri kullanmakla. Bu da onun yeğlemesidir. Yani tercihidir. Saygı duyuyorum.
Kısa, öz ve yalın anlatımı öykülerin okunmasını kolaylaştırıyor. Ustalık da zaten bu özellikleri gerektirir. Yazar da bunu büyük ölçüde başarmıştır. Artık acemiliklerinden sıyrılmış, usta bir öykücüyle karşı karşıyayız diyebilirim.
Dilsizin Ağıdı’nı severek bir solukta okudum.
Daha nice güzel öyküler, romanlar yazmanı diliyorum.
Yolun açık, kalemin keskin olsun sayın Fatma Türkdoğan.
27 Ekim 2022
Nail UYAR
Egekent/Çiğli-İZMİR