Fosforlu Cevriye şarkısını dinlemeyen ya da filmini izlemeyen kişi neredeyse yoktur.
Peki ya Fosforlu Cevriye romanının yazarı Suat Derviş’i kaç kişi duymuştur acaba?
Kaç kişi Suat Derviş’in pek çok romanı olan bir KADIN yazar olduğunu bilir?
Suat Derviş (1905-1972), unutulmuş ya da unutturulmaya çalışılmış bir kadın yazar… Ne yazık ki edebiyat fakültelerinden mezun çok kişi onun adını ya hiç duymamıştır ya da çok sonraları özel çabalarıyla öğrenmiştir.
Suat Derviş, Nazım Hikmet’in çocukluk arkadaşıdır ve “Gölgesi” şiiri ona ithaf edilerek yazılmıştır.
Varlıklı bir ailenin kızıdır Suat Derviş; babası doktor, annesi ise sarayla bağlantılı bir mabeyinci kızıdır. Çok iyi koşullarda yetişmiştir; Fransızca ve Almanca bilir ama onun yüreği yoksulun yanında atar. Toplumsal gerçekçi bir anlayışla yazar romanlarını. Halkı halka anlatan bir içtenlik ve yalınlıkta… Fosforlu Cevriye, 1944-1945’te gazetede tefrika edilmiş, daha sonra pek çok kere filme alınmış, 1968’de ise May Yayınları tarafından kitap olarak basılmıştır. Fosforlu Cevriye’nin Yeşilçam macerası kitabın önüne geçmiştir. Neriman Köksal’ın, Türkan Şoray’ın, Fatma Grik’in canlandırdığı Fosforlu Cevriye karakteri kalplerde yerini almıştır.
Sokakların kızıdır Cevriye: “İstanbul’un izbe sokaklarının, yangın yerlerinin, mezarlıkların, surların, Tekfur Sarayı harabeleri ve bostanların en cazip kızı”dır.
Neden mi Fosforlu?
“Yine kaçıp saklanmış fakat saçlarının üstündeki yıldızcıklar onu ele vermişti.
Onu ilk yakalayan şişman ve yaşlı bir komiserdi.
O gece ona doğru çevirdiği elektrik ışığı saçlarına çarpıp böyle bin bir ışık yaratınca, ‘burada bir fosforlu var.’ demişti. ‘Kalk bakayım oradan Fosforlu!’ İşte, o gün bugün ismi fosforlu Cevriye’ydi.”
İdealize edilmiş bir aşkın romanıdır Fosforlu Cevriye. Evi barkı yoktur O’nun. Annesini babasını hiç tanımamıştır. İstanbul’un ötekileştirilmiş sokaklarında bedenini satarak yaşama tutunur ama O bu zorlu koşulları “doğalmış” gibi algılar, yaşama sevgisini tüketmeden. Ama bir gün yaşadığı bir olay hayatının akışını değiştirmiş ve onu tutkulu bir aşkın akıntısına sürüklemiştir.
Hayat kadınları da sevebilir değil mi? Hem de bakın nasıl?
“Ona karşı olan sevgisi bir aşktan daha fazla bir şeydi…bir karasevda…Hasta bir gecesinde kendisini evine alan ve ondan bugüne kadar bütün erkeklerin istediğini istemeyen, onun bir zavallı sürtük olduğunu anlamaz görünerek, onu sayarak, ona insanlık gururunu iade etmiş olan bu adama, bu zavallı mahpusu, karasevdayı hatırlatan bir aşkla seviyordu.”
İdam cezasına çarptırılmış bir kaçaktı O. Adını bile öğrenememişti henüz. Cevriye’ye “siz” diye hitap eden ilk ve son insan O’ydu. Bir kayıkta ateşler içinde kıvranan Cevriye’ye sahip çıkmış, ona şefkatle bakmış, iyileştirmiş ve ondan faydalanmayı düşünmemişti. Devrimci bir kişiliğe ve ahlaka sahip olan kaçak, Cevriye’yi ötekileştirmeden insanca bir iletişim yolu kurmuştu. İçi minnetle dolan Cevriye’ye utanma duygusunu tattırarak insan olduğunu hatırlatan ilk kişiydi.
Cevriye sevmişti: hem de çok…
“ Cevriye onu tanımadığı için sevemediği anasının, hayali kalbinde ölmemiş olan babasının, dünyaya gelmemiş olan, geldiyse tanımadığı kardeşlerinin, hiçbir zaman bir genç kız olmadığı için karşısına çıkmamış bulunan nişanlısının, kendisine hiç de kısmet olmayacak kocasının yerine sevmişti. Onu hepsi için ve hepsi kadar sevmişti.” Sözün kısası bir karasevdaydı bu tutkulu aşk…
Cevriye hapse düşünce sevgiliden uzaklaşır. Çopur Veli bir polis baskınında eline eroin paketini tutuşturarak kaçmış; Cevriye’nin bir yıl hapis, iki yıl Bolu’da sürgün cezasına sebep olmuştur. Cevriye, Çopur Veli’yi ele vermez: çünkü sokakların ayrı bir kanunu, ayrı bir jargonu vardır. Ele vermek “erkekliğe sığmaz.” Cevriye bu tutkulu aşkı bileğine kelepçe dövmesi yaptırarak ölümsüzleştirir. Hapis cezası dolunca sürgünün başında İstanbul’a kaçar. Sevgilinin hapiste olduğunu öğrenir. Onun için bir şeyler yapmak ister. Gizli belgeleri denize atmak isterken kayık devrilir ve Cevriye başını kayalara çarparak yaşamını yitirir. Suat Derviş, bu hazin sonla aşkı devrimci bir mücadelenin içinde kutsar.
Suat Derviş çok yönlü bir kişiliktir:Gazeteci, kadın hakları savunucusu, sendikacı, siyasetçi… Sokak röportajlarıyla ilgi uyandıran bir yazar… Onun toplumcu gerçekçi bir anlayışla kaleme aldığı ve derin bir gözlem gücüne yaslanan anlatımı , İstanbul’un arka sokaklarının insanlarını bütün yalınlığıyla gözler önüne seriyor. Kimler yok ki o sokaklarda? Hayat kadınları, hırsızlar, yankesiciler, dilenciler, köprüaltı çocukları, uyuşturucu satıcıları, kumarbazlar; dümenini çıkarına göre kıranlar, düzene ayak uyduranlar… Toplumun ötekileştirerek itip kaktığı “küçük insanlar”… İşte Suat Derviş projektörlerini bu küçük insanlara çevirmiş, onların birbirleriyle ve devletle (polis ve karakolla) ilişkilerini irdelemiştir romanında. Dili yalın ve akıcıdır. Kişiler, kişiliklerine uygun konuşturulmuştur. Romanda, Suat Derviş’in sokak diline, argo ve jargona ne kadar hakim olduğu: iç monolog ve bilinç akışı gibi anlatım tekniklerini başarıyla kullandığı görülmektedir. Çok zengin bir kadrosu olan esere küçük insanların dramatik ve trajik öyküleri serpiştirilmiştir; böylece okuyucuya yeni yorum kapıları açılmaktadır?
Roman, psiko-sosyal ve psikonalatik okumalara elverişli bir yapıda kurgulanmıştır. Bir üst-ben öğesi olan vicdan sorgulanırken, toplumsal ön kabuller tartışmaya açılmaktadır. Namus nedir? Bedenini satarak hayata tutunan Cevriye ile iğfal ettikten sonra kendisini başkasıyla aldatan sevdiğini öldüren Edalı Şefika’nın namus anlayışları neden birbirine benzemez?
Bir kadının kaleminden, yine bir kadının temsil ettiği bir çevrenin kadın dünyasında gezinmek isteyenler için güzel ve rahat okunan bir roman.
Bu tanıtım yazısı Suat Derviş’in anımsanması ve unutulmaması için minik bir çaba…
Fosforlu Cevriye, Suat Derviş’in bir romanıdır ve onu kaleme alan bir kadındır. Bilinsin istedim.
(22.12.2022)