Kadının bilgisayarının görev çubuğuna birkaç gün önce yüklendi aynı familyadan olduğum hayvanlar. Ama kadın nasıl bilgisayarına onlar- e hadi canım kendimi de dahil edeyim aynı hayvangillerdeniz- benim hakkımda masal anlatmadı şaşılacak şey. Konu tam onluk. Konuyla ilgili sitelerden çıkmaması gerekirdi. Onun için “O tatlı yumuşak haline kanmayın karşısındaki kelebeğin gözünün yaşına bakmayan acımasız bir koleksiyoncudur” diyorlar.
Bugünkü konu da tam benlikmiş: “Çayırda Kelebekler” İlk gözüme çarpanlar bildik şeyler ama kim bilir Google’da neler vardır neler. Ne kadar güzeller! Ara ara rüyalarıma giriyorlar. Gördüğüm en büyük renkleri en dikkat çekici kelebekler onlar. Yakalıyorum gerçekte olduğu gibi binbir zorlukla. Ben nasıl onlara iğneler batırıyorsam onlar da avuçlarıma göremediğim iğneleri batırıyor ya da belki de göremediğim dişleriyle avuçlarımı ısırıyorlar. Canım acıyor ama bırakmıyorum onları. Bazen yine gerçekte olduğu gibi bir odaya hapsediyorum. Gerçeğin tersine rüyanın sonunda nasıl oluyor bilmiyorum bir şekilde kaçıp gidiyorlar. Hiç sekmiyor. Ne olursa olsun rüyaların bütün rüyaların sonunda kelebeksiz bir başıma kalıyorum. Üzülüyorum. Uyanınca hepsi rüyaymış diye teselli ediyorum kendimi ama bir yandan da rüya da olsa canım da yansa kısacık bir süreliğine o muhteşem varlıklara sahip olmak çok güzeldi diye avutuyorum kendimi. Ama masal yazamam bugün. Körüklü Otobüsteki geniş tek kişilik yolcu koltuğunu yazıcam.
Konu Çayırda Kelebekler değil “Kutupta Kelebekler” olsun isterdim. Hem sıra dışı, zaten çayırda olması kelebekten beklenen bir şey. Hem ben Grönland’da yaşayan bir kelebeğim. Ayrıca elbette sayfaya Çayır Kelebeği yerine Arktik bir Kelebek olan benim fotoğrafımı koyacaklardı. Görev Çubuğunda “ara”yı tıklayan beni görecekti birkaç gün. Ne güzel, meşhur olacaktım. Kendimi hayallerime öyle kaptırmıştım ki Grönland’daki içi sarı dışı beyaz formu gelinciği andıran çiçeğin üzerinde kendimi görüyordum. Sadece güzelliğim yetmez içimi de doldurmalıyım deyip kollarımı sıvadım bir heves bir heves kondum kalktım uçtum kondum kalktım uçtum siteden siteye. Öyle şeyler öğrendim ki hakikaten konu, Grönland’da Kelebekler olmalıydı. Okuyunca siz de bana hak vereceksiniz. Aslında güle oynaya anlattığıma bakmayın. Durum hiç iyi değil. Durun, anlatıcam sırayla.
Bilim İnsanları Grönland buzunun bir milinden daha az bir alanından toplanan en eski DNA örnekleri analizlerinin yapılmasından sonra adanın Son Buzul Döneminde daha önce düşünüldüğünden daha sıcak olduğunu ortaya çıkarmış. DNA, 450.000 ila 800.000 yıl önce Grönland’ın çoğunun yeşil olduğunu kızıl ağaç, ladin ve çam ağaçlarının yanı sıra kelebekler ve böceklere ev sahipliği yapan bir boreal ormanla kaplandığını kanıtlamıştır. Şimdiyse yazın içleri güneş kadar sarı dışları bulut beyazı ya da soluk sarı çiçekler, bodur bitkiler açıyor. Elbette o masal ormanında yaşamak isterdim. Sonra öyle bir şey okudum ki kızıl ağaçlar, ladinler, çamlar masal ormanı silindi. Gözlerimin önünde uçsuz bucaksız buzullar. “Dünyanın her yerinde kelebekler vardır. Antartika hariç.” İçimde Beethoven’in 5.Senfonisi çalmaya başladı. Yükseldi, yükseldi. Dünyanın 5.Büyük Kıtası. Yerlisi yok. Kalıcı nüfusu yok. Bilim İnsanlarının sayısı 1000’i aşmaz, gelip giderler. Nasıl yanıp tutuşuyorum macera yaşama isteğiyle. Hem penguenleri de görürüm. Burada penguen yok. Ayrıca Chilly Willy en sevdiğim çizgi film kahramanlarından. Gerçeğini görmek harika bir deneyim olur. Ben Arı Maya’yı da çok severim. Bilirsiniz arılarla hasım değilizdir, yakın da. Mesafeli bir ilişkimiz vardır. Mesafeli ve seviyeli. Mutlaka gitmeliyim Antartika’ya. Ben orada yaşamanın bir yolunu bulurum. Esas mesele nasıl gideceğim. Kapağı bir atabilsem oraya gerisi kolay. Nasıl mı?
Bakın şöyle; Biz Arktik Kelebekler kendimizi son derece düşük sıcaklıklarda hayatta tutan özel donanımlarla çevrelenmişiz. Kanatlarımızda bizleri soğuktan ve rüzgardan koruyan yoğun pullarımız var. Isıyı korumaya yardımcı olan lif yapılarına sahibiz. Yiyecek yokluğunda bile uzun süre hayatta kalmamızı sağlayan kapasitedeyiz. Metabolizmamızın hareketlerini en aşağı çektiğimiz bir dinlenme durumuna geçebiliriz. Bu şekilde enerjiden tasarruf eder ve sınırlı kaynakları değerlendirerek hayatta kalırız. Kutup kelebekleri avcılara karşı özel savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Düşmanlarından saklanmak için mükemmel şekilde çevrelerinin rengine ve şekline uyum göstererek kendilerini değiştirebilirler. Asıl problem yükselen hava sıcaklık değerleri. Hava sıcaklık değerleri arttıkça Grönland Kelebekleri küçülmeye başlamış. İklim değişimi eko sistemi etkiliyor bu bazı kelebek türlerine iyi gelmiyor. Her yıl belirli sayıda kelebeğin kanat uzunluğunu ölçen uzmanlar daha sıcak geçen yaz aylarında kanat uzunluklarının belirgin ölçüde iki ayrı kelebek türünde düştüğünü gözlemliyor. Ne yazık ki bu kelebek türlerinden biri de ben ve ailem. Küçülmemiz bazı kelebekler gibi paniğe kapılmama neden olmamıştı. Üzülmüştüm tabi. Ama tabiat anayla bir yere kadar mücadele edebilirdik elden ne gelirdi? Yaşlı ve bilge kelebekler yaşam kalitemin düşebileceğini, ömrümün kısalabileceğini söylemişti kışa girerken. Hatta sonraki nesillerimiz yokolma tehlikesiyle karşıkarşıya kalabilirdi. Ve bu çok uzak bir zaman değildi. Bir kelebek türünün yeryüzünden silinmesi bitki örtüsünü, bitki örtüsü böcekleri, böcekler kuşları böyle zincirleme şekilde birbirini etkileyerek canlılar üzerinde büyük tahribatlara zamanla azalmalara ve yok olmalara neden olacaktı. İşte o zaman tehlikenin büyüklüğü karşısında dehşete kapılmıştım. Yaşlı ve bilge kelebekler iklim değişikliklerinde, kuraklıkta suçlamamamı insanoğlunun bunda payının büyük olduğunu söylemişlerdi.
Yazının devamında normalden küçük kelebeklerin nasıl oluştuğu da anlatılıyordu. Bizler larva halindeyken vücut sıcaklığımız çevresel koşullara bağlı. Biyokimyasal süreçlerimiz hızlı işliyor böylece hava sıcaklığı arttıkça metabolizmamız hızlanıyor. Bunun sonucunda beslenmeyle kazandığımız enerjiden daha fazlasını tüketiyoruz. Bir nevi insanın aldığı kaloriden fazlasını harcaması gibi. Bu da larvanın gelişim hızının belirgin şekilde düşmesine neden olur. Yani küçük kelebekler oluşur. Vücut küçüldükçe kelebekler daha hızlı hareket eder.
Tüm bu veriler ışığında artık Antartika’ya gitmek şart oldu. Önce Antartika’da yetişen çiçeklere baktım. Topu topu iki çiçekçik vardı: Antartika İnci Otu ve Antartika Saç Otu. Yuvarlak yastığı andıran demetin üzerindeki küçük sarı çiçekleriyle Antartika İnci Otu, Antartika Saç Otuna göre daha leziz duruyordu. Antartika Saç Otu hakikaten de tutam tutam saçları çağrıştırıyordu. Uçlarındaki hafif pembelik de çiçekten çok saç uçlarına farklı bir renk atılması gibiydi doğrusu. Sonra gözlerime inanamadığım nereye bakacağımı şaşırdığımdan sanırım şaşı olduğum bir siteye girdim. Uzun uzadıya tüm yönleriyle Antartika’daki kelebekleri anlatıyordu. Nefes bile almadan okudum. Antartika Güvesi gibi kelebekler soğuğa adapte olmuşlar buz çatlakları ve mağaralarda yaşıyorlardı. Antartikadaki ilk keşfedilen kelebekler “Kar Kelebekleri” diye adlandırılan küçük beyaz güvelerdi. İşte burası şaşı şaşı baktığım yer olmalı: Antartika’da bilim adamları “yirmiye yakın” kelebek yaşadığını gözlemlemişlerdi. Belçika Antartika aşırı zor koşullarda hayatta kalabilen tek kelebekti. Bazı kelebek türleri de uzun kışlar ve sınırlı kaynaklarla başa çıkabilmek için birkaç yıl boyunca larva olarak gelişiyorlardı. Antartikadaki hava sıcaklık artışları kelebek popülasyonunu arttırabilirdi. Ama toz fırtınası kelebekler için ciddi bir tehdit unsuruydu.
Grönland’dan hiç ayrılmamış kendi yağında kavrulan bir kelebekçik böyle zorlu bir yolculuğu tamamlayabilir miydi? Dünyanın bir ucundan diğer ucuna uçacaktım. Tepetaklak olacaktım. Yol bilmediğim tehlikelerle düşmanlarla doluydu. Ama denemeden bilemezdim. Ve maceraya atılmak için içimde karşı koyamadığım bir istek vardı. “Bekler bizi arkadaşlar yolculuk var…”