“GÜNLERLE BOZMAK” VE ŞAİR SORUMLULUĞU
Aslıhan Tüylüoğlu Şiiri Üzerine
Erkan Karakiraz
Şiir yazmak, diğer yazın türlerine oranla çok daha incelmiş bir duyarlığı, bakış açısını gereksindiği için, belki de, sorumlulukların en büyüğü, en ağırıdır. Nasıl?
Bir! Sorumluluk, öncelikle, bugüne değin yazılmış her bir şiirin içeriğini, biçimini, karşılığını bulabilmiş ya da bulamamış değerini üstlenmekle başlar. Şair, yazılmış olan bütün şiirlerden -onları okumuş/incelemiş olsun/olmasın- sorumludur. Yazılmış olanın bilgisi, birikimiyle yazacaklarının yönünü tayin etmeye başladığında, yazılanın izinden gidecek, o izin yakınından geçecek ya da o sınırlı -fakat sürekli genişleyen- yazılmış-eserler-evreninin sonsuz olasılıklarına karşın başka bir yola girmeyi seçecek olsa da geçmişin yükünü taşımak durumundadır. Reddetme, yok sayma uğraşısına girişse de bu katı gerçek değişmeyecektir. Yazmanın nedenselliği, kendi doğallığı, tarihselliği içerisinde, hep böylesi bir sonuca çekilecektir.
İki! Sorumluluk, içeriğin, eninde sonunda evrensel değerlere, insana ve uzantılarına dair yapılandırılmasıyla devam eder. En insansızlaştırılmış şiirlerde dahi, dolaylılık unsurunu göz önünde bulundurduğumuzda, ilk araç/makine vs. insan tarafından tasarlanmış olduğundan, -devamı araçların/makinelerin üretimiyle gelmiş/gelecek olsa da- insana özgü köken korunacaktır.
Üç! Mekânsal sorumluluk. Ateşini rastlantısallıklardan, toplumdan, bireyden, çokluktan, hiçlikten alıyor olsun/olmasın, içinde bulunduğumuz zaman dilimini baz alarak söylersek, Dünya gezegenini ilgilendirmeyen, yeryüzünün fiziksel, ekonomik, beşerî, siyasal dertlerinden, o koca urdan beslenip o ura temas etmeyen bir şiirden bahsedemeyiz.
Dört, beş, altı… sorumluluklar saymakla bitmez. Aslıhan Tüylüoğlu, saydığım / saymadığım tüm bu sorumlulukların bilinci / farkındalığıyla şiirini büyüten, sözcüklerin mekânını mesken tutmuş bir şair. Bu bilincin / farkındalığın somut örneklerini, okurla biraz geç buluşan son şiir kitabı Günlerle Bozmak’ta bir kez daha gösteriyor. Nasıl?
***
Baştan başlayalım…
Bir! Aslıhan Tüylüoğlu, geçmişin şiir bilgisini edinip, o bilginin üzerine ben ne söz söylerim derdiyle, her kitabında, gerek balkonlardan yapayalnız bakarak, zorlu yokuşları su çırpınışıyla tırmanarak, bireyin masal diye geçiştirilen gerçekliğini bağıra bağıra dillendirerek, gerek kuşlara, akşamlara yepyeni anlamlar yükleyerek, yası, kaybı, huzursuzluğu, zifirî bir gölgelikte günahını sevabını, özetle meramını, zaman zaman ifşa etmekten sakınmadan anlatmıştır.
İki! Günlerle Bozmak’ta, her kitapta benimsediği bir tutumla, yine geçmişe / kendine rağmen kendini aşma güdüsüyle hareket ediyor. İfşa etmeye ifşa etmeyle yanıt vermeyi seçerek, en gizli saklısını zengin sözcük haznesinin olanaklarını adeta Pandora’nın kutusu gibi ortalığa saçarak, “inat için yanlışlık ekleyerek” (1), kadının reddiyesini Günlerle Bozmak kitabına gelene kadar hiç olmadığı kadar konuşkan / anlatıcı / hatip bir yerden okuyarak dile getiriyor. Tüylüoğlu’nun şiirlerdeki konuşkanlığını, kitap bütününde, tekniği temaya eklemlenmiş bir uzuv / aygıt / öge olarak kullanması, kitabın temalarına katkı sağlayan bir ek tema gibi sivriltmesini, çok önemli buluyorum. Kitaptaki bir diğer önemli unsur da çağın kötücül sesine yakın bir mahalde konuşlanmış olması. Şair, içinde bulunduğumuz hakikat -sonrası- çağ diye adlandırılma cüreti gösterilen zaman diliminde, her distopya anlatımının aynı zamanda gizli bir ütopya da içerdiğinin farkındalığıyla, o gizli umutla, fakat çok daha sert, çok daha direngen, çok daha karanlık, hatta yer yer narsisist bir öfkenin sergilendiği bir dille, gerçeğin dağlarına çıkıyor ve gerçekliği, en katı / en filtresiz hâliyle sunuyor. Şairaneliği, şiir dilini örseleyip şöyle diyor mesela: içime birkaç adım daha attım / sonra karanlığımdan ürktüm / ürktüm çirkinliğinden onların” (2). Aslıhan Tüylüoğlu, geçmişten günümüze, cadı olarak yaftalanıp yakılan, öldürülen, şiddet gören, hakarete uğrayan, aldatılan, ötelenen, ikinci sınıf muamelesi gören, hakları verilmeyen herkesin, özellikle de kadınların sesi olarak, tarihe şerh düşüyor.
Üç! Altıncı şiir kitabı Günlerle Bozmak da dâhil, bütün şiir kitaplarını incelediğimizde; gezegenin, tecrübe edilen ortak dertlerin, birkaç katı fazla şiddette hissedildiği bir noktasında, şiirine çalışan bir şair olarak Aslıhan Tüylüoğlu’nun, mekânın/coğrafyanın sorumluluğunu fazlasıyla üstlendiğini görüyoruz. Keskin bir gözlem ve sezgi gücüyle, şiir dilinden ödün vermeden yansıtıyor bu sorumluluk duygusunun sonuçlarını şiirine. Kimi zaman kendinden yola çıktığının ipuçlarını barındıran şair-özneyi odağa alarak, deneyimlerinden süzülenlerle orada olup özne olarak aslında asla orada olmayarak, kimi zaman da farklı farklı seslerle konuşan şiir özneleri aracılığıyla, çoğunlukla, kitabın bütün katmanlarını içine alan, homojen ve eleştirel bir üslubu tercih ediyor: “Uyku, / ölümle kardeşliğin sağaltıyor. / Karar, / onu almak için orada duruyor / Keskin bir kılıç, yanından yöresinden geçiyorum. / Soyunduğum su ısınıyor durmadan” (3).
Heraklitos, “Pek çok insanın konuştuğunu duydum, fakat anlamanın diğer tüm bilgilerden farklı olduğunu fark eden hiç kimse yok.” der. Tüylüoğlu’nda o anlama ve farkında olma hâli var işte.
***
En başa dönecek olursak, evet, şiir yazmak sorumluluk gerektirir, hem de ağır sorumluluk. Bu türden sorumlulukları kaldıramıyorsanız, şiir yazmayın. Dost kalem Aslıhan Tüylüoğlu, şiir yazmanın gerektirdiği o şair sorumluluğunu en incelikli, en yetkin, en yüksek raddede üstleniyor ve iyi ki yazıyor.
_____
ALINTILAR
Aslıhan Tüylüoğlu, “Günlerle Bozmak”, Yıldız Tozu, 1. Basım: İstanbul, Haziran 2021:
(1) Tuzruhu isimli şiirden: “Biraz da yanlışlık ekledim inat için”; s. 12.
(2) Zehir isimli şiirden alıntı; s. 31.
(3) Güncelerden isimli şiirden alıntı; s. 55.