Güzelliğin Bedeli
Oscar Wilde, her hikayesinde, her romanında olağanüstü bir güzellikle yaratır karakterlerini. Kelimeleriyle çizdiği manzaralar, bin bir renkle boyadığı çiçekler, kelebekler, saraylar adeta insanın beyninde bir panayır yaratır, insana tarifi olmayan bir haz verir. Lakin, istisnasız olarak Wilde bu güzellikleri kendi eli ile öldürür, vahşileştirir, sadistleştirir. Bütün bu güzel karakterler, -yalnızca insanlar değil; güzel laleler, nergisler, kelebekler, heykeller- bile maskelerinin altında fesat bir ruh saklar. Wilde, adeta güzelliğin ve estetiğin mutlaka bir şeytanilik barındırdığını anlatma amacı içindedir. Kendisi sanatın yalnızca estetikten ibaret olması gerektiğini, güzel olmayan bir şeyin sanat olamayacağını şiddetle savunsa de yazdığı bütün eserlerin anafikri güzelliğin korkunç bir bedeli olduğu, bunun da insan ruhunun kirlenmesi olduğudur. Narlı Ev adlı hikaye kitabındaki bütün öyküler de bu düşüncesinin bir belgesidir.
Oscar Wilde, belki de kendi hayatından, kişiliğinden ötürü güzelliği onu cezbeden ancak aynı zamanda yozlaştıran bir düşman olarak görüyordu. Eşcinsel olmak ve güzelliği ona o dönemin İngiltere’sinde yasak kılınmış bir şeyde, hemcinsinde somutlaştırmak büyük ihtimalle güzelliğe olan güvensizliği ve kızgınlığının en büyük sebebiydi. Hatta bu durumdan dolayı güzelliğe karşı bir tavır almış, belki de güzelliğe küsmüş, ona olan bütün güveni sarsılmıştı ve bunu da hikayelerinin satırlarında dile getirmişti: “İmparator […] güzeller güzeli Bohemya Arşidüşesi ile evlenmesini teklif ettiğinde, cevaben İspanya Kralı’nın Keder’le evli olduğunu ve kısır bir eş olduğu halde onu Güzellik’ten daha çok sevdiğini bildirmişti.” Belki de Wilde; keder, sadakat ve güven gibi duyguların güzellikten -yalnızca hazdan ibaret olan bir yanıltma aracından- çok daha yüce olduğunu düşündüğü için yazmıştır bu satırları. Ancak bu düşüncesini uygulamada kendinin de başarılı olmadığını, belki de bile isteye ruhunu hazzın şeytani kollarına bıraktığını “Sanatçı” adlı mensur şiirinde anlatmıştır bize: “[..] Ebediyen Süren Keder heykelinin tuncundan, Bir An Süren Zevk’in heykelini yarattı.”
Wilde’ın güzelliği suçlayışı o kadar da yersiz sayılmaz. Gerçekten de, Güzellik arayışı bir uyuşturucu gibi, insanı ele geçirir ve bağımlılık yaratır. İnsan güzelleştikçe güzelliğinin getirilerinin daha da farkında varır ve bu, büyüdükçe daha çok harlanmaya ihtiyacı olan bir ateş yaratır insanın içinde. İnsanın kendine olan eleştirel bakış açısı ve aynı zamanda çarpık hayranlığının hastalıklı bir şekilde bir araya gelmesi ile hayatlarındaki denge yok olur. Zira insan kendinin hem en acımasız eleştirmenidir, hem de en büyük hayranıdır. İnsan güzelleştikçe kendine olan güveni olması gerekenden fazla artar ve tıpkı Wilde’ın en ünlü karakteri Dorian Gray gibi, kendinin herkesten üstün olduğunu düşünür; insanları bir oyuncak ve kolayca manipüle edilebilen emir kulları olarak görmeye başlar. Bunun sebebi ise yalnızca aynada gördüğü görüntü değil, aynı zamanda insanların ona olan davranışlarıdır. Güzel bir insanın karşısında ortalama bir insanın takındığı tavırlar, kimi zaman bir trajikomik bir oyunu anımsatır bana. Güzel insanı memnun etmek için kendi konforundan vazgeçmeye dünden razı olan birtakım insanlar, güzel insanın isteklerini yerine getirmek için ellerinden geleni artlarına koymazlar ve güzel insanın hayata bakışının bu denli çarpık olmasının en büyük nedeni olurlar.
Bir sosyal ortamda, insanların birbirlerine olan davranışlarını belirleyen ilk ve en etkili etmen, şüphesiz ki onların dış görünüşüdür. Güzel insanlara edilen özel muamele, sıradan insanların tepkisini çeker ve bu insanlar bu muameleyi bir imrenme ve hasetlikle ancak uzaktan seyreder. Kimileri güzel insana karşı bir tavır alır veya düşmanlık besler. Sırf böyle bir durumda bile yalnızca güzellik olgusunun yarattığı olumsuz duygular -hasetlik, değersizlik hissi, narsistlik, önyargı- insan topluluğunu ele geçirir. Sosyal ortamdaki dominantlık savaşını besleyen etmenlerden biri olur. Güç dengelerini önemli ölçüde etkiler. Lakin bu durum güzelliğin haksız bir rekabete sebep olduğu sonucunu doğurmaz. Zira zeka, kişilik, sosyal beceriler de güzellik gibi insanın elinde olmayan güçler tarafından bahşedilmiştir insana ve ona düşen, elindeki kombinasyonu en etkili şekilde kendi lehine kullanmaktır. Güzellik, şüphesiz ki aklı başında bir insan için önemli bir silah, zayıf karakterli bir insan için sonun başlangıcıdır. Klasik ateş metaforuna en uygun varlıklardan biridir güzellik; insanı ısıtabilen, koruyabilen, karnını doyurmasını sağlayan bir araç olabilirken aynı zamanda onu yok edebilir. “Güzellik” olgusu, insanın ruhani gelişimine vurulmuş bir kettir belki ancak, şüphesiz ki en çok haz verenidir.
Ekin Ilgın Gök