HATİCE EĞİLMEZ KAYA:” Şiir sestir, öyleyse nefes.”
Semiha Taş Özenç
“kaybedilmiş hüzzamlar
perde perde indiğinde
gözler söğüdün
dallarına değdiğinde
kalem yazar
kelam susar gün gelir
gün gelir gölgeler insanlaşır” (1) (58)
Bugünün şiirini yazabilmek için daha önce yazılan şiirleri ve şairleri bilmek, anlamak gerektiğini çok iyi bilir Hatice Eğilmez Kaya (1969). Bu yüzden geçmişten bugüne şiirin izini sürer. Dur durak bilmeden edebiyata emek verir. Sadece şiir değildir ilgi alanı. Şiirin yanında öykü, roman, deneme, inceleme, çocuk kitapları alanında eserler verir. Ayrıca bazı yazar ve şairlerle birlikte ortak kitaplara katkı sunar. İzmir doğumludur Hatice Eğilmez Kaya. Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nden 1990 yılında mezun olduktan sonra değişik okullarda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yaptı. Şiir ve yazıları çeşitli dergilerde yayımlanan Hatice Eğilmez Kaya, 2002 yılında Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Dünyası Edebiyatları Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Öylesine çalışkan ve üretken ki halen aynı enstitüde doktora öğrencisi.
Hatice Eğilmez Kaya’nın şiir kitaplarından söz edeceğim. İki şiir kitabından ilki, 39 şiirden oluşan “inceciktir kırılmak” (2012) kitabında, büyük harf ve noktalama imi kullanılmamış ve kısa dizelerden oluşmuş şiirler. Anlam, bazen bir dizede bazen de iki, üç…dizede tamamlanmış. İkincisi, içinde 37 şiirin bulunduğu “Gürültüsüz Gece Kelebekleri” (2022) kitabında yine büyük harf kullanılmamış ama noktalama imlerine yer verilmiş. Dizeler çoğunlukla yine kısa ve anlam bazen bir dizede bazen de iki, üç… dizede tamamlanmış. Dili çok iyi kullanan Hatice Eğilmez Kaya şiirlerde, söz ve anlam sanatlarını, aktarmaları da ustalıkla kullanmış. Seçtiği temaları daha etkili hale getirmek için sözcük seçimini ve bağdaştırmalarını ona göre yapmış. Kendi şiirinin biçimini, kurgusunu, sesini ve yapısını oluşturmuş. Her iki kitaptaki serbest şiirlerde, çağının tanığı olan şairin içten, sıcak ve insani duyarlılığını hissetmemek olası değil.
“Şiir sestir, öyleyse nefes” der şair. Yaşadığı toplumdaki acılara, duyarsızlıklara kulaklarını tıkamaz, gözlerini kapatıp arkasını dönmez. Sorumluluklarının bilincinde ve insani duyarlılığı yüksektir. Şiirlerindeki sessiz çığlıklarının sesine kulak verelim şimdi. Şair, “bazı kadınlar üşürler her zaman, / her zaman gökler/ buz tutmuş ayaklarında titrer o kadınların.” (2) (s.57); “bir kadın ayağı/ adımları hep yarım” (1) (s.4); “arka bahçelere açılan penceresinde/ bir kadın ürkek, ağlamaklı…/ evren sancıyor bütün seyyareleri ile/ iki omuzunda.” (2) (s.65); “yorgun, kalabalık ve sahipsiz meydanlarda/ göçebe gezen beyaz güvercinler/ kadar sayılmazım aslında…” (2) (s.6) “içli ağıtlar tekrarlarım/ dilim tutsak/ nefesim hain/ ufaldıkça ufalır adımlarım” (1) (s.2) dizeleriyle toplumsal bir yara olan kadının yok sayılmasına, tutsaklığına, ezilmişliğine ses olur duyarlı yüreğiyle.
Toplumsal duyarlılığı ile talanlara, orman yangınlarına, doğanın ve insanların katledilmesine, hiç büyüyemeyen, kirletilen çocuklara yapılanlara da sessiz kalmaz şair. “ormanlar tutuşur ansızın/ eskimiş, yılgın ve sancılı günler,/ göğün alazında kavrulan toprak…” (2) (s.64); “kuş uçmaz kervan geçmez/bir patikaya tutulmuş düşlerim. /başkaları yürürler üzerinde sonradan, /kalabalık bir sokak olur. /arnavut kaldırımı döşenir üzerine.” (2) (s.62); “… şarkılar söylenirdi eskiden, /yağma edilmemiş korularda. /yaratılmışlık kokan çocuklar, / henüz kaybedilmemişken!” (2) (s.29); “ve çocuklar, doğar doğmaz kirletilmeye başlıyorlar.” (2) (s.65;kelebekler, /sessiz kaldıkları için/öldürüldüler/tek tek/ve rengarenk. (srebrenitsa katliamı)” (2) (53)
Yine, içinde bulunduğu toplumun dayatmaları içinde debelenen, bir çıkış yolu arayan ama bulamayan insanın sesine ses olan şair, “acizim kolum/ kanadım kırık” (1) (s.10); “faydası yok içimdeki/ bozgunlara/çok uzaklardan /ay ışığının/sesini duymanın” (1) (s.21); “açmışım/susuzmuşum kime ne/kim sorar halimi/yılın bu vakti/yollar diz boyu kar tutar” (1) (s.39); “yağmurlar temizleyemiyor/kararmış korular/ve gümüş yapraklar toz içinde /sükûtumun aynasında/yılgın yüreğim yaslı” (1) (s.9); “insan çıkmazı her yan, /gökyüzü kaçağı. /saçları ıslak çocukların, /ilk yazlara dair umutları kanamış.” (2) (s.63) dizeleriyle çaresizliğe, duyarsızlığa, umutsuzluğa, karamsarlığa isyan eder.
Yalnızlık, kimsesizlik, yokluk derken varoluş üzerine de düşünür şair. “zembereği kurulur/kafamda/ yokluğunun/başlar mahşeri/yalnızlığım/havada dönen/ kurşun sürüsü” (1) (s.8); “zamansız/terk edişler çoğaltır/beyan edilemez/kimsesizliğimi” (1) (s.21); “sükûtum dinlenir/yalnızlığımın yücesinde” (1) (s.13); “ey iki gözüm oysa/ne de hoştur var olmak/birçok yokun ortasında” (1) (s.27); “ve ben hem varım/hem de yok” (1) (s.5) dizelerinde yalnızlıktan, kimsesizlikten dertlenir ve varoluşunu sorgular. Ama kimi zaman da yokluk içinde var olmaktan, kendini dinlendiren yalnızlığından hoşnuttur.
Hayatın olumsuzluklarına karşı, insanı hayata bağlayan önemli değerler olan umut, sevgi ve aşk hep vardır. İster doğa, ister insan ve ister hayvan sevgisi ve aşkı olsun umudu hep çoğaltır. “bir tomurcuğun/açarken çıkardığı sesle/dinlenmeli suda/oyun oynayan yakamozlar” (1) (s.18); “oturup damların üstüne/göğe bakmalıyız/tek tek seslenmeliyiz/pervanelere/yanmalı yanmalı/ yanmalıyız” (1) (s.52); “yaprak dökecek değil ya/ağaçlar her mevsim/ilkyazla çiçek açmalı” (1) (s.52); “yıldızları/saçmış semaya bir el/dürmüş toplamış /sofrasını hiçliğin/heybesinde ağu değil bal” (1) (s.46); “yâr ki yar’a benzer/sevdikçe derinleşir” (1) (s.55); “insan severse/ insan oluyormuş meğer.” (2) (s.12); “yavaş yavaş seversin beni belki,/oysa aşk anidendir./tanrının boşluğa bakarak/ ”ol” demesi gibi yalın!” (2) (s.61); “aşk, çoğu kez iki gözü/iki çeşme çocuk. /sevgi, /her zaman şefkatli bir anne.” (2) (s.50) dizelerinde gördüğümüz gibi umut, sevgi ve aşk da vardır şiirlerde. Sevgi, daha derindir aşka göre.
“Şiir, öyle belalı bir iştir ki şair; sayısız gecesini bir dizenin mahremiyetinde geçirir. Herkes uykunun kucağında dinlenirken o uykusuz kalır. Onun için kârlı bir alışveriştir bu. Uyku verip şiir alır.” diyen Hatice Eğilmez Kaya’nın öykü ve masallarındaki öğeler ve mitolojik öğeler şiirlerinde de çıkar karşımıza. “ve saçılırdı kumlara ansızın/tanrıça iştar’ın eteklerinden/zümrüt renginde çakıl taşları //ben simsiyah gözlü ve yitik, / bir antik şehir nakkaşını beklerdim.” (2) (s.20); “kün dağı’nın/zirvesini bekleyen/son aşkını yitirmiş zerdüştçe…” (2) (s.33); “ra kükredi bir gün, /dağlar ürperdi sesinden!” (2) (s.13); “evvel zamanın içinde, /bir oğul adıydı temmuz. /serin dağ yollarında esen…” (2) (s.8); “başka iklimlerde üşüyen peri kızları” (2) (s.11); ”bir dev çaldı şiirimi bir dev “(2) (s.15); “saçlarını evvel zaman/düşlerinde yıkayan” (2) (s.17); “ela gözlü peri kızları, /kocaman elleri ile devler…” (2) (s.39). Veysel Çolak, “… toplumların ürettiği her kültürel öğe, o toplumların yaşantısından izler taşır ve bir oranda da olsa o toplumların bir yönünü açıklamaya yarayacak bilgiler içerir. Bu nedenle mitoloji ile tarihi olanı ayrı düşünmemek gerek. (…) Mitlerin düşsel olması, onların imgesel, simgesel anlatımını da beraberinde getirmiştir. Bu durum mitlerin, yazınla, şiirlere doğrudan ilişkilendirilmesine varmıştır.” (3) (116) diyerek mitolojinin şiirle ilişkilendirilmesine açıklık getirmiş.
İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren, büyümenin, gelişmenin ve dünya nimetlerinden yararlanmanın yanında günbegün herkesin eşitlendiği o kaçınılmaz sona, ölüme yaklaşır. “içimde gizleyemediğim/bir büyük telaş/mülke yerleşmekten çok/yolculuk kaygısındayım/ (…) teselli vermez bana/dünyanın nimetleri/bu masmavi/gezegende hayat/bir düş kadar geçici” (1) (s.11) diyen şairin, bu geçici hayatta, dünya malında gözü yoktur. Maddi değerlerden çok manevi değerlere bağlanmak, ibadet etmek ister. Tek kaygısı ölüme giden yol ve bu yoldaki telaşıdır.
Divan edebiyatı, özellikle dini ve felsefi bir akım olan Tasavvuf etkisi hissedilir şiirlerinde. Bu etki daha çok ilk şiir kitabı “inceciktir kırlmak”ta görülür. Ama yine bu etki değişerek, gelişerek yansır şiirlerine ve kendi şiir dilini kurarak şiir yolunu belirler Hatice Eğilmez Kaya. “kapattım/gözlerimi bir gece/ araf’ta buldum kendimi/ne bir adım ileri/ ne de bir adım geri/”bağışla bizleri”/dedim uykumda/”ya âlemlerin Rabbi” (1) (15); “her salâ dokunaklı/bir o kadar da müjdeli her salâ” (1) (s.44); “göğsümde/ birleştirip avuçlarımı/güzel huylu/tatlı dilli olmak ne iyi/yine de en güzeli/kendi dilimden dinlemek/ o nebevi türküyü” (1) (s.48); “aklımın/zümrütten sahilinde/” Subhanallah” diyen yanım/durup yalnız O’na dönmeliyim” (1) (s.49); “mazisi insafı yok saki/karadır küffarların kadehi/kalbinden kara/badesini keşke/hiç kimseye sunmasa” (1) (s.40); “hallerimi/ tercüme et ehli gönül/hallerimi tercüme/ ne söz teselli verir/yâdıma/ne de nazar geceme” (1) (s.40); “içimde/ Ashabı Kehf’ten/kalma bir neşe/bir dağ silkeledi eteğini/bilgelerden de bilge/uyandım ürpertisiyle” (1) (72); “kâl ve beladan/sur’a dek,/kanatları yangın yeri/insanlık!” (2) (54)
Hayatta, her şeyin zıttı ile birlikte var olması sayesinde bazı şeylerin değeri daha iyi biliniyor. Bir taraf coşkulu ve tutkulu yaşama heyecanı sağlarken diğer taraf kendimizle yüzleştiriyor. “ne ağlayasım var / ne de gülesim” (1) (s.55); “haram değil bir mahlûk/evcilleşmiş bir yanı/bir yanı yabancı kalmış” (1) (s.57); “sen susarsın/usta bir edayla/ben konuşurum acemice” (1) (68) dizelerinde bu zıtlıklara vurgu yapmış şair.
Şiirlerinde, “güvercin, kuş, turuncu, mavi, nakkaş, peri kızı, serçe, ay, ay ışığı, güneş, bulut, kanat, gece, yıldız, gökyüzü, kelebek, masal, bahçe, hallaç, antik, ayak, göz, gözbebeği, turna, dağ, akşam, gümüş, ayna” gibi sözcükler sıklıkla çıkar karşımıza. Ayrıca, dembedem, hacet, sükût, eyyam, rint, seyyah, mütebessim, mecal, sakit, havsala, melal, vacip, katre, küffar, âbid, nebevi, münzevi, müsvedde, serzeniş, azade, meyyal, mütevekkil, vaveyla, mutedil, seyyare, temenna, zemheri gibi Arapça ve Farsça, unutulmaya yüz tutmuş sözcükleri şiirlerinde kullanarak gün yüzüne çıkarır Hatice Eğilmez Kaya.
“Gürültüsüz Gece Kelebekleri” şiir dosyası, Ekinsanat Dergisi 2021 Mehmet Aydın Şiir Ödülü “dalında ikincilik ödülüne değer görülen, yazar, şair, öğretmen, editör Hatice Eğilmez Kaya, Akdoğan Yayınevi’nde ve Cüneyne Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi’nde yayın yönetmenliği yapmaktadır. Nice şiirleriyle okurlarını buluşturmaya devam eden, çocuk kalbinin en güzel yurt olduğunu söyleyen Hatice Eğilmez Kaya, öykü ve masallarında, çocukları da düşsel bir yolculuğa çıkararak gerçeklerle buluşturmaya devam ediyor.
Hatice Eğilmez Kaya’nın ikinci şiir kitabından “yalın ayak düşer yollara/ bir peri! /zemheri derim, /çöl derim. /ve sonra/ toprak uyanır usulca…” (2) (56) dizeleriyle bitirirken şiire, edebiyata kattığı değere teşekkürler…
KAYNAKLAR
1. Hatice Eğilmez Kaya, İnceciktir Kırılmak (Şiir), Roza Yayınevi, 1.Baskı: Nisan 2012, İstanbul.
2. Hatice Eğilmez Kaya, Gürültüsüz Gece Kelebekleri (Şiir), Akdoğan Yayınevi, Birinci Baskı: Ağustos, 2022, Ankara.
3. Veysel Çolak, Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? İkaros Yayınları, Genişletilmiş Baskı: Ocak 2011, İstanbul.