HİÇLİĞİN ORTASI
I
“Sonra acı geri geldi”
Yerleşti kemiklerime
Sen kötülüğe aitsin- dedi uzaktaki
Devrildi gökyüzünün dağları
Nefesini tuttu İpek ağacı
“Söz suskunlukla birleşti
Dindi sözün titreyişi”
Sessizce beklediğim sunak çukuru
Söyle dünya geçecek mi?
Çekildi odamdan yasemin kokusu
Gözlerimden yeni ayın ışığı
Mehlican değdi yüzüme
Kurudu ağaçların özsuyu
Derin havanda dövüldü yüksük otu
Göğsümde değirmenin iniltisi
Mavi çiçek, rüzgâr çanı kırılırken sesledi:
Unutma beni!
Üzerime kapattığım Gözyaşı Odası
Söyle dünya geçecek mi?
II
“Ben ruhumu ardımda bıraktım”
Sırtımı bahçendeki Huş ağacına yasladım
Mantomun düğmeleri açık, nemli rüzgâr göğsümü selâmlıyor ve saçlarımı
Ben bir Reyhan annesiyim estikçe kokusu savrulan
Konuş, susma konuş
Söyle bir yaranın gölgesinde herkesin kendine ağladığını.
Kırlangıçotu
Çobançantası
Açamadığım attarlar kapısı
Söyle dünya geçecek mi?
III
Geçen nisanda öğrendim ben defneyaprağının kalbi derinden kestiğini, yeşil bir tacın en ölümcül silah olduğunu, varlığımın yansımadan ibaretliğini, gölgesizliğimi.
O zaman çürüdü tüm çiçeklerin tohumları
Duymadım yabani otların kollarımı okşayışını
Parmaklarım arasındaki çam iğnesini
Ve tenime çarpan Garbi yelini
Şimdi bahçemde açan tek şey, çakırdikeni!
Yer açıldı sonra, zaman durdu
Buza kesti evim, usulca içime çekildim
Yolunun tozunu tabanlarımdan sildim
Solgun bir belirginlikle oturdum affedilmenin kıyısına
Başımı göğsüme gömdüm.
Dedi ki kırık kanadımı saran melek, dilini bilmediğim oda: Taş atılmadan da öldürülür insan sözün darağacında!
Bu defa benim söyleyen:
Unut beni!
Eski köprü
Geceye karışan Tiber
Sant’Angelo’yu koruyan melekler
Söyleyin dünya geçecek mi?
Nevin Koçoğlu