İlknur Peder, Karantina Kafası
Birileri bana deseydi “haftalarca evden çıkmayacaksın,
kimseyi de eve almayacaksın. Yabancı uyruklu, hayattaki tek
gayesi para biriktirip bir ev almak olan bunun için canını, her şeyini
kumar masasında ortaya koyarcasına Orta Asya bozkırlarından buralara
gelmiş, doğru dürüst Türkçesi bile olmayan
bir kadıncağız ile – yardımcım olur kendisi, evine kapanıp kendini
karantinaya alacaksın. Zorunlu manav- market ihtiyaçların
için sanal market uygulamalarını telefonuna
yükleyerek alışverişini gerçekleştireceksin.
Siparişlerini getiren kargo görevlisine elinde
bomba olan terörist muamelesi yapacaksın.
Kargo görevlisine yere bıraktırdığın paketlerin
içindeki her şeyi tek tek çamaşır suyu ile silerek
eve alacaksın…” deseydi. Sonra da “tüm dünyada
neredeyse herkes senin yaşadıklarını aynı şekilde yaşayacak, herkes evlerinde
kalacak” diye ekleseydi, gülerdim hatta belki de şaşkınlığımdan gülemezdim
bile…
Karantinada kaçıncı günüm, bir fikrim yok. Bence önemi de yok. Kırk
beş, elli… Bilemiyorum. İlk haftalarda sanki zaman makinesinde bir
kapsülün içine tıkıştırılmışım gibi hissettim. Zaman mekân soyutlaşmış;
amaçlarım, sahip olduklarım bir anda kayboluvermişti. Ve geriye sadece
ben kalmış gibiydim. Korkularım, cesaretim, bağışıklık sistemim; bende
ne varsa benimle kalmıştı, gerisi yalan olmuştu.
(…)
Not: WEB sitemizde dergimizde yer alan ürünleri kısmen paylaşıyoruz…