İnce Duyarlıkların Şairi Aslıhan Tüylüoğlu ve Tüm “Balkon Yalnızları”nın İç Dökümü
“Yalnızlık alışılan çuha çiçeği nasılsa”
Hatice Eğilmez Kaya
Şairler olanca duyarlılıklarıyla dünyanın değil, zaman annenin kucağına doğarlar. Aslıhan Tüylüoğlu da öyle… Ülkemizde 70 askeri darbesinin alacakaranlık günleri yaşanıyorken, adaletin bir kez daha ve en acı biçimde askıya alındığı bir dönemde; üç gencecik fidanın darağacına çekilmesine günler kala, dünyaya geliyor. Dünya yorgun; binlerce yılın kan, şiddet, gözyaşı ve sömürü ile yazılan tarihi insanlığın üstüne karabasan gibi çökmüş. Çocukluğu seksenlerin buhranlarına denk geliyor, ilk gençliği de öyle. Eskilerin felek dedikleri soyut ve kararsız varlığın; tırnağı demirden kuşu, özellikle hassas ruhların ensesine saplı. İşte bu tarihsel tablonun karşısında büyüyüp serpilen Aslıhan Tüylüoğlu’nun şiirlerinde başat temalar; yalnızlık, hüzün, telaş, unutma arzusu, bekleyiş, toplumsal, insani ve kadınsal duyarlılık biçiminde gelişir. Ve elbette ki içe bükümlü, her yanı kırık dökük aşk. Çiçeklere, kedilere, şiire, şairlere, şairlerin içkin dünyasına sığınılan kırılmışlıklar.
Kaçkın patı der kendisi için. Hoş ve alışılmadık bir bağdaştırma ile… Bambaşka bir evrenin sakinidir Aslıhan Tüylüoğlu. Ötekilerin çoğuna, belki de hiçbirine benzemez. Kötülemese de başkalarını, onların içinde hep bir “kaçkın patı”, “ada karanfil” gibi yaşar. Kendisine seslenir, görevini dektare eder kendine: “Kaçkın bir patı nasıl yaşar yaz” Balkon Yalnızları şairin ilk kitabı. Bu kitapta ve diğerlerinde de kendisine sunduğu bu yönlendirmeyi yerine getirmek için yazar adeta.
“Uzak bir kıyıydım / Mürekkep gemilerle gidilen /Yoruldunuz beni okumaya” der. Onu azıcık da olsa tanıyanlar bilirler ki Aslıhan Tüylüoğlu’na yalnızca kitaplarla, şiirlerle ulaşılabilir. İşin kolayına kaçanlar onu okumaktan yorulabilirler çünkü o yakınca bir kıyı değil uzak bir kıyıdır. “Ökseli bir kuşum, beni bıraksanız da / Gidecek yerim yok / kısacık hayat çizginizden geçmişim” der. Ökseye tutulmuş bir kuş kadar telaşlı, ürkek ve çaresizdir toplumun saldırgan dişlerine karşı. Kırılmış, örselenmiştir, çevre yanını saran duyarsızlıkların ortasında, yine de beklediği bir bahara sunacak karanfili hep vardır: “Elleriniz düşlerimi buruşturdukça / karanfil taşıyorum bahara”
Karamsar ve yalnızdır Aslıhan Tüylüoğlu. Duyarsız, kırıcı, öteleyici, hodbin kalabalıklar yüzünden. Balkon yalnızlığından dem vururken sayısız başka yalnızlığı da imler. Dünyanın kaba sabalığına aykırı bir kadının yalnızlığı, uçarı aşklarla değil içe dönük kasaba kızlarının aşkıyla donanmış bir şairin yalnızlığı, kavga ve kine başkaldıranların yalnızlığı, mücadelede tek başına kalmışların yalnızlığı, mutfaktaki sofadaki yalnızlıklar derken ne çok yalnızlık birikir kalemlerin ucunda. Neyse ki limon çiçekleri, tarçın kokusu, çuha çiçeği, siklamen, akasya, açelyaların sadakati, balkonda susan fesleğen, açıldıkça içe kapanan karanfil, uzaklara giden turnalar, ellere sığmayan martı telekleri, göç etmeyi unutmuş kuşlar, açık yaralarını sayan papatya, gönlüne yuva kuran kırlangıç vardır şairin yalnızlığını paylaşacak.
“Yalnızlık alışılan çuha çiçeği nasılsa” der
“Arttıkça sedefi yalnızlığın / fazladan kaç hap alır bir deli / unutmak için” der
“Olmasa evlerin balkonları / Yalnız olduğumuz anlaşılmayacak!” der… Alışılan yine de gizlenmeye çalışılan, bir inci tanesininki gibi bazen asırlar kadar süren bir duygudur onda yalnızlık; onu şair kılar, baştan ayağa incelik kılar. Başkaldırısında, sorgulamasında, karşı ve alternatif duruşunda bile yumuşacık bir eda oluşturur. Kadınsı, derin ve yorgun. Fakat asla vazgeçmiş ve umursamaz ya da umutsuz değil.
Uzun uzun susar Aslıhan Tüylüoğlu. Aşkta da susar, dostluklarında da. “Susuyoruz seninle / Bir aşka / Bıçak ucu // Kapında susuşlardan / bir demet çiçek // Kimse görmüyor oysa / aşkın çatısı renk renk” der.
Sevdiği de onun gibidir. Sevip sevmediği belirsizdir üstelik. Soru işaretleri ile yüklü bir aşk kuşkusuz şiirin en verimli deltasıdır: “sen upuzun susuyorsun / masalsız çocukluğumun armağanı sus / ucundan sözcükler sarkıyor, erik çiçekleri / açık yaralarını sarıyor papatya / bir seviyor / bir sevmiyorsun”
Sevgilinin elleri yağmur gibi hayat saçıcıdır: “Yeşillenmiyor kent / ellerin değmeyince” der. Kentler de insanlar da kupkurudur aşksız.
Taşralı bir kızın belki de hiç dile getirilemeyen bir aşkı vardır. Adını bile anmaktan toy bir utangaçlıkla kaçındığı: “Bir durakta bekliyordum durmadan / Durağa J hiç gelmiyordu / Ben kaçırdığım otobüslerde sanıyordum onu / O, taşralı kızların aşklarından çıkıp geliyordu” der.
Ve Balkon Yalnızları’ndan sağlam, esrarlı bir aşk tanımı: “Düşleyince sokaklar boyu uğultulu / kucağa alınca ağırdı aşk”
Dünyaya bir bakınız, üzüleceğimiz, bizi karamsar kılacak ne kadar da çok şey var bu tuhaf gezegende. Sevinecek şeyler de ne az. Hele ki yumuşak kalpler için. Aslıhan Tüylüoğlu kendisini bembeyaz değil, siyah bir kuğu gibi görür. Son şarkısı buruk ve uykulu olan: “Sevinmelerim siyah bir kuğu / Son şarkısı buruk ve uykulu”
Sözlerimi sevgili Aslıhan Tüylüoğlu’nun incecik dizelerine bir örnekle bitireyim. Okuru vuran duyarlılık yüklü bir dize: “Yorgun, kırışık yılları ütülerdi annem” İçinde anne var, kadın var, yorgunluk var, kırıştırılmış yıllar var… Ellere sitem, anneye güven var. Tıpkı hemen hemen her bir örselenmiş kalpte olduğu gibi.