Yeni yayımlanan bir kitapta, okurun dikkatini çeken ilk şey, kitabın kapağındaki görsellik ve kitabın adı oluyor genellikle. Benim de Aslıhan Tüylüoğlu’nun Kaçkınpatı adlı şiir kitabında gözüme ilk çarpan, kitabın adı olmuştu.
Genel olarak hüznün ve üzüntünün çiçeği olarak bilinen kasımpatı (krizantem), mutsuz anların imgesini çağrıştırır. Kimi zaman cenaze çiçeği olmuş, kimi zaman ölümsüz aşkı anlatmış, kimi zaman da platonik sevdaları imlemiş kasımpatı. Ölümü çağrıştırdığı için de ölüm çiçeği de denilmiş kasımpatıya. Aslında ölümün, iyimserliğin çiçeği olsa da hüzün de yakıştırılmış ona. İşte bu rengarenk açan ve güzelliğiyle göz kamaştıran, içinde mutlulukla acıyı ve hüznü barındıran kasımpatı, aşkı da simgeleyen çiçeklerden biri.
Türkçe sözlükte kaçkın: Bir yerden ya da bir işten kaçmış kimse, insanlardan uzak duran, insan içine çıkmak istemeyen kimse anlamına geliyor. Aslıhan Tüylüoğlu, eğretileme yoluyla insana ilişkin bu özelliği, kasımpatı çiçeğine aktararak (kaçkın+patı) kaçkınpatı gibi yepyeni ve anlam derinliği olan bileşik bir sözcük oluşturuyor. Böylece okurda dikkat ve merak uyandırıyor, onu kitaptaki şiirlerin içine çekiyor. Bunu yaparken de hepimizin bildiği sözcükleri yan yana getirerek alışılmadık bağdaştırmalarla özgün ve çağrışım zenginliği yaratan güçlü imgelere dönüştürüyor. Metin Altıok’un “Bedenim üşür, yüreğim sızlar. / Ah kavaklar, kavaklar… // … Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.” ( Öndeyiş), “Acılarla sorularla / Tiftikledim / Bunca insanın / Mutsuzluğunu. / Düşündüm kendi sonumu.” (Acılarla Sorularla) dizelerindeki gibi Aslıhan Tüylüoğlu da insana ve onun yüreğine dokunarak şiirinin o gizemli dünyasına çekiyor okuru.
Kaçkınpatı (2022, Akdoğan Yayınevi), Aslıhan Tüylüoğlu’nun yedinci şiir kitabı. Otuz dört şiirin yer aldığı kitapta şiirler: Sokak, Diken, Virgülle Kavga, Bahçe, Dip başlıklı altı bölümde toplanmış. Sokak adını verdiği ilk bölüm, “ Sunu Sokağın Provası” başlıklı şiirle açılıyor. Bu bölümdeki şiirlerin büyük çoğunluğunun başlıkları sokakla başlıyor: Sokaktaki, Sersem Sokağı, Yas Sokağı, Sokak Ortası ve Kadın, Sabır, Sokak, Salgın ve Cinayet gibi…
Sosyal yaşamda sokağın son derece önemli bir işlevi olduğunu bilmeyen yoktur. Sokak canlıdır, devingendir, siyasetten ekonomiye, kültürden sanata, insan ilişkilerinden dedikoduya kadar sosyal hayatın nabzı atar sokaklarda. Çocukluğumuzun ilk adımlarını orada atar, orda düşer, kalkarız ayağa. Yürüdüğümüz, koştuğumuz, arkadaşlarımızla oyunlar oynadığımız, kavgalar ettiğimiz, ağlayıp güldüğümüz, âşık olduğumuz, bağırıp çağırıp isyan ettiğimiz, alışveriş yaptığımız, komşularımızla güzel dostluklar kurduğumuz, bazen de eve gitmeyi unuttuğumuz yerlerdir sokaklar. “Bugün de çakılıyız tam kalbine sokağın / Üç tatlıcı, bir berber, bir gözlükçü, çerezci, fırın / Ekmek kuyruğu, börek kuyruğu, sebze kuyruğu …”(s.9)
İşte Aslıhan Tüylüoğlu da bu kitabında sokağın ve onda yaşanan sıradan hayatın bilinen ama inceliklerine pek varılamayan hallerini etkili kalemiyle bir şair gözüyle şiirleştiriyor. Bir bakıma kendi şiir yatağını izlek ve metafor yönünden giderek derinleştirip zenginleştiriyor. Bunu yaparken de hayatın ve sokağın görünenden çok görünmeyen yanlarına en ince ayrıntılarına kadar dokunuyor kalemiyle. Böylece sokağa dair gözlem, deneyim ve izlenimlerini zaman zaman ben özne üzerinden genele yayarak hayatın nabzını okura duyumsatmayı başarıyor. “ Uçurum gibi bir ev sokağa sevdalı / Sokağın umru değil tabii akıp giden insan seli / Işıklı tabelalar, devasa alış veriş, afili dükkanlar / Ben gariban bir dönerciyim döner dururum içime… // Sağdan sola, soldan sağa akan trafik / Karşıdan karşıya geçen işsizlik…/ Köşede soğuğa dua üfleyen dilenci / Bebek arabasıyla çöp toplayan anne sessizlik içinde…”(s.10)
Aslıhan Tüylüoğlu, daha çok kadın sorunsalı üzerinden kurguluyor şiirini. Özellikle de büyük kentlerde yaşayan kadınların dinmek bilmeyen acılarını… Onların hem çalışma hayatında hem de evde çift katlı sömürülmelerine itiraz ediyor. Bunlar yetmiyormuş gibi, kadınların eril zihniyet tarafından sürekli taciz ve şiddete uğramalarını, aşağılanmaya, nesneleştirilmeye ve yok sayılmaya dek uzanan dramatik öykülerine duyarsız kalamıyor. “ Bir kırık iğneyim işleyerek toprağa / Dikiyorum korkularını kadınların / Kumaş sert, parmaklarım kan içinde / Ben de bilmiyordum sizin kadar onu / Ne böcek tanırım korkunç, ne kurt / Oysa içimde işleyen o yerde / Beni kemiren şey hepiniz için / Hepiniz için bu töre, bu ayıplar, bu yasak.” (s.16)
Bir anlamda şair bir kadın olmanın duyarlı yüreğiyle onların sesi, nefesi, umudu oluyor. Kadınları, anneleri, kızları, çocukları taciz eden bununla yetinmeyip onları öldürme hakkını kendinde gören eril şiddete karşı kalemini sivriltiyor durmadan. “Doğdum bir kadının sabrından / Sımsıkı sabrederek yaşadım / Öldüm, başkalarına laf şenliği bırakarak / Sokağın ucu, evin kapısı / Çocuğumun gözü önünde / Severken bilemezdim katilimle seviştiğimi / Şimdi o aşk ile öylece…” (s.19)
Çoğu zaman karamsar ve umudunu yitiren şiir öznelerinin ruh halinin yansıtıldığı şiirlerin ağırlıkta olduğu Kaçkınpatı’da yaşama ve geleceğe olan umudu ve inancı da yitirmiyor bir yandan. “….Kırılsın zinciri kalan kederlerin de / Kör ışıklardan bile gerçek yürüsün damarlarına / O içimizdeki Hayat Ağacı’nın. / Sevgi incecikse de kırılmaz dal değil ki / Kendini bin kez daha onarır, hem çiçekte / İş ki gözlerimizdeki güzel solmasın / Evi küsmesin göğsümüzdeki…” (s.41)
Kısa ve açık uçlu, zengin çağrışımlarla örülmüş imgeleriyle, insandan doğaya yapılan aktarmalarla duygu ve düşüncelerini daha etkili kılmayı başarıyor. Onun bu tutumu, şiirin olmazsa olmazı olan eğretilemeli bir dile yaslanmasını gerektiriyor. Bu anlamda, uz benzetemeden eğretilemeye, mecazlı anlatımdan zaman zaman abartıya varan bir şiir dilini, lirik bir söyleyişle bezeyerek ustaca kullanabiliyor. “ Frenk elmasının acıyla büyüttüğü / meyvelerinin altından döndüm / Sokak aya açık, aldanışa açık / sokak çekip gidemeyen Nihayet Durağı / Kaderime eklediğim büyük aldanışın / sonuna koydum onu da…”(s.55)
Bu dünyadaki kötülükleri, ezilen, yoksul ve çaresiz insanların acılarını, alçakları, riyakârları, egolarından yanına yaklaşılmayan şair bozuntularını, her konuşmasında ahlâk ahlâk diye tutturup en büyük ahlâksızlıkları yapan, kişisel çıkarı için insanları bir mal gibi kullanan ve işi bitince kullanılmış bir peçete gibi çöpe atan , kendisini Everest’in doruğunda görüp karşısındakileri hiçleştiren ve sürekli ahkâm kesip suçlayan, aşağılık kompleksinin somut bir örneği olan insanların bulunduğu bir ortamdan rahatsız olan ve buna itiraz eden bir şair özne Aslıhan Tüylüoğlu.“ En büyük haksızlığı kendime yapmışım / Karşılıksız kaldım, hem coşkuda hem acıda yankısız / Sustum, büyüdü mutsuzluğum, başımı aştı hüzün / Şimdi beni çağıran bu uzun şiir de kim? / Kimdir kendi geçmişini güzelleyince / Benim geleceğime dil uzatan…” (s.71)
Aslıhan Tüylüoğlu, güncel konuşma ve yazı dilinin kullanıldığı cümlelerle şiirini kurgulamıyor. O, daha çok eril egemen dilin yerleşik, verili kalıplarını kırarak şiirin asıl işlevinin dayatılmış olan baskın dili yıkmak olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Dolayısıyla da eril egemen dile yönelik, kadın duyarlığının duyumsatıldığı yeni bir karşı dili örgütlemeye çalışıyor. Aynı zamanda bunun, hem ideolojik-politik hem de kültürel-sanatsal sorgulamasını ve eleştirisini yapıyor şiirlerinde. Bu anlamda bir kadın şair olarak, şiirlerinde ağırlıklı olarak kadın ve kadının toplumdaki yerini, yaşadığı sorunları sürekli deşen ve eleştiren şiirler yazıyor. Onların eril egemen düzendeki karşılaştığı ve kendisinin de bizzat yaşadığı can yakan her türlü olay ve olguyu en ince ayrıntılarına dek gözlemleyen ve bunları şiirleştirirken toplumumuzda kadınların her şeyden önce cinsiyet ayrımına uğratılmadığı, şiddet görmediği, eşit, özgür bir birey olmasının önemine dikkat çekiyor. Kısaca eril egemen düzen ve onun kültürünün kadına biçtiği role itiraz ediyor. Bu itirazı, daha çok ben özne üzerinden şiirleştirirken, Attila İlhan’ın “ hayat zamanda iz bırakmaz / bir boşluğa düşersin bir boşluktan / birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün” dizelerindeki gibi lirizm ve hüzün, onun şiirinin dokusuna siniyor. Böylece okuruna da lirizmin ve hüznün o buruk tadını duyumsatıyor şiirlerinde. Böylece sevgi, dostluk, değerbilirlik, dayanışma, eşitlik, özgürlük, hak ve adalet gibi insani değerlerin mumla arandığı, çürümenin bütün bir topluma bulaştığı bir dünyada şair AhnetTelli’nin “Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır. / Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna. / Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi artık./ Küstü, öldürdü kendini su… / Su çürüdü… / Adımdan gayrısını bilmiyorum” dizelerinde dediği gibi Aslıhan Tüylüoğlu da bir şair olarak çürüyüp kokuşan bütün insani değerlerin yitirilmeye yüz tuttuğu günümüzde kendini yaşadığı toplumdan ve çağından sorumlu tutan ve yaşanılan bütün olumsuzluklara karşı bir kadın duyarlığıyla direnen, boyun bükmeyen bir şair duruşu sergiliyor.
Aslıhan Tüylüoğlu, şiir sanatına ilişkin bilgi, birikim ve donanıma sahip, aynı zamanda Türkçeyi ve onun inceliklerini de iyi bilen, bu anlamda dili son derece rahat ve etkili kullanma konusunda yetkin bir şair. Onun başlangıcından günümüze kadar uzanan şiir yolculuğunda okurlarına ulaşan Balkon Yalnızları (2008), Yokuş Çıkan Su (Metin Eloğlu Şiir Ödülü 2011),Bir Kadın Masalı (2013), Kuşların Akşamı (2015), Gölge Günah ve Kedi (Attila İlhan Şiir Ödülü 2017),Günlerle Bozmak (2021) ve Kaçkınpatı(2022) adlı şiir kitaplarında Aslıhan Tüylüoğlu’nu kendini sürekli geliştiren, dili imgesel ve estetik düzeyde yetkinlikle kullanabilen bir şair olarak görebiliyoruz. O, daha çok şairliğiyle ön plana çıkıyor; ancak bununla yetinmiyor. Edebiyat ortamına Ülkü Tamer Şiiri (Gol’e Giden Bir Panter(2019), Her Şiir Bir Tabanca(2020) gibi inceleme, araştırma kitaplarının yanında birçok ortak kitaba imza atıyor. Onun bu çalışkanlığı karşılıksız kalmıyor ve hak edilen beş ödülle onurlandırılıyor.
Aslıhan Tüylüoğlu, yaşadığı toplum ve ortamdaki tanıklıklarından, deneyimlerinden hareketle kendini acıtan olay ve olgulardan beslenen, bunları ustalıkla şiir diline dönüştürebilen son dönem şiirimizin(İki binli yılların) göze çarpan ancak yeterince hak ettiği değeri göremeyen önemli şairlerinden biri. Bence ilk kitabından son kitabına kadar iyi okunmalı Aslıhan’ın şiir çizgisi ve geldiği bugünkü düzeyi. Ondan öğrenilecek çok şeyler var genç şairler için. Gelişim, değişim ve dönüşüm adına… Okunması gereken kitaplardan biri de Kaçkınpatı…