Lale Müldür’ü özellikle Yeni Türkü müzik grubunun seslendirdiği Destina şiirinden tanıyoruz.
Destina
Dün gece sen uyurken Dün gece sen uyurken Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım Çiçeklere su verdim. Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
Ve hayvanların korkunç Ve insanların korkunç İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Öykülerini anlattım. Öykülerini anlattım onlara. Yeni bir isim verdim sana. Destina
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden sırf bu yüzden,
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için.
Destina
Yaşamımın gizini vereceğim sana.
1980 sonrasının önemli şairleri arasında ismi en başlarda geçen Lale Müldür, hem Batı’yı hem Doğu’yu özümseyerek okumuş, edebi çizgisi Geleneksel-Modern olarak nitelendirilebilecek bir şairdir. Hayatının bazı bölümlerini Batı kültürüyle iç içe geçirdiği için Batı dillerine de hâkim olan şair, şiirlerinde yabancı sözcüklere yer vermekten kaçınmaz. Yabancı sözcükleri Türkçe sözcüklerle beraber kullanmakta bir sakınca görmez hatta bu kullanımı çok doğal gördüğü için savunur. Şiirinde imgeler kullanarak boşluklar bırakır. Bu boşlukları doldurmayı da okuyucusuna havale eder. İmgeleri kovalayarak boşlukları dolduran okuyucu, şiirdeki ödüle, mesaja, ulaşmış olur. Lale Müldür, şiirdeki söz ve imge oyunlarını isteyerek yapar. Böylelikle okuyucusunu da esasında kendi belirlemiş olur. Her ne kadar şiirlerini anlamsızlıkla suçlayan bir kesim olsa da gerçekte Lale Müldür şiirleri okuyan kimse, şiirleri anlamak ve yorumlamak için belli bir bilgi birikimine sahip olması gerektiği kadar ön yargılarından da arınmış ve bütün sürprizlere açık olmalıdır.
Lale Müldür’in şiirlerinde özellikle kadınsal duyarlılık üzerinde durmak istiyorum. Kadınsal duyarlılık her şiirinde kendisini hissettirir. Türlü şekillerde karşımıza çıkan bu olgu, şiirlerinin merkezindedir desek yanlış olmaz. Göz-Simyası adlı şiirinde şair, kadınlıkla çocukluk arasında bir yerde durur:
Sevgilim
her şey öldü
her şey yok oldu
yavaş yavaş
yok oldu kiraz çiçeklerine
kar yağdıran küçük bir kız
önce güzel bir dünya öldü
sonra güzel dünya düşleri
Bu dizelerde “kiraz çiçeklerine kar yağdıran küçük kız” artık yoktur ve yerini duygu dünyası, darmadağın olmuş, her şeyin öldüğü kadınların dünyası almıştır. Bir zıtlık, bir çelişkinin öne çıktığı bu dizelerde belirgin imge umutsuzluktur. Son dizeler de buna dair kesin birer tespittir. Çocukluk sonrasında dünya anlamını yitirirken ardından hayaller, düşler ölür. Suçlunun belirsizleştiği bu dizelerde dikkat çeken bir başka şey ise şiirsel öznenin kendinde yoğunlaşması, kendini merkeze almasıdır.
düşünüyorum da bazan
ne kaldı diye geriye senden
yıpranmış sinir uçları
genişlemiş damarlar
ve belki bir prensesin tahta bacağı
Bu dizelerde de şiirsel özne adeta iç-beniyle bir diyaloga girer. Keskin yargılar ve suçu kendinde arama öne çıkan duygulanımlardır. Şaire kayıtlı bir şiirsel özneden söz edilebilir.
Uzaklarda deniz-kızları ölüyor
Bir kadının görebileceği bütün düşler
Amazonya, yüreğim.
Deniz imgesi bizim edebiyatımızın temel imgelerinden biri olmuştur. Denizkızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip düşsel varlıklardır ve Batı kaynaklı, popüler kültürün imgesidir. Şiire yüzeysel bakıldığında kavram denizkızını karşılıyor fakat şair “deniz-kızları”nı deniz ve kızları arasına tire koyup yazarak dizede birden çok anlam çıkarmamıza sebep oluyor. Uzaklarda ölen bir kız da olabilir, uzaklarda ölen bir deniz de. Her durumda oluşan yıkım “bir kadının” geleceğini, hayallerini ve düşlerini de yok ediyor.
Söyle bana Selene, yeteri kadar su var mı kentlerin üzerine boşaltacak?
Eğer olsaydı şu köşede ağlayıp duran
küçük kız susardı belki.
Ona niye ağladığını sordum.
İnsanların çoğunun yürekleri selüloz da ondan, dedi.
Doğal olandan uzaklaşan ve kendinde oluşturduğu bir ya da birkaç benlikle yaşanılır dünyanın dışına atan şiirsel özne, şiirlerde kendisine, kendi varoluşuna katkıda bulunacak bütün imkânları sorgulayan nesnelerle ilişki halindedir. Modern şiirle birlikte özne, sürekli yenileştirilen, dönüştürülen ve değiştirilen bilinciyle sürekli kendine ait olmayan, tabiattan uzaklaştığı gibi artık kendi geçmişinden de uzaklaşmış olan bir bireydir. Oturduğu mekân, mekânın poetikasına uygun olarak güvenle ilişkisini tümden koparmıştır. Yalnızca estetize edilmiş bir tabiat ya da mekân düzenlemesiyle değil, estetize edilmiş ilişkiler bütünü içindedir.
bir kadındı ve gözleri intihar
sevgilisi sürgündü ve anıları bir ülke
zeytinyağı tenekelerinde çiçekleriyle
başka kentler çevrelerdi kentleri
yasak kentler / ötekiler
Şiirlerdeki “bir kadın, kadın ” gibi genel vurgular şiirlerdeki öznenin de genel olarak kadın olduğu sonucuna götürüyor bizi. Bu şiirin ‘Ben’i tamamıyla bir kadına ait, şairin kadın olmasının buna etkisi yadsınamaz. Kadının hassasiyet ve kırılganlık imgesini taşıdığını düşünecek olursak “bir kadın, kadın” vurgularının da bilinçli bir amaca hizmet ettiği düşünülebilir. Kadın bizim toplumumuzda bekleyen, erkekle beraber maddi ve manevi durumlarda cefa çeken, ezilen, yıpranan, güçsüz, savunmasız çağrışımlarıyla da bir köşeye koyulabilir. Şaire göre sevgilisi sürgün olan bir kadının bir ülke kadar da anısı yani yaşadıkları var. Şairin anıların çokluğunu ülke benzetmesiyle vermesi dikkate değerdir. Çünkü bir ülke içinde bin bir çeşit kişi, olay, duygu ve hareket barındırır. Zeytinyağı tenekeleri 2000’li yıllar öncesinde sokakta, apartmanda ve evde yetiştirilen çiçeklerin saksısı olarak kullanılıyordu. Bu dizelerle de toplumun belli bir kesmi işaret edilmiştir.
ben Kassandra’ydım. sen Troya
Hiroşima’ydım. sen Fujiyama
ben Classandre’dım. sen Cadzand
ben Hildegarde’dım. sen Ostende
ben Alpha’yım. sen Omega
sen Beyaz Mantolular’dandın. ben
Kudüs’tüm.
Kişileştirme yapmak için şair, görünebilen ve görünemeyen, düşünce ve şey, soyutlama ve nesne arasında bir köprü kurar. Aşk, kıskançlık ve öfke dilin yardımıyla kişilere dönüşürler, etsiz, kansız ama imgesel.
bir kadınım ben ve insan kadın olunca
her şeyi unutur yüreğinin içindekinden başka..
“Benim şiirimin cinsiyeti yoktur” der şair bir röportajında. Şiirin cinsiyetini belirlerken duyguları temel alıyorsak yukarıdaki dizelerin cinsiyeti tamamen kadındır. Şair şiirdeki “Ben’i” gizlemeden kendisiyle aynîleştirmiştir. Bir kadın hassasiyetiyle kaleme aldığı bu dizelerde kadının her şeyi unutsa bile yüreğin içindekine dahil olan her türlü aşk, acı, yalnızlık, umut, çaresizlik bir yüreğe dokunan her ne varsa hepsini kastetmiştir.
Lale Müldür şiiriyle ilgili söylenecek çok şey olsa da zaman kısıtlı olduğu için bu kadarla yetinerek sizlere teşekkür ediyor, şiirde, edebiyatta ve dünyada hatta evrende kadın elinin ve yüreğinin varlığını her zaman göstermesini dileyerek güzel günler diliyorum.