KÜNYESİ “SEVDA” OLAN ŞAİR: SABAHATTİN YALKIN
Müslüm Kabadayı
16 Temmuz 2011’de Hüseyin Gazi Dağı’nda su mühendisi ve şair Sabahattin Yalkın’a verilen şilt töreninde “Şiir Suyunun Mühendisi: Sabahattin Yalkın” başlıklı bir konuşma yapmıştım. Konuşmamın sonunda şöyle demiştim: “Sabahattin Yalkın’ın şiirinde her zaman dinamik, deliceleri olan bir insanın serüvenini; savaşlara, haksızlıklara direncini; aşk ve sevda yüklü bulutlarla uçuşunu; topraktan öğrendiklerini su ve güneşle yoğurup toplumsallaştırdığını söylemekle yetinelim. ‘Şiir suyunun mühendisi’ olan değerli şairimize, bu serüveninde pirler aşkına güzel bir yolculuk dileyelim. Yolun açık olsun Sabahattin Ağabey!”[1] O zaman 77 yaşında olan şairimiz, şimdi 87 yaşında ve üretmeye devam ediyor. Bu, dileğimizin gerçekleşmesinin bir ifadesi. Şiirimizin çınarlarından sayabileceğimiz Sabahattin Yalkın için Çayyolu Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi’nin bir dosya düzenlemesi de edebiyat-sanatta bir vefalı tavrın örneği olarak görülmeli. Emeği geçen arkadaşlarımızı kutluyorum.
Sabahattin Ağabey’le kentteşiz; Antakya, onun kuşağına en zengin ve verimli duygusal, düşünsel ortamı sunmuş bir kent. Çoğunu tanıma olanağı bulduğum 1920’li ve 1930’lu yıllarda Antakya’da (1939’dan sonraki il adıyla Hatay’da) doğan şair-yazarlardan Ali Yüce, Süleyman Okay, Kasım Yücel, Arif Coşkun, Mahmut Kuru, Mehmet Güneş, Niyazi Börklü ve Sabahattin Yalkın aklıma ilk gelenler… Bunların öncülleri olan Cemil Meriç, Kemal Sülker ve Halit Çelenk’i de anmam gerekir. Cemil Meriç ve Mahmut Kuru dışındakileri tanıma, bir kısmıyla da dostluk kurma olanağı bulduğum bu kuşağın üretken ve yaratıcı olmalarını sağlayan Antakya’dan kısaca söz etmek istiyorum. Çünkü, Sabahattin Yalkın’ın birçok şiirinde Antakya’dan izdüşümler vardır, üzerinde duracağım şiirinde olduğu gibi…
Antakya, coğrafya ve kavimler kavşağı olan bir kent. Akdeniz’in doğusundaki İskenderun Körfezi, Amanos ve Cacius (Keldağ) dağları ve Amik Ovasını da sulayan Asi Nehri ile yaklaşık 100 bin yıldır insanların toplum olma mücadelesi verdiği bir coğrafyanın merkezinde yer alıyor. Mısır, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının bireştiği (sentezlendiği) Antakya’da bu uygarlıkları oluşturan kültürlerin izleri capcanlı yaşamaktadır. Onun için Antakya, farklı kavim ve inanç topluluklarının barış içinde yaşadıkları bir kent olarak dünyaya örnek gösterilmektedir. İşte bu kentten yetişen Sabahattin Yalkın da, şiirleri ve yazılarıyla Antakya’nın kültürünü oluşturan mitolojiden, inançlardan, tarihsel olaylardan ve coğrafyanın güzelliklerinden yararlanmamızı, bu kenti anlayarak geleceğimize yön vermemizi istemektedir. Bunu yaparken de çocukluğunun ve kişiliğinin biçimlendiği Antakya’nın yinelenerek ve yenilenerek peşinden geldiğini hissettirir şiirlerinde. Yeni imgelerle ve farklı kurgularla yeniden üretilen bir kenttir, onun Antakya’sı. “Bir Kentin Yedi Rengi –Eski Antakya’da Zaman-“ şiirinin “KIRMIZI- Kentin Musalı Sesi” bölümü, şairin tarih-mitoloji-inanç ve bilinci bireştirme yeteneği bakımından çarpıcı bir örnektir. Nuh’un oğullarından Yasef’in, Dünyanın farklı dillerinde Yusuf’a, Jozef’e, Ozef’e dönüştüğünü biliyoruz. İbranilerde büyük acılardan süzülen erkek güzeli olarak yaşlı sokaklarda sesinin yankılanmasıyla Sümer-Babil kültüründeki Zigurat tapınaklarından gelen yüzük sembolünün defne yaprağında yeşerdiğini ve bin bir zorlukların içinden geçişini betimlediğini görüyoruz Sabahattin Yalkın’ın.
“Adımlarımı izliyorum kentin yaşlı sokaklarında
İbrani ağızlı bir zaman Yasef… Yasef… diyor
Parmaklarımda Ziggurat oymalı yüzükler
Yüzümün yarısı Lut sıcağı, yarısı defne yaprağı
Nice çöllerden geçmiş, nice kılıçlardan.
Kırmızıyı eksiksiz bırakıyorum sulara
Tohumlar azda kalsa da ağıtlardan…”
Sabahattin Yalkın şiiri için “matematiksel denge” çok önemlidir. Onun şiirinin iskeletini “yedi” üzerinden kurduğu söylenebilir. “Yedi Renk”, “Yedi Gam” ve yedişer dizeden oluşan bölümcelerle örülen şiirler. “Şiir Suyunun Mühendisi” olarak, doğanın diyalektiğini imgelerle şiire ustaca aktaran şairdir o. Bunu, “Bir Aile Albümünün Yedi Rengi” başlıklı şiirinden örneklerle açıklamak isterim. Önce şiiri okuyalım.
KIRMIZI – “İnsan ilkin insandır” üzerine
Geliyorum tütsülü dualardan kurtararak yüreğimi
Tüm ellerim ellerimde, tüm gözlerim gözlerimde
Bir bedeni büyütüyorum bedenimde nicedir,
Düşlere bırakmadan yaşamcıl sesimi;
Anacıl sevdalardan bedencil sevdalara
Bir göğün ölüsünden bir göğün dirisine
Gecelerden gecelere KIRMIZI’nın binbir rengi .
TURUNCU – “Son kez sevişelim” üzerine
İlk ben mi doğdum Aşkdenizli dalga mı
Kim aşıladı sabahı, ya karanfilli çiğ damlası…
Kadınları güneşli güneşli, sevileri zehir-zakkum
Yontularda yaşar daha en eski bedenleri;
Öpüşleri şurda burda binlerce yılın aklanında
Hadi son kez sevişelim desem, yeter mi
Tükenmez bir TURUNCU’nun sevilceli memesi .
SARI – “Ben benim, ya sen” üzerine
Yapraklarda adım, yaşım, kanım … Bir damaltı
Yüzümü taşıyan yüzler öyle kız-mı, oğlan-mı
Antakyalı Yalkın’ın künyesi: bir de sevda
Ölüme düşmek bu en uzun suskunluğumuz,
Kimin sıcağı kimde, kimin sütü yaşar daha
Bildik resimler içinde, topraklandıkça hücre hücre
Ne eksildi SARI, ne de soldu sancılarda.
YEŞİL – “Yaşamın bir-aradalığı” üzerine
Durmadan eskiyor onca kent, onca sokak
Yanaklarımda atalarımdan kalma yaşam sıcağı,
Anamın sıcağı, babamın sıcağı, kanın sıcağı…
Yıkanmış, aklanmış olsam da dualı sularında,
Göksel bir tedirginlik gizli soluklarımızda;
Oysa som bir öpüyü yaşamaktı tüm kavga,
Yasaklı bir YEŞİL’den yasaksız bir YEŞİL’e .
MAVİ – “Bir gün anılar da yiter” üzerine
Çocukluğumun yağmurlu dar akşamları,
Heybelerinde kim bilir, neler taşır şimdi;
Sel sularında ıslanan çıplak ayaklarım
Hangi ankaların pır-pırlı kanatlarında uçkan…
Hangi sesler sevili, hangileri özlem içinde,
Yel mi bu, ışık mı, kül mü avuçlardan kayan
İzleri MAVİ’si küflü aile albümlerinde.
LACİVERT – “Büyüyen yalnızlığımız” üzerine
Hep üzgü veriyor bana son resimlerdeki yüzüm
Oysa ne kentlerden usandım, ne de sevdalardan,
Kaçmak gelmiyor elimden güneşe düşünce
Zaman rengini ne kadar yitirse de gölgelerimizde;
İlk gençliğimin Reyhan’ı kim bilir hangi bulutlarda,
Hangi nehirlere karıştı suları, hangi otlara
Ey kalbim beni gecelerin LACİVERT’inde bırakma.
MOR – “Ölüm benden uzak dur” üzerine
Dal ucunda çatlayan tomurcuğu sevmeli ilkin
Toprağı, suyu, tohumu… ne güzel öyle biz bize,
Sabaha gebe karanlığı duymalı kılcal damarlarda
Her anın bir başka aşk sakladığını, dudak uçlarında;
Bu kaçıncı gök böyle sonsuz cümbüşünde başıboş
Hangi döngünün, hangi odağında saklar ecesini,
Biter mi hiç öpülü bedenlerin MOR artığı gizleri.
Sabahattin Yalkın, renk şiirlerine “kırmızı”yla başlıyor, şiir aklanını “mor”la bitiriyor. Onun renkleri sıralaması ve bunlara yüklediği anlamlar, işlevler, bir bakıma yaşam aklanının dokusunu yansıtıyor. İnsana can veren kanın rengiyle başlayıp sonunda morararak bir başka fazda varlığın döngüsünü sürdürmesiyle doğadaki devinimin dinamiğini sezdiriyor. “Gecelerden gecelere KIRMIZI’nın binbir rengi”yle başlayan “Bir Aile Albümünün Yedi Rengi”, “Yasaklı bir YEŞİL’den yasaksız bir YEŞİL’e” evriliyor ve “İzleri MAVİ’si küflü aile albümlerinde” kaldıktan sonra “Biter mi hiç öpülü bedenlerin MOR artığı gizleri”yle yeni yaşamlarda devam ediyor.
Şair, “KIRMIZI – ‘İnsan ilkin insandır’ üzerine” bölümüyle başladığı şiirin tüm renk başlıkları bir araya getirildiğinde görülmektedir ki yaşam; dirimle ölüm, yalnızlıkla biraradalık, son kez sevişmek’le ölüm benden uzak dur arasındaki mücadeleyle biçimlenerek, “Oysa som bir öpüyü yaşamaktı tüm kavga” olarak biçimlenemeden “MOR” fazıyla devridaim etmektedir. Sabahattin Yalkın, insanın kültürel evrimini de şiirlerinde sezdirir, bazen de doğrudan imler. “Geliyorum tütsülü dualardan kurtararak yüreğimi / Tüm ellerim ellerimde, tüm gözlerim gözlerimde / Bir bedeni büyütüyorum bedenimde nicedir” dizelerinde bilinmeyenin bedensel ve zihinsel devinimle bilinir hale getirilmesinin uzun öyküsü özetlenmemiş midir? Kuşkusuz…
Şiirin her bölümünde zıtların biraradalığının ve mücadelesinin, eski-yeni çatışmasıyla nasıl biçimlendiğine tanık olmaktayız. İlk bölümde “Bir göğün ölüsünden bir göğün dirisine”, ikinci bölümde “Kadınları güneşli güneşli, sevileri zehir-zakkum”, üçüncü bölümde “Bildik resimler içinde, topraklandıkça hücre hücre”, dördüncü bölümde “Oysa som bir öpüyü yaşamaktı tüm kavga”, beşinci bölümde “Yel mi bu, ışık mı, kül mü avuçlardan kayan”, altıncı bölümde “Ey kalbim beni gecelerin LACİVERT’inde bırakma”, son bölümde de “Her anın bir başka aşk sakladığını, dudak uçlarında” dizeleri, bu biçimlenişin dinamiğini dile getirmektedir. Şiirde, başka dizelerle de bu biçimlenişin örgüsünü örneklemek mümkündür. Bu bakımdan Sabahattin Yalkın’ın şiir aklanı, okura yaşam damarlarının farklı debilerinde yolculuk edebilme olanağı sunar.
“İlk ben mi doğdum Aşkdenizli dalga mı / Kim aşıladı sabahı, ya karanfilli çiğ damlası…” dizeleri şairin; yaşamın ilk kıvılcımı olarak, biyolojik anlamda ilk embriyonun öncülünün “aşk” olduğunu öngördüğünü söyleyebiliriz. Edebiyatımıza “Aşkdeniz” sözcüğünü bir imge olarak kazandıran Sabahattin Yalkın –başka şairlerin dipnot düşmeden bunu kullanmalarına haklı olarak tepki gösterir- Akdeniz havzasının canlının, dolayısıyla insanın evrimindeki rolüne de işaret ettiği belirtilebilir. “Aşılanan sabah” ve “karanfilli çiğ damlası” imgeleri de yaşamın “aşk”la aşılanmasının derin serüvenini dile getirmektedir.
“Antakyalı Yalkın’ın künyesi: bir de sevda / Ölüme düşmek bu en uzun suskunluğumuz” dizeleri, ölümün “uzun suskunluğu”na karşı “sevda”nın künye edinilmesine işaret ettiği için, Sabahattin Yalkın’ın yaşam felsefesini yansıtmaktadır, diyebiliriz. Onun her yaşta ve topraklanan hücrelerinin fazında bile, “sevdalı künyesi”nin hakkını vermek için kalbinin onu gecelerin laciverdine bırakmayacağını düşünebiliriz.
Künyesi “sevda” olan Antakyalı şair Sabahattin Yalkın’ın şiirinin biçim özelliklerini başka incelemelerimizde dile getirdiğimiz üzere, burada özetle şunu vurgulayabiliriz: Onun şiiri, yedili dengeyle aklanını biçimlendirir.
Şairimize sağlık ve esenlik dilerken, “dengesizliğin dengesi”ni dillendiren şiirlerinden bizi mahrum etmemesini beklediğimizi dile getirmeliyiz.
[1] https://www.insanokur.org/siir-suyunun-muhendisi-sabahattin-yalkin-muslum-kabadayi/