Kuşlardan Utanırım, Ali Küçük
Sanırım beş altı yaşlarındaydım. Köyümüzün arazisi engebeli oyun alanları yok gibiydi.Yaş grubundan arkadaşlarımızla zaman zaman çeşitli oyunlar oynardık. Saklambaç, ağaca tırmanma uzaklara taş atma, harman yerinde de çelik çomak oyunlarıydı bunlar. Komşularımızdan Gölü’nün Bahattin, Satılmış’ın Bekir’in İbrahim, Amcaoğlu Ömer, Tırkı Ahmet’in Ünal bir araya gelir, zaman zaman küçük kardeşleri de bize katılır, annelerimiz çağırıncaya kadar oynardık. Mahalle arkadaşlarımızla tarla, bağ, bahçe işlerinde de bir araya gelirdik. Annelerimiz bir elma dahi Haftada bir iki gün yapılan güreş antrenmanlarını izler, hepimiz güreş tutardık. Çocuklar istediği eve girer çıkar, kimse de güvensizlik duygusu yoktu.
Bir gün akşamüzeri köye erken dönmüştük. Gök gürlüyor, hava bir kararıp bir açılıyordu, tarlada, bahçede çalışanlar evlerindeydi. Arkadaşlar ve birkaç küçük çocuk daha bizim evin önündeki iğde, elma ayva ağaçlarına tırmanıyor kendimizce oyunlar oynuyorduk. Evler çoğunlukla ahşap yapılı, hemen hemen hiçbirisinin üzerinde kiremit yok, ahır alta üstü ev. Hatta samanlık ve evler yan yana. Hijyenik ortamdan uzak, doğayla iç içe. Renk renk ucuz pamuklulardan giysilerimizle çiçek tarlası gibi oluyorduk yan yana geldiğimizde… Köpek havlamaları, eşek anırmaları, sığırdan gelen ineklerin ahıra girme ve yavrularıyla koklaşma telaşları, Feride teyzenin “Bahattin, yağmur yağarsa ıslanma çabuk gel eve” sesleri arasında bizim çocukça koşuşturmalarımız devam ediyordu. Arkadaşlarımızdan birisi iğde ağacındaki kuş yuvasını gördü, hızla yuvaya doğru tırmandı, içinde kuş yavruları var diye bizlere işaret verircesine elini kaldırınca dengesi bozuldu galiba, kuş yuvasını yere düşürdü. İçinde birkaç yavru varmış henüz tüyleri çıkmamış et parçası gibiydiler.
(…) Not: WEB sitemizde dergimizde yer alan ürünleri kısmen paylaşıyoruz…