Limon Ağacı
(Ekin Ilgın Gök)
“Nasıl merak ediyorum, neden merak ediyorum
Dün bana masmavi gökyüzünü anlatmıştın
Ve bütün görebildiğim, sadece sarı bir limon ağacı”
Bir limon ağacı insanı nasıl mutsuzluğa sürükleyebilir, nasıl boğazına bir yumru oturtup nefes almasını zorlaştırabilir? Eğer hayatınızın çok da parlak gitmeyen bir döneminde Fool’s Garden adlı grubun “Limon Ağacı” şarkısını dinlediyseniz çoğu kişiye anlamsız gelen bu sorunun cevabını biliyorsunuzdur. Hayattaki bütün umutsuzluğu, boşa çıkan beklentilere sitemi, yalnızlığı, kapana kısılmışlığı bir limon ağacı üzerinden anlatan bu şarkıda sizi melankolik sözlerden daha çok etkileyebilecek bir şey varsa, o da bu sözlere neşeli ve eğlenceli bir melodinin eşlik etmesidir belki de. En azından benim açımdan şarkının sözleri ve melodisindeki bütünlük, bana kendi hayatımı çağrıştırır: Sözlere dikkat edilmeden yüzeysel olarak dinlendiğinde eğlenceli, hatta mutlu gibi görünür; ancak şarkının gerçekten ne anlattığı ile ilgilenildiği zaman orada kaynağının muallakta olduğu bir mutsuzluk sezersiniz.
Mutsuz olmak için her zaman bir şeylerin çok da yanlış gitmesi gerekmez, çoğu insan nedenini kendinin de bilmediği bir iç sıkıntısıyla yaşar. Çoğu insan bir şeylerin eksikliğini duyar, bitmek tükenmek bilmeyen bir arayış içindedir. Kalbindeki bu sonsuz karadeliği sürekli değişen, ancak hiçbir zaman kalıcı olmayan bazı oyuncaklarla doldurmaya çabalar. Ancak gerçekte, içten içe bu boşluğun herhangi bir oyuncakla doldurabilecek seviyeden çok daha ciddi olduğunun bilincindedir. Bu hakikati kabul etmek zordur elbet, bu nedenle insanlar bu duruma kendilerince çeşitli çözümler getirmiştir. Kimi hayatını işine, kimi aşkına, kimi dinine, kimi de servetine adar. Sonsuzlukta silinip gidecek hayatına bir anlam katmaya çalışır. Bütün bu beyhude çabalar insana mutluluk getirmez elbette; sadece insanı oyalar, hayata devam etmesini, sonunda kaybedeceği kesin olan bir oyunu kuralına göre oynamasını sağlar. Nerede gördüğümü hatırlamıyorum, ancak hayatın akışındaki bu çarpıklığın nedenine bir açıklama getirmeye çalışan bir söz okumuştum internetin bir köşesinde: “İnsan mutlu olmaya değil, verimli olmaya programlanmıştır.” Bütün amacı mutluluk denilen ne olduğu belirsiz bir duyguya kavuşmak olan insan, belki de evrimsel olarak asla buna gerçekten ulaşamayacak olduğu için dünyanın en şanssız varlığı değilse nedir?
Limon Ağacı şarkısında da insanlığın bu lanetini anımsarım. Hayattan bir beklentisi olan, ancak neyi beklediğini bilmeyen bir insanın oturup içindeki hayalkırıklığı ve hüznünün hıncını zavallı bir Limon Ağacı’ndan çıkarması insanın içinde yaşadığı karikatürü çok basit bir şekilde özetlemektedir. Şarkıyı yazanın istediği bir şey olmamıştır belki, sevdiği kişiye kavuşamamıştır; sitemkardır, umutsuzdur. Peki ya beklentileri boşa çıkmasaydı, ya beklediği insan gelseydi, hayali gerçekleşseydi? O zaman o çok özlemini duyduğu mutluluğuna kavuşmuş mu olacaktı? Yoksa istediğini elde etmenin hazzını yaşayıp, bunun gibi birtakım duygularla birlikte mutluluğun küçük bir illüzyonunu tattıktan sonra eski açgözlü haline dönüp idealleştirecek başka şeyler bulup onları elde etmek için eskisi gibi çabalayacak mıydı? Çevremizdeki insanları ve hatta kendimizi göz önünde bulundurduğumuzda cevabı tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Bütün bunlar dikkate alınınca, şarkının melodisi ve sözlerinin uyumu bir kere daha anlam kazanır. Mutsuz olunması için belirli bir nedenin olmaması, hayatın olağan akışında gidiyor olması -bir acıya eşlik eden minör perdeden çalınan dokunaklı melodiler yerine- monoton ama neşeli bir melodiyi beraberinde getirir. Ancak bu hayat koşullarında da olsa birkaç isteği yerine gelmemiş şımarık bir insanın ekşi sözleri şarkıyı tamamlar. Şarkı, insanın bu şanssız yaradılışına ışık tutar, ancak haklılığından da ödün vermez. İnsanın sonsuz ve umutsuz mutluluk arayışında, onu teselli edecek anlayışlı bir yoldaş olur sadece. Kocaman bahçede sarı bir Limon Ağacı’ndan başka şeylerin de olduğunu anlatmaz bize, masmavi gökyüzünü gösteremez belki ancak, o Limon Ağacı’nı görüp hüzünlendiğimiz için de bizi suçlamaz. İnsanın bu çarpık yaradılışında sorumlu tutulacak en son kişinin insan olduğunu ve bu yaradılıştan dolayı en çok acı çekenin yine insanın kendisi olduğunu bilir çünkü.
Ekin Ilgın Gök