Ömrümün mühürlenen yoksunluğunda, bana güneşin doğuşunu her gün anımsatan yegâne düşselim! Rahmime düştüğün o ilk gün anladım, soluk alışlarındı beni küllerimden doğuran.
Uykusu derindi yaşadığım şehrin ve bu şehrin gecelerinde sokaklar dingin, çılgındı sağanaklar… Bir de dizginlerinden boşanmış atlar vardı, yüreğimde soluk soluğa koşturan.
Avuçlarıma düştüğünde ayın puslu tortusu, ürperir birden içim, yalnızlığın pençesinde can çekişirdi gecem. Kirli yapışkanlığında sıkıntımın, pusuda bekleyen yalnızlık değildi, sesimi tek üşüten!
“Neydi o yaşanmışlıklar?” diye adım-adım dolaşırken usumda sorular, bir resmigeçit başlardı geçmişin izlerinden… Dilimin ucunda dualar koşarak uzaklaşırdım kör, sağır, dilsiz hayatlardan. Sonra dönerdim, düşlerimi rehin bıraktığım ıssızlığıma.
Biliyorum, söylenmedik söz, yaşanmadık duygu yoktu bu evrende. Oysa henüz söylenmemiş sözlerim vardı dudak uçlarımda gülümseyen, kalemin ucuna düşmek için sessizce bekleyen imgelerim, sana kavuşmak için can atan sözcüklerim…
Ölçüsüz dizelerde sarmaş/dolaş olurken yüzleşmeler, bazen acılar karıştı yağmura, bazen tazelenen sevinçler göverdi bahar dallarında…
İnan, ak kâğıtlara düşürmek istediğim, kekik kokulu bir tebessümün sürmesini çekmekti gözlerine. Zarfı pullanan mektuplarla kırlangıç selamlarımı yollamaktı ipek yolundan Doğubayazıt’a… Asker ocağına… Sana…
Parmaklarımı kanatan dikenlerin öfkesine inat, adını bilmediğim umutlar topladım senin için… Ve tarih düşerek günlüğüme, varlığını kutsadım her sabah. Şairin dediği gibi;
zamanla uzak bir anı olur her şey uzak bir bulut
bak! güz dalgınlığında kalbim unuttu, her şeyi
hatta ezberimdeki o çok sevdiğim şiirleri bile…
Bir “Eylül” var aklımda bir de “Sen” her hücremde…
.
Gözlerinde dünyayı daha bir aydınlık gördüğüm can oğul, ulu bir ağacın yakarışını dinle yapraklarından… Küçük bir deredeki suyun sesini… Rüzgârın ıslığını, kar tanesinin çığlığını, kuşların şarkısını, çocukların sevincini… Çünkü en güzel onlar anlatır sana duygularımı.
Şimdi ışıkları söndürdüm, pencereyi açtım sonuna kadar fısıltılarını dinliyorum gecenin… Gece seni anlatıyor. Tüm çiçekler, evren sen kokuyor.
Tanrımın en değerli armağanı, yaşamın mucizesi; hayat seninle anlamlı, her şey seninle güzel! Her soluk alışımda şükrediyorum var olmana, sesini duyduğuma… Öyle ki, gün ışığında ipek kanatlı kelebek, karanlıkta yanan bir ışıksın, içimdeki deniz hıçkırığım, sol yanımda çarpanımsın. Öyle derin, öyle bir başkasın… İyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim oğlumsun.
Bulutsuz bir gökyüzünün altında; tutkularını izle, düşlerini gerçekleştir, yaşamın pırıltısını ve gizemini yakala! İçinde sevgi, içinde umutlarla mutluluklara koş! Sağlıklı, huzurlu, başarı dolu nice güzel yılların olsun. Geçmişte nasıl düşünmüş, içinde bulunduğumuz an’da nasıl düşünüyorsam, gelecekte de var olduğum her an seni düşünüyor olacağım.
Sözün bittiği yerde durur nokta. Vedalar her şeyin bir sonu olduğunu hatırlatır; hüzünlü ayrılıkları, yalnızlığı… Onun içindir ki veda istasyonlarında durmuyorum. Yalnızca seni çok sevdiğimi bilmeni istiyor, gözlerinden özlemle öpüyorum.
Annen