On Altı
Nehir Akdoğan
Profesör gözlerini açtı. Işık gözünü alıyordu. Koluna bağlı olan serumu ve başında bekleyen beyaz gömlekli iki hemşireyi zor seçebildi. Şimdilik tek hatırlayabildiği en son dumanlı bir odada bulunduğuydu. Doktorlar olanları anlattı, üzerindeki şoktan kurtulmaya çalışıyordu. Anlattıklarına göre bir deney üzerinde çalışırken patlama sonucu iki gün boyunca komada kalmıştı. Sanırım birkaç gün daha hastanede kalmalıydı.
O süreç boyunca komada gördüğü şeylere dair birkaç kısa kesit gözünün önüne gelmişti. Gülümseyen kızıl saçlı bir kadın, eski ve altın rengi bir anahtar, kenara çekilen bir dolap ve arkasında saklanan 16 numaralı kapı. Bu anlamsız rüyaya kafa yoracak halde değildi. Eve gidip dinlenmesi gerekiyordu. Sakin adımlarla otobüs durağına doğru ilerlerken bir anda in çarpmasıyla kendini yerde buldu. Kadın çok tanıdık geliyordu. Yere düşen kolyesini hızlıca alıp boynuna taktı ve ince sesiyle, kibarca özür diledi. O kadını daha önce görmüştü. Tanımıyordu ama daha önce gördüğüne emindi.
Otobüs durdu. İnme sırası profesördeydi. Dışarıya doğru adımını atarken bir ses duydu. Sanırım bir şey düşürmüştü. Ancak yanında düşürebileceği bir eşya yoktu. Yere baktı ve ucunda anahtar olan o kolyeyi gördü. Kendisine çarpan o kadının kolyesini. Eğilip kolyeyi aldı ve ardından otobüsün kapısı kapandı. Hiçbir şey yapamadan otobüsün gidişini izledi ve kadının ona tebessüm ettiğini gördü. Her şey o kadar tanıdık geliyordu ki, sanki geçmişte yaşanan şeyleri tekrar yaşıyordu. Eve girdi, biraz uzandı ama uyku tutmuyordu. Yanındaki masanın üzerinde duran anahtara bir kez daha baktı. İşte o zaman fark etmişti. Anahtar hareket ediyordu. Yavaşça ve titreyerek dönüyordu. Giderek hızlandı. Artık takip edilemiyordu. Profesör endişeliydi. Anahtar bir anda durdu. Acaba hangi kapının anahtarıydı.
Anahtarın ucu dolabı gösterecek şekilde masanın üzerinde duruyordu. Dolabı bir kenara ittirdi. Şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşıyordu. Dolabının arkasında bir kapı olduğunu nasıl daha önce görmemişti? Bu komada gördüğü kapı ile aynı numarayı taşıyordu. On altı. Anahtarı aldı ve dolabın üzerindeki büyük kilidi açtı. Evinin bulunduğu mahalleydi kapının ardındaki yer. Ama sanki biraz değişmişti. Daha moderndi. Biraz ilerledi ve etrafta gezindi. Her taraf çok sakindi diye düşünürken bir kadın koşarak yanına geldi. Yine aynı kadın. Profesör delirdiğini düşünüyordu. Kadın nefes nefeseydi. rofesöre “anahtarı yok et” diye bağırdı. Profesör korkuyordu. Geldiği yere doğru gitti, kapıyı kapattı ve hızlıca şömineyi yaktı. Anahtarı şömineye fırlattı ve yok olmasını izledi. O kadar korkmuştu ki hiçbir şeyi sorgulamadı. Tek istediği unutmaktı.