Nihat Ziyalan
Sydney 2025
Özgür Zeybek’in şiirini nerede görsem, geçiştirmem, ilgiyle okurum. Şiirlerinde “aşk” teması öne çıksa da, hayatın başka sorunlarına da eğilimlidir.
Klaros yayınları’ndan çıkan son kitabı “ATLAS ve PERİŞAN” daki, “demek seni hatırladım” şiirinin bir bölümü üstüne yazarsam, kitabındaki diğer şiirler üstüne de yazmış olacağımı düşünüyorum. Çünkü bu kapsamlı şiir, kitabı temsil edecek dolgunlukta.
DEMEK SENİ HATIRLADIM
Yağmur da güzeldir, anıların bıraktığı sessiz çoğulluk gibi
İçten içe ve usulca çoğaltır insanın düşlerini. Yağmur hep
Yağar.
Yağmurun tıpırtısı, bellekte salınan anıları uyandırır, düş kurdurur, şimdiki zaman geçmişle bağ kurarak bir film gibi gözün önünden geçer. Yağmur yağdıkça yaşamın yürek vuruşu da hızlanacaktır. “demek seni hatırladım” bir ahh çekmektir, iç dökmektir sevgiliye…
Uzun uzun sarılınca toprağa, bilmezsin insan neler geçirir
aklından. Ne uzun kervanlar ne uzun yolculuklar, ne
korkunç aşklar, ne büyük telaşlar…
Damlaların düştüğü toprak sevgilidir, toprak kucak açar ve sarılmaca… bilinçaltı hemen işe koyulur; bu kez sevgiliyle yola çıkmalar, düşülen yol ve yürek vuruşunu dayanılmaz kılan aşklar. Bağımlısı olunan bir telaştır bu.
Görmeliydin, ormanın kucağına doğru metreler boyu
atlardı sular. O suların serinliği içimize okyanusların
derinliğini, gökyüzünün sonsuzluğunu ve umudunu
taşırdı düşlerin…
Hep yanımdaydın sevgili; el ele, görmeni istedim, heyecanımı paylaşmanı.. ormanla sevişen şelalenin serpintisinden korunmak için bana sarılmanı, bu sarılmayla içimizde kabaran okyanusun, okyanusun derinliğinde bizi seyredenler, gökyüzünün sonsuzluğu da seyredenler arasındaydı… düşlerimiz hep umuda gebe…
sana çocukluk fotoğraflarımı göstermeliyim bir ara. Ama
mutlaka! Ben unutursam, sen unutma.
“Demek seni hatırladım” bana ahh çektiren sözler. Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki. Uzun uzun anlatmam gerek çocukluğum. O günlerde çekilmiş fotoğraflar, sana çok şeyler söyleyecektir. Görmelisin o fotoları. Aklımda hep sen varsın. Unuturum. Sen unutma.
Bu dağa çıkışlarımızı, düşler kuruşmalarımızı ev yolunda…
Sessiz ve ürkek öpüşlerimizi, titreyen ellerimizle
sarılışmalarımız birbirimize…
Hüzün de var elbet, hem de gerçeğinden.
Eve varacağımızı düşünerek dağa tırmanmak nedir ki? Tırmanmaktan değildi soluk soluğa kalışımız… Dağı da baştan çıkaracak bir yürüyüşle… çivisi çıkık ürpertilere yol açan beden bedene iç çekişler. Bitecek diye hüzünlenmek… “Demek Seni Hatırladım” diyerek hüzünlenmek.
Şarap, şiir, ve gözyaşı da…
Bakışmalar, iç çekmeler, kankardeşidir şarabın. Şiir yol açmaktır, bahane değil, ihtiyaçtır. Sonun doğurduğu gözyaşı değildir sonrası. Doyumun gözyaşıdır. Sonraya hazırlıktır.
Bu dağlar olmasaydı ya hiç, ne yapardık o zaman?
Bu dağlara yağmurlar yağmasaydı,
Biz olur muyduk o zaman?
Bu dağ , dağlara, övgü yağdırıyorsam dağın da hakkını vermek içindir. Az şey midir o tırmanma heyecanı, baş dönmesi. Tıpırtısı olmasaydı yağmurun, kuşkusuz düş kurulamaz, oluşamazdı “Demek Seni Tanıdım”?
Özgür Zeybek’in şiirini önemli kılan şeyin başında, saman altından su yürüten bir bütünlüğü olması. Bağıran bir bütünlük değil, parçaların bir araya gelmesinden oluşan bir bütünlük. Kalıplara yüz vermeyen, kendine özgü bir metaforu var.
Ortalıkta salınan şiirlerden farklı, özgün bir ses.