Parmak Hikayesi
Şehnaz İşeri
Oldum olası uzun boyluydum. Çocuklar acımasızdır. İlkokulda adlar taktılar bana. “Sırık ” dediler “Zürafa, zürafa ” diye işaret parmaklarıyla gösterip gülüştüler. Çember olup çevremde ortalarına aldılar beni. Üzüldüm, ağladım tabii. Ama çocuklukta yaralar çabuk iyileşir. Zaten onlar da bir süre sonra unuttular beni. Yeni eğlenceler buldular.
Ergenlikle beraber uzun boyumu gizlemek için başımı omuzlarımın arasında çekerek yürümeyi adet edindim. Bu da bana yeni adlar takılmasına neden oldu. “Tosbağa”, “Kaplumbağa” gibi sevimli adlar değildi ne yazık ki. “Kambur” aşağı “Kambur” yukarı… Her şeye alışılıyor zamanla, buna da alıştım. Ama yoo bu hiç olmadı. Bu kocamış halimle düştüm kemiğimi kırdım. İçim acıyor. Yok, yok canım hiç yanmıyor. Canım hiç tatlı değildir. Diğer kardeşlerimi yazın bu en sıcak günlerinde alçıya ve sargılara mahkûm ettiğimden içim acıyor.
Ailenin reisi baş ayak parmak olarak benim kemiğimin kırılması münasipti. Hele o aşağı katımdaki koca kemik nasıl oldu da sapasağlam çıktı düşüşten şaşılacak şey doğrusu. Röntgende ne kadar çirkin olduğumu ayan beyan gördüm. Kocaman yamuk yumuk bir şey, aşağısında da koca tokmak gibi bir kemik. Şehnaz’ın diğer parmakları ne düzgün güzel dizilmişler. Ayağının güzelliğini bozan bizleriz. İkinci parmak kardeşlerimin arasında en ince ruhlu hassas olanıdır. Bana ad takılmış, önümden arkamdan söylemişler, hiç umursamam. Ama canımı çok sıkarlarsa da gereğini yaparım.
“Biz bir aileyiz II. parmak kardeşimizin zor gününde ona destek olmalı kenetlenmeliyiz.” diyor ailenizin reisi babası en büyük abim başparmak. Ben de çizgi filmde sabreden Niloya’yı taklit eden Depre gibi sabrediyorum. Durun ba-kim: Bugün ayın üçü. On dokuzunda alçı açılacak; on dört gün, yok on altı gün, evet on altı gün sabredeceğim. Bütün kardeşler birbirimize bağlıyız. Ama başparmak abim ile ikinci parmak abim arasındaki bağ başkadır. Onlar Şehnaz ile Sinem’in birkaç yaz önce gezinti yaptıkları faytonun atlarının birbirine sokulduğu kadar yakındırlar. İki küçük kız kardeşimden daha şanslıyım yine. Onlar sargı bezlerinin tamamen içinde, dışarıyı göremiyorlar. Ben sargı bezleri balkonundan dışarıyı seyredebiliyorum. Hatta parmağımın ucunda yükselerek tırabzandan aşağı bakıyorum. En küçük kardeşim istediği kadar parmağının ucunda yükselerek dışarıyı göremez terliğin-parmak arası terlik hariç – ayakkabının içinde. Biz anlatırız gördüklerimizi.
Şehnaz çocukken mutfakta yemek masasının altında unuturdu terliklerini, sofradan kalkarken yalınayak giderdi. En küçüğünüz çok sevinirdi bu duruma. Şehnaz çocukken sıkıldığında sıkça yaptığı gibi ayaklarını sallıyor. Biraz başımız dönüyor, midemiz bulanıyor, ama orda olduğumuzu hatırlayıp daha çok sağ ayağını sallıyor, sonra küçük kardeşleri-miz içeride karanlıkta olduklarından birkaç sallamaya uykuya dalıyorlar, sallama durunca sıçrayıp uyanıyorlar. Sağ başparmak abla iki senedir bir nasıl peydah oldu sol ikinci parmakta. Üzerinde göz var, kurşun döktürsünler.” dedi. Başparmak abim sinirlendi “evvelsi kış küçücük bir kabarıklık olmuştu. Sağında yer etmeden Şehnaz gerekeni yaptır-dı. Başkalarının işine parmağını sokacağına önce tırnağını değiştirip değiştirmeyeceğine karar versin. Hem korkuyor hem de gençleşmek için estetik operasyon geçirmek istiyor. Nerede onda o yürek? Bıçak altına yatmaktan korktuğun-dan sağından solundan küçük küçük makas attırıyor. Eee o zaman bari kendinle barışık ol. Her yaşın ayrı bir güzelliği var. O da yok! ”
Sağ üçüncü parmak da “Şu sol ikinci parmağın yaptığına bak ” diyor. “Onun yüzünden haftalarca pedikürsüz cadı tırnaklarıyla cansız renksiz, ruh gibi dolaşacağız.” diye hayıflanıyor.