Postmodernizm sanayi sonrası dönemde oluşan sosyal, kültürel ve felsefî alandaki yeni gerçekliktir. Postmodernizm kuram, öğreti veya ideoloji değildir. Bilgi felsefesi temelli epistemolojik yöntemin söylem biçimidir.
Bir kültür akımı olarak postmodernizm II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşmaya başlar. Postmodernizmdeki “post” sonra anlamına gelmektedir. Ancak buradaki sonranın anlamı; “ile”, “birlikte” demektir. Bu modernizimden kopmak değil, modernizmin yeni olgularlarla geliştirilip aşılması demektir. Postmodernizm özel tanımlarına rağmen bir kopuş ifade etmez. Çünkü postmodernizm, modernizimin içkin özelliklerinden kendini oluşturan yenidir. Bu, modernizmle postmodernizm arasındaki paradoksal ilişkidir.
Avrupa’da milliyetçiliğin neden olduğu II. Dünya savaşının yıkıcı sonuçları, ideolojik – varoluşçu değerleri sorgulatmıştır. Bilimin yarattığı hayal kırıklığı algıda belirsizlik oluşturmuş, moderniteye akılcılıkla ulaşılır diyen önerme değersizleşmiştir. Teknolojik gelişmeler uluslar ve insanlar arasında büyük bir eşitsizlik oluştururken, modern akıl dünya savaşı çıkartmıştır. Marksizme, Sovyet deneyimi sonucunda oluşan inanç kaybı, ideolojik umudun sönümlenmesine neden olur. Bu altüst oluş ile kapitalist tüketim arzının oluşturduğu; korku, ötekileştirme ve yalnızlık büyük anlatılara olan güveni ortadan kaldırır. Bu durumda ise karşılaştığı yeni “şey”e yabancılaşan insanın, saf aklın determinizmini reddettiği anda oluşmaya başlayan anlam yitiminin adı; postmodernizmdir.
Postmodernizm, “1970’lerden başlayarak bugüne kadar Batı modernizmi ve hümanizma projelerinin politik güç ve çıkar amacına hizmet eden normlarını sorgulayan, onun düşünce yapısını çözen, çelişkilerini, çarpık ve kendine dönük norm ve yaklaşımlarına ışık tutan en önemli eleştiri yöntemidir. (Dilek Doltaş, 2003, s.190)
Modernizm 1884 – 1914 yıllarında felsefeden sosyal hayata, edebiyattan sanata kadar bütünsel bir alanda oluşmuştur. “Batı’da olduğu gibi modernizm, Türkiye’de de şiir yapısını ciddi anlamda değişikliğe uğratmıştır. Şiir olan ile şiir olmayan arasındaki sınır, moderniteyle birçok noktada ortadan kalkmıştır.” Ayrıca moderniteyle birlikte doğa ve insan davranışının, taklide dayanan temsili sanat anlayışı terk edilmiş ve özne parçalanmıştır. Dünyayı etkisi altına alan ve Latince “yeni” anlamına gelen modernizm, savlarıyla birey arasında olan çelişkinin insanı – hayatı anlamlandırmada yetersiz olduğu yerde postmodernizmi doğurmuştur. Postmodernizmi oluşturan nedenlerden biri de; toplumdaki birbirini ötekileştirme anlayışına karşı bir tavır oluşturmak içindir. Jean F. Lyotard bununla ilgili olarak bir tespitte bulunuyor; “Post-modern, modernin içinde sunulamayanı sunumlamanın kendisinde ileri götüren olacaktır; güzel biçimlerin tesellisini ve elde edilemez olanın nostaljisini paylaşmayı mümkün kılan bir zevk ulaşmasını inkâr edecektir, bunlardan hoşlanmak için değil, sunulamayanın güçlü bir anlamını veren yeni sunumlamaları araştıracaktır. Post-modern sanatçı ya da yazar, felsefecinin konumundadır. Yazdığı metin ürettiği çalışma ilke olarak daha önceden yerleşmiş kurallar tarafından yönetilemez.” Lyotard (1990, s. 97)
Postmodernizm, modernizimin içinden çıkarak modernist yapıyı daha ileriye taşıyan ve deneyselciliği geliştiren felsefî bir olgu olmasına rağmen, üzerine yapılan tartışmaların ucu sonuna kadar açıktır. 1960’larda Batı’da, 1980’lerden itibaren Türkiye’de sosyal ve kültürel hayatın eksenine oturan postmodernizm, sosyal bilimlerin en çok tartışılan konularından biridir.
“Uzun yıllardır gündemde olan postmodernizmin, henüz üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yapılamamıştır. Fredric Jameson, postmodernizmi geç kapitalizmin küresel mantığı olarak tarif ederken Lyotard meta anlatımlarına olan güvensizlik, Touraine moderniteden çıkış, Oktavia Paz ise hipermodernizm olarak tanımlar. Kavram hakkında birçok tanım olması, edebiyat araştırmalarında postmodern ile modernistin birbirine harmanlanmasına neden olur. Batı sanat ve edebiyat akımı olarak postmodernizm de modernizm gibi batı toplumlarının yaşadığı siyasi, sosyal ve felsefî dönüşümler neticesinde ortaya çıkmıştır. Batılı araştırmacılar bile modernist ve postmodernist unsurları net bir şekilde birbirinden ayırmakta güçlük çekerler. Kelime olarak postmodernizm, moderniteye addedilen birçok unsurun postmodernizmde bulunması iki akım arasında ayrım yapmayı zorlaştırmaktadır.” Ulaş Bingöl. (2016) İkinci yeni şiiri ve postmodernizm. D.Ü.S.B.E.D 8 (16) 538- 539
Postmodernizmin bütünsellikten uzak, eklektik, soyut, deneysel, parçalı, geleneğe karşı unsurlarının işleyişi üzerinden postmodern sanat oluşur. Postmodern sanat, büyük anlatılara duyulan güvensizlik nedeniyle II. Dünya savaşından sonra Batı’da gelişir. Postmodern sanatın öngördüğü eklektik bir eser oluşturma yöntemi şiir içinde geçerli olur. Biçimi bozan, kapalı, deneysel, çok sesli ve klâsik şiir yapısını reddeden, yeni yazım imkanlarına açık postmodern şiir ortaya çıkar. Şiirde postmodern tanım ilk kez 1934 yılında Frederico de Onis tarafından kullanılmıştır. Ancak şiirsel bir kabul görmesi II. Dünya Savaşı’ndan sonradır. İlk postmodern şairlerden biri Charles Olson’dur. (1910 – 1970). Edebiyat tarihçilerine göre Olson ilk postmodern şairdir. Postmodern şiirin, kendini avangart modernist şiirin içinden oluşturduğu aşamadaki öncü şair ise Frank O’Hara’dır. (1926 – 1966)
İçinde bulunduğumuz edebî perspektif, postmodern şiiri; farklı ve özel bir zamanın şiir anlayışı olarak tanımlar. Postmodern şiirin köklerine ulaşmak için, onun modern şiirden ayrılan yönleri öne çıkartılır ve bu ayrışmanın başladığı dönem postmodern şiirin başlangıcı olarak kabul edilir…
Gerçek ile düşsel olanın birlikte var oldukları bir anlam alanı oluşturmak, her okuyucuda şiirle ilgili öznel bir algı yaratmak postmodern şiirin önceliğidir. Postmodern şairler görünen her şeyi, kişilere göre değişen bir şekilde; düzensizlik, süreksizlik, belirsizlik, çok seslilik gibi kavramlarla açıklar ve estetik kalıpları kendilerine göre dönüştürürler. Yüksek bir ahlâk peşinden gitmeyen postmodern şair, eseri kim okursa ona seslenir. “Edebiyatta postmodernizm, kişinin her ne söylemek istiyorsa onu istediği gibi ifade etmesidir.” Peter R. Jacoby (2015:1)
Postmodern şiir modernist akımla benzerliklere sahiptir. Modernistler şiirin metinsel yapısını ortadan kaldırmak ister. Metinsel yapının bozulması, şiirin bütenselliğini bozar. Postmodern şiirin olmasını istediği de budur. Onun için postmodern şiir bunu onaylar ve daha da radikalleştirir.
“Modernizme ve postmodernizme maruz kalan yaralı bilinçler için şiirin şiir olmaktan çıkartılması makul olarak kabul edilir.” Celal Fedai (2008:397)
Klâsik şiir anlayışında dil, anlamın taşıyıcısı olan temel yapıdır. Bu geleneğe göre sanat eseri, anlamlanmayı dil üzerinden oluşturur. Modernist şiir, dili bozarak yeni bir söylem biçimini dener. Anlamı reddeden ve şiir diline deneysel bir alan açan postmodern şiir, modernizmden devraldığı dili bozma işlevini daha ileri taşıyarak, üzerinde çok tartışılan bir dil yaratır.
Postmodern şiirin birçok özelliği modernist şiirin unsurlarıyla örtüştüğü için, kimi modernist şairlerin postmodern şiire yakın olduklarını biliyoruz. Slyvia Plaht (1932 – 1963), Anne Sexton (1928 – 1974), Allen Ginsberg (1926 – 1977) bunlardan bazılarıdır.
Modernizm, şaire özerklik tanır ve metin üzerinden yapılacak değişikliklerle geleneği reddeder. Postmodernizm ise şiirin tümüyle özerk olması gerektiğini söyleyerek deneyselliğin önünü açar. Yapısal olgular üzerinden bir gelenek oluşturmak isteyen modernistlere karşılık, postmodernlerin böyle bir amaçları yoktur. Onlar anlatının anlamını genişletmek için yeni ifade imkânlarını denerler.
Postmodern şiirin deneysel yapısı, onu bütün modernist akımlara açık hâle getirir. Bundan dolayı geçirgen sınırlarıyla postmoden şiir; XX. yüzyılın diğer akımları olan dadaizm, fütürizm, sürrealizm ve simgecilik ile örtüşür. Bu durumda bu akımların içinden oluşan Ezra Pound (1885 – 1974), Elizabeth Bishop (1911 – 1979), Lawrens Ferlinghetti (1919 – 2021), Marjorie Perloff (1931 – ), Paul Hoover (1946 – ) için, postmodern şairlerdir denilebilir.
Sanayi sonrası dönemde sıklıkla dile getirilen XX. yüzyılda sanat son buldu görüşü bir metafordur. Bu metafor, hayata ait her şeyin sanat olabileceğini betimler. Dolayısıyla postmodern şiir sınırsız bir deneysel alandır. Poetik tartışmanın dışına çıkıp sosyolojik bir öngörü yaparsak, postmodern şiir için şunu söyleyebiliriz.
Postmodern şiir avangart modernist şiir akımının içinden gelişmiş olsa da, o, dönüşüm geçiren üretim ilişkileri sonucunda oluşan sanayi sonrası dönemin düşünce – duygu dünyasıyla yüzleştiğinde kaybolan insanın şiiridir…
Kaynaklar
—————–
Zafer Demir. İkinci Yeni ve Postmodernizm. Mühür Kitaplığı. (2015)
H. B. Kahraman. Türk Şiiri Modernizm Şiir. Agora Kitaplığı. (2004)
M. N. Parmaksız. Şiir – Kültür ve Edebiyata Dâir. Akçağ Yayınları. (2011)
Ulaş Bingöl – Kemal Timur. Post-modern Şiir Nedir? Üvrecinkaya. S. 4-11 (Mart – 2022)
Songül Çicen. Türkçe Şiirde Modernizm İçinden Beliren Postmodernizm. (2022)
Dilek Doltaş. Postmodernizm ve Eleştirisi (Tartışmalar / Uygulamalar) (2003)