ŞAİR BİLSEN BAŞARAN’IN DENEMELERİ ÜZERİNE BİR ÇİFT “GÜMÜŞ SÖZ”
Fatma Şahin GÜNDOĞAN
“… Bir yaşam cehenneminde, şiirin cennetine sığınmak bağışlanmış bir zorunluluksa kendini zerrelerine böl ve serp şiir kokan her sözcüğün üstüne ancak sağaltsın olmazı…”
Bilsen Başaran
Şair ve yazar Bilsen Başaran ile pek çok toplantı ve söyleşide karşılaşmış, konuşmalarını izlemiş , şiirlerini okumuş olmak onu tam olarak anlayabilmiş olmayı sağlayamaz elbette ancak denemelerini ve diğer yazılarını da okumakla anlamaya yaklaşmış oluruz…Güneşe dokunan sözcüklerindeki devrimci duruşu ve özünde kullandığı yalın Türkçesiyle karşılar biz okurları .Aynı zamanda da iyi bir konuşmacıdır; sözcükleri çok iyi bulur ve cümlede uygun yerlerine koyar. Çünkü bir eğitimci, öğretmen ve yöneticilik yaşamı boyunca, içerisinde bulunduğu toplumun en hassas ve kırılgan süreçlerinden kılağlanarak geçen onurlu bir geçmişe sahiptir.. . Bu geçmiş, yüreğine damlayan denemelerini ve şiirlerini ortaya çıkaracaktır… Bir bakıma Bilsen Başaran için hakikatin gözlerine cesaretle bakabilen ve bu bakıştan süzerek çıkardığı sözcüklerini güneşin anaç ellerinde yeniden yoğurarak yaşama katabilen bir eylem insanıdır diyebiliriz.
Bu yazı kapsamında Bilsen BAŞARAN ‘ın denemeleri üzerine değinilecek, Sözün Gümüş Kapısı (Yazıya Düşen Sözler) (2012) ve S/özün Özü ( 2015) kitaplarından söz edilecektir. Kitaplarda içerik olarak daha çok edebiyat yazıları üzerinde dursa da kendine özgü ülkenin açmazlarını, geri kalmışlığını, siyasi ve toplumsal baskıların halkın üzerindeki olumsuz etkilerini, kadının toplumsal cinsiyet ayrımındaki nesneleştirilmesine dair belli başlıkları içeren konuları özenle işlemiştir Bilsen Başaran… Adı gibi başarandır ve her sözün hakkını vererek yazmıştır denemelerini. Sözün Gümüş Kapısı’nda 45 denemesini dergilerden ve çeşitli konuşmalarından toplayarak kitaplaştırmıştır. Sözün Gümüş Kapısını yazmasının nedenlerini öndeyişte ve kapak arkası yazısında şöyle anlatır Bilsen Başaran;
“Sözün uçup yazının kaldığı gerçeği ve belleklerin çağının hipnoz araçları televizyon bilgisayar ve İnternet önündeki zavallılığı yirmi beş yıllık bir süreçte yazdıklarımın bir gün yitip gitmesi ve yok olması gerçeğiyle yüzleşmeme neden oldu. Bu süre boyunca yer aldıkları çeşitli dergilerde uykuda bekleyen bu yazıların bir gün zamanın karnında hükümsüz kalacağını düşündüğümde önce emeğime sonra da yazıya düşen sözlerin sesine kulak vermem gerektiğine inandım ve bir kitap içinde toplamaya karar verdim… Ereğim; okura, ilgi duyana ve geriye bakmayı sevenlere bu günlerin, bu yazılanın tanıklığında söylenecek sözlerden bir güldeste sunmak ve bu günü yarında anlatacak bazı tümceleri armağan edebilmekti.
Bu yazılarda, zamanın tanıklığının yanı sıra, ülkemde ve dünyada yaşanan toplumsal ve siyasal olayların, kişisel çalkalanışlarımın, vicdanımın sesinin, ülkemin ve dünyanın sevinç ve yıkımlarının gelgitleri, baskısı, değiştiren dönüştüren etkisi başattır.” İnanmadıklarını yazan yazardan aşağı kimse yoktur! / Vardır!.. / İnandıklarını yazmayan!” tümcelerindeki etik vurgu yazdıklarımın tek kaygısıdır. J.Joubert ‘nin “ kelimeler cama benzer, göstermeye yardım etmedikleri vakit görüşe engel olurlar” diyor. Bütün sözcükleri parlatma, camlaştırma, şeffaflaştırma ve görüşü artırma çabamın kutlu çabasıyla gösterdiklerimi gören gözlere saygıyla… (Kasım -2011 İzmir – Bornova)
S/özün Özü kitabının içeriğinde ise şair yazar Bilsen Başaran hakkında yazılanlar, kendisiyle yapılan söyleşiler ve kendi yazdığı denemeleri yer alır… Söylediler Bölümünde kimler yoktur ki, ama en çok da Zeki BÜYÜKTANIR göze çarpmaktadır. Ve Bilsen BAŞARAN için :“ Çağının Acılarını Yüreğinde Duyumsayan Ozan “,” Anasolunun Çağdaş Kybelesi Bilsen Başaran” başlıklarını kullanırken, Veysel Gültaş da “ Acının Kılıcını , Yüreğinin Kınında Saklayan Şair “ ifadesini yazacaktır. Asım Gönen de “ Acıları Şiiriyle Fetheden Bir Şairdir” , “Şiiri Yittiği Ülkede Bulan Şair” diyecektir şair için…”Maraş’tan Bir Haber Geldi” başlıklı yazılar da yazarın kitap başlığından alıntıdır… Gönül Çatalcalı ise “ Çağının Tanığı Bir Şair , Bir Ağıt , Bir Kitap “ ve “Bilsen Başaran Şiiri ve Bir Ağıt Üzerine” başlığıyla 2. kez Bilsen Başaran için yazmıştır. “ Bir Havva’nın Çığlıkları” da Mehmet Aydına aittir. Sevilen ve ilgiyle okuna şairin hakkında yazılanlar yalnızca bunlar değildir elbette; ayrıca Zübeyde Seven Turan şair Bilsen Başaran için kaleme aldığı “Bilge Öğretmen Bilsen Başaran’a” adlı bir şiirle de selamlar…
Yazar söyledim başlığın altında “Madımak Çığlığı”nı Ören Sesler/ Umarsız Zaman ile de Zeki BÜYÜKTANIR ‘ın Madımak Çığlığı kitabı üzerine denemesinde olduğu çeşitli yazar ve şairler hakkındaki denemelerine de kitabında yer vermiştir.
“Edebiyatta öteki olmaz kim kimin ötekisi ve benzeri” diye bakarak insanı önceleyen yazılar kaleme alır Bilsen Başaran. Devrimci bir öğretmen, yazar ve şair duruşunu kadın kimliği ile de çarpıştırarak doğanın ve ötekinin yaşam hakkını elinden çalan sisteme, bozuk düzene, haksızlığa ve zulme karşı koyuşunu denemelerinde kendine özgü varsıl Türkçesiyle ete kemiğe büründürür. Denemelerinin çoğu daha önce yayınlanmış olan dergilerden, söyleşilerden ve edebiyat etkinliklerinde ki konuşmalar oluşturur. Sözün Gümüş Kapısında, Kadınlarımız ve Çocuklarımız İçin Işığa Bakmak başlıklı denemesinde kadınların durumu ve içinde yaşanılan bu ülke için,
“kadınlara erkeklerin dünyasından bakıldığında görülmeyen mancınıkların fırlattığı ateş toplarının hedefine oturtulan her statüden kadının yandığı yak(tır)ıldığı bir toprak parçası…” ifadesini kullanır. Bilsen Başaran bu ve benzeri kara fotoğraflarla ülkenin sözlü tarihinin artıklarıyla beslenen, ( saçı uzun aklı kısa, elinin hamuruyla erkek işine karışma… vb.) gelenek ve göreneklerin karanlık kuyusunda üremesini sürdüren sözlü edebiyat ve folklorun, en temiz belleklere adeta ölümcül virüsler gibi sızarak derin yaralar açmasına üzülerek değinir… Bu coğrafyanın ataerkil söyleminin atasözleri, kadınları aşağılayarak, parçalayarak, kimliksizleştirerek ezip kadın olmanın erdemlerini herhangi bir örtünün altına iteleyerek gösterir kadını ve kadınlığı…
Günümüzde kadın ve genel durumu hakkındaki yazısını okuduğumda en önemli maddenin Urfa valiliğinin 1927 yılında Urfa Salnamesi adında 104. maddenin günümüzde bile geçerli olan kadına şiddetin temel hükümlerinin yer almasıydı; kısaca bir ailede kız evlat sevdiğine kaçarsa ailesinin onları öldürme yetkisi vardır. 21. Yüzyılda işlenen kadın cinayetlerini açıklar nitelikteki pek çok aşiret hükümlerinin tüyler ürpertici gerçeğini gözler önüne serer Bilsen Başaran… Bu açıklaması kadına şiddetin ülkemizde ne kadar önemli bir konu olduğu üzerine vurgu yapmaktadır ki şimdi geldiğimiz noktada 2023 Türkiye’sinde Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çıkması hepimizin çığlığını katmer katmer çoğaltmaktadır…
Bilsen Başaran yaşamındaki tüm kırılmalarda şiire sığındığını çok büyük acılarla yüklü yaşam sınavlarına çekildiğinden bahseder Sözün İzi kitabında (Şiirimdir / Bilsen Başaran’ın Kendi Şiirine Bakışı). Kitap , şairin yaşamında bir parmak izi gibidir; tüm benliğini, ikilem ve açmazlarını, siyasi ve toplumsal yönleriyle sanatını ve kadını da içinde barındıran konularda , faşizmin pusu kurmuş ülkesinden yazar . “Kadın olmak kadar şair olmak da bir savaş alanında tek başına olmak demektir.” Diyerek kadın şair olmanın kat be kat zorluklarına vurgu yaptığını gözlemleriz.
Şiire yaklaşımında Hintli şair Rabindranath Tagore’un “İzin ver, kalbim değsin kalbine ve öpüp alsın sancıyı suskunluğundan “ bilge sözlerinden hareketle Bilsen Başaran da “Şiir, Şairinin Parmak İzidir” sözüyle şairin, şiiriyle kendisini işaret ederek , suçunu(!) , görevini, parmak izini yaşanılır kılmasına en güzel örnek olduğuna değinir. Şiirlerinin nasıl doğduğuna dair okuru tanık gösterircesine ayrıntıya girer şair Bilsen Başaran:
“… Şiirim geldiği geceler, koca yatağın bir ucuna kıvrılıp onu beklediğim anlarda, bedenimin iki parçaya ayrıldığını duyumsarım. Boynumdan yukarısı uyurken parmak uçlarımı kıpırdattığımı bilirim ya da başım uyanıkken bütün bedenim akıp gitmiştir. İşte şiir o anları kollar ve girer koynuma, beni bütünler kıskıvrak yakalayıp ellerimi çeker; sese, söze, şiir ormanlarına yağan yıldız mıdır, çimen midir, toprak mıdır, ışık mıdır, bilinmez bir sağanak altında kayar giderim kağıtlara. O beni terk edene dek o gözlerimdeki yaşı, yüreğimdeki sızıyı sağaltana dek öylece kayar giderim kağıtlara…*(.s. 395)
Yine aynı kitaptan şiire yaklaşımlarını şöyle devam ettirir:
“…Benim şiirim yaşamdan akıp bir tahta çanağı biriken her duygudan arıdan ve yaşam izinden süzüp bir cam şişede sergilediklerimdir. Şiirin bütün yüzü yaşamın yüzüdür, şair kendisini şiirinin arkasına saklayamaz… O şiirinde anadan doğma ortadadır; acılar aşklar sevinçler devşirilemez. Her dize hatta her sözcük okuru şaire, şair dünyasındaki oldubittiye vardıran merdivenin basamaklarıdır…” s 397
Bunları bu sözcükleri öbek öbek biriktirirken yukarıda olduğu gibi cümle üretimlerinde şiirin dilini de kullanır şair. Ayrıca bu denemelerin içerisinde cezaevlerindeki tutuklulara, ölüm oruçlarında yitirdiğimiz insanlarımıza da değinmektedir Bilsen Başaran; F Tipi cezaevlerinde yaşamları, özgürlükleri bir çırpıda ellerinden alınan iktidar ve insan sorgulamasında geçen “Hepimiz Tecritteyiz” adlı bir tiyatro oyununda portakal renkli mahkum gömleğini giyerek altı saat boyunca tutuklu rolünü oynar. “İçeride ve dışarıda duvarları yıkalım” diyen Bilgesu Erenus’un senaryosunu yazdığı ve Dinçer Sezgin’in davetiyle tiyatro oyununa katılır. Oyun daha sonra gerçekmiş gibi gelmeye başlar yazara… Altı saat bu işkenceye, gürültüye dayanmak zorunda kalışı rol bile olsa katlanılmaz olur. İşkence, tecrit, haykırış oluverir her yer. Hepimiz Tecritteyiz oyunu F Tipi cezaevlerindeki yaşamı protesto ederek ölüm orucuna başlayan Avukat Behiç Aşçı’nın direnişine de değinir. Hallacı Mansur’un “ Cehennem acı çektiğimiz yer değil acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir” sözü ile F tipi cezaevlerinde işkenceden, yalnızlıktan aklını yitirenlerden söz eder. Yalıtılmış ortamın insan üzerinde açtığı binlerce hastalığa değinir…
Başaran ‘ın denemeleri dil bakımından incelendiğinde hemen hemen tüm metinlerini, özel adlar, yüklemler/eylemler, önadlar gibi benzer kurgularla birbirine bağlanmasından oluşmuş kocaman bir tümceye benzetmek mümkündür. Böylece yazara göre belli bir biçeme ulaşması ile Bilsen Başaran, kaleminde, düşünce yapısının, ruh halinin, olaylara bakışı ve deneyimlerinin sözcüklere yansıtmasındaki olağanüstü gücü ve başarısı ile karşılar biz okurları…
İçerik olarak değerlendirildiğinde ise yazar metinleri ile okur arasında bir şiir veya roman gibi doğrudan değil de dolaylı olarak ilişki kurar. Çoğunda da bir kadın okur olarak benzer düşünceyi savunmamak olası değildir… Çünkü her bir denemesinde konunun temeli sağlam ögelerle desteklenerek okura sunulmuştur. Olaylardaki tavrını, bir kadın ve aktivist olarak hissettiren yazar gerçekliğin yansıtılması ile organik bir düzen içinde biz okurları ele geçirerek kitabın sayfalarına mıhlaması, dilinin akıcılığını ve bunu da arı Türkçesini kullanarak yapması dikkate değerdir…
Bir konu üzerine yazdığı denemelerinde ilk olarak etraflıca araştırarak içeriği ortaya çıkardığını ve örneklerle temellendirip güçlendirdikten sonra anlatımını tamamladığı göze çarpar. Duygu uyandırmak yerine nesnel ve gerçek bilgiye iyi bir biçemle ulaşmayı sağlayan fotoğrafları ayrıntılı bir şekilde yan yana dizerek yapar. Ana izlekte toplumcu gerçekçi bakış açısıyla oluşturulan denemelerinde, kadın, şiir, edebiyat, ve azınlık gerçeği üzerinde fazlaca durur. Kadın bir nesnedir erkeklerin dünyasında; çoğunda ezilen bir kadın iken buna Urfa Salnamesindeki aşiret yasaları da eklenince ailesince hastanede katledilen Güldünya’ ya bırakır yürekleri… Yine bir diğerinde Hrant Dink ‘in İstanbul’un orta yerinde, Şişli’de Agos gazetesinin önünde vurularak öldürülmesidir. Hala katillerinin yakalanamadığı bu ülkede öfke ile biriken acıyı, eşitsizliği, öteki kavramını ve adaletsizliği en ince ayrıntılarına dek gün yüzüne sererken başka bir denemesinde Maraş katliamının orta yerine götürür bırakır okurun ağıtlarını.
İnsanı insan yapan ve hayvandan ayıran en güzel oyunu konuşmak yani dili kullanmak becerisi ne vurgu yaparak diline ve halkına sorumlu bir insan, kadın, şair ve yazardır Bilsen Başaran. Emeğin ve emekçinin yanında yer alan, ülkesindeki her acıya ve çığlığa karşı kalemini daima diri tutan bir yazardır… 1978’de Maraş katliamının derin acısını 28 yıl sonra 2006 da Maraş’tan Bir Haber Geldi kitabında ele alır… Edebiyatın insanı ve insanın edebiyatı üstüne de Rahibe Teresa’nın ölümünden Pablo Neruda’ya dek uzanan yazısında Neruda için şairlerden utanan bir babanın oğlu olmasına dem vurarak dünyadan ve doğup büyüdüğü coğrafyadan, yazınsal, siyasal ve toplumsal yaşamın ayrıntılarına değin nitel ve nicel gözeneklerinde dolaşarak sürdürür denemelerini Bilsen Başaran…
Öteki sayılan tüm halkların yanındadır; Agop Martayan ya da Agop Dilaçar’ın dile katkılarının unutulmaz olduğuna vurgu yaparak az-ın-lık sözcüğünü bölerek imler… Azınlık kadınları için de Osmanlı akıncılarının yollarını bekleyen Hristiyan kadınların şuhluğu ve iffetsizliği üzerine yazan yazıları eleştirir…
Denemelerinde, gerçekçilik ve doğruculuk tavrı baskın olan Bilsen Başaran yaşamından kesitleri de bu gerçekliğin üzerine koyarak tıpkı Maksim Gorki’nin toplumcu gerçekçilikle, eleştirel gerçekçilik düşüncesindeki yansımasından hareketle genel eğilimi, diyalektik ve özdekçi, insancıl ve devrimci duruştan yana ağır basar… Yaşamın yüzeyindeki çizgileri yani görünenleri değil de o görünenlerin altında yatan, örtük biçimde duran nedenleri sorgular. Denemelerinde gerçeğin kendisine yaşayarak ulaşması yanında bilgi ile de ulaşmaya çalışır ancak bu bilgiyi bilimden farklı olarak soyut değil de somut genelleştirmelerle okurun karşısına çıkarır. Yaşantının, gözlemin, tarihin yoğrulup bir üretim gözüyle ele alınmasında elbette ki yazarın akıcı ve içten bir dille kendine özgü gözlemlerine başvurması da okuru etkileyen noktalardır…
Her bir eserini farklı bir üretime dönüştürerek görünürlük kazandırmasıyla ve kendisini her cümlesinde doğrudan ele veren ve dünyaya bakışını da yansıtan denemeleriyle belki de Hasan Hüseyin Korkmazgil’in öğrencisi olmasının payı büyüktür. Bilsen Başaran aynı zamanda şiir konulu sanatsal üretimleri başta olmak üzere Türkçenin varsıl yönlerini gözeterek arı bir anlatımı öncelemesi ve bütünsel bir gözlemle yaklaşması elbette ki yukarıdaki bilgi ve yaşanmışlık/ deneyiminin ışığı altında dönenerek gelişir.
Kitaplarına, şiirlerine ve denemelerine baktığımızda dünyada kadın, şiir, sanat, ötekiler, katliamlar ve pek çok konuda görüş ve düşüncelerini kaleme almış ve bunların neredeyse tamamı dergilerde yayınlanmış yazılardan oluşmaktadır. Ayrıca pek çok etkinlikte konuşmacı olmuş, bu konuşmalarını da sonradan denemeler altında kitaplaştırmıştır… Güneşte dokunan sözcükleri, insanı, kadını önceleyen devrimci duruşu ve kullandığı öz Türkçe dilinin güzelliği ve varsıllığı ile edebiyatın önemli yapı taşları arasında yerini alır Bilsen Başaran…
Bilsen Başaranın, S/ÖZÜN İZİ Kitap kapağının arka yazısında izini biriktirdiği ışık kuyusundan bir damla su alarak saygıyla paylaşıyorum: “…Sözün uçuculuğuna, sesin ve sözün yazıya dönüştürülmesiyle umar bulan, böylece ölümsüzlüğünü de örgütleyen us’un, bir başka ölümsüzlüğe ulaşma yolu da elbette kitapların düştüğü izin ölmezliğini örgütlemesidir.
Kişinin kendi “s/özünün izi”ni us ve yaşam direnciyle nakışlayıp bu güne ve geleceğe gönderme isteğiyse sözün ve sesin ve kitabın paha biçilemez değerindendir. Benjamin Franklin’in “Gömüldükten sonra hatırlanmak istiyorsanız ya okunacak işler yapın ya da okunmaya değer şeyler yazın” demesi de bundandır.
O nedenle;
Söz, seçilmemişse kirece benzer, sönerken yakar
Söz , cenindir tutunursa yaşar
Söz, demiş ya bilge
ışıktan hızlı koşar.
yanardağ ağzına kapaktır söz
ateşin suya, suyun ateşe döndüğü sapaktır söz
boğum boğumsa boğazda yolu, kantardır söz
nakışı muhkem el için cevher
civaca kaygan ve kaypaktır söz.
sorguyu korkuyu örgütleyendir
tartısı bozuksa burgu, hançerdir
bazen deşen, bazen örten
bazen bir buğu gibi geçip gidendir
tapıncı kutsal, varlığı kadim
inanana tanrının dili
ondan işte demiş ya bilge
‘bin düşünüp bir söylemeli’ (2012/Bilsen BAŞARAN)
KAYNAKLAR
Başaran, Bilsen. ( 2012). “Sözün Gümüş Kapısı”, Ozan Yayıncılık, İstanbul.
Başaran, Bilsen.(2015).“S/özün İzi”, Ozan Yayıncılık, İstanbul.
Başaran, Bilsen.(2015). “Maraş’tan Bir Haber Geldi” , Ozan Yayıncılık, İstanbul.
Moran, Berna ,(1988), “Edebiyat Kuramları ve Eleştiri”, (1972 1. basım) Cem Yayınevi, İstanbul.