Şairin Ayak İzi
Fatma Aras
…
Aslıhan Tüylüoğlu’nun Biyografisi
Çocukluk, gençlik yılları bir insanın şekillendiği, benliğinin oluştuğu, öğrendikleri yanında yaşadıkları ile bütün hayatını kuşatan ilk fikirlerinin, ilk kararlarının çekirdeğini oluşturan, hayata, insanlara, dünyaya bakışını belirleyen önemli olay ve yaşantıları barındırır. Hele söz konusu bir şair veya yazarsa bu dönem yaşadıklarını, okuduklarını, öğrendiklerini içselleştirmesi daha derin ve sancılı olmuştur muhakkak. Yetişkinlik dönemindeki etkinlikleri de önemlidir elbet. O nedenle sanatçıların biyografilerinden yola çıkan “yazar odaklı” eleştiriler şairin yaşantısı ve eserleri arasında bağ kurmaya çalışarak yazılan metinlere ışık tutmayı amaçlarlar. Hele yazılan tür şiirse; şair, yaşadığı, gözlediği, öğrendiği her şeyi, benliğinden geçirir ve bir prizma nasıl ışığı içine alıp ondaki görünmeyen renkleri görünür kılıyorsa, şair de hayata dair içselleştirdiği bütün yaşantı ve deneyimleri, bilgi ve öğretileri görünmeyen o renkler gibi görünür kılar ve şiirleştirir. Buradan bakınca; Cemal Süreya’nın , “Şairin yaşamı şiire dahil.” demesi boşuna değildir.
Ben de Aslıhan Tüylüoğlu’nun kitapları üzerine yazdıklarımı paylaşmadan önce biyografik bazı bilgileri, yaptığı söyleşilerden, kendisine zaman zaman sorarak aldığım cevaplardan ve onu tanıdığım dönemlerden yararlanarak sizlerle paylaşacağım. Ne de olsa yaşam, ayak izleri bırakarak geçtiğimiz bir mecradır: Kendini tarot kartlarındaki “Değnek Kraliçesi”ne benzettiği bir şiirinde “Loş bir bahçe içinde evim / Betonunda çocuk ayak izimi bekler / İstesem de sığamam içine / O geçmiş ama gelmemiş düşlerin” diyor Aslıhan Tüylüoğlu da.
Aslıhan Tüylüoğlu, 1972, Aydın doğumlu bir şair. Kendisine sorulduğunda bazen “kısa kesip” Aydınlıyım dese de anne ve babasının memleketlerini de sahiplenir çoğu zaman. Anne tarafı Kars’ın Divriği köyünden Aydın’a yerleşmiştir. Baba tarafı ise Siverek’ten Elazığ’a oradan da Adana’ya yerleşmiştir. Buna yaşadığı, suyunu içtiği şehirleri de katar bazen. O yüzden hemşerisi çıkma ihtimaliniz yüksektir. Bu karmaşadan kurtulmak için “Nerelisin?” sorusuna “Şairin memleketi şiirleridir” deyip işin içinden çıktığı da olur.
Memur bir ailenin çocuğudur. Annesi Hikmet Hanım, Kız Enstitüsü mezunudur. Bir süre Aydın’da PTT’de çalışmıştır. Babası İsmet Karakaya, zorlu bir mesleki yaşantıdan sonra Emniyet Müdürlüğünden emekliye ayrılmıştır. Şu anda Aydın’da yaşamaktalar.
Babasının siyasi görüşü yüzünden sık sık “sürgün” yemesi nedeniyle, çocukluğu ve gençliğinde bir, iki yıl arayla; şehir, okul, öğretmen ve arkadaş, değiştirmek zorunda kalır. İlkokulu, üç şehir, dört okul ve on bir öğretmenle tamamlamış olduğunu belirtir bir söyleşisinde. Bu şehirler sırasıyla Eskişehir, Aydın, Trabzon’dur. Ortaokula da Trabzon’da başlar. Çorum’un Alaca ilçesinde tamamlar. Bütünüyle başlayıp aynı şehirde bitirdiği tek okul lisedir. Üç yıl kaldıkları Çorum’da, Fatih Lisesinden birincilikle mezun olur. Lise yıllarında Edebiyatı sevmesine rağmen, matematikte başarılı olduğu için yolu sayısal bölüm olan mühendislikten geçer. Erciyes Üniversitesi, mühendislik fakültesinin Elektronik bölümünden 1995 yılında mezun olur. Edebiyat ve şiiri çok sevmesinin bir sonucu olsa gerek; sonraki yıllarda şiirle ilgilenirken Anadolu Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü yüksek bir derece ile bitirecektir.
Mühendis olarak çalıştığı işleri yazmakta da fayda var; İlk olarak Erko İnşaatın saha mühendisi olarak Ordu- Giresun Global İhalesinde çalışır. Ordu’da yaşarken okul ve sınıf arkadaşı olan Tanju Tüylüoğlu ile evlenir. Daha sonra İzmir’e taşınarak, Narlıdere Huzur Evi İnşaatında Orbit Elektriğin, şantiye şefi olarak çalışır. İş bitiminde Kablonet Firmasının taşaronu olan Hak-Bel Elektirik’te görev yapar. Sağlık sorunları nedeniyle bir süre çalışma hayatına ara verir. Ama bu boşluk onun şiir alanındaki çalışmalarını hızlandırmasını sağlar. Bir şiirinde “Yazmak yazgımdı.” diyen şair, başka bir şiirinde; “İzmir, yerleşip taşındığım fesleğen kokusu” dediği bu güzel Ege kentine taşındıktan sonra kültür- sanat çevreleri ile bir okur olarak kurduğu ilişkiyi yavaş yavaş yazarak da sürdürmeye başlar.
Şiir sevgisinin oluşmasını bir röportajında şöyle anlatır: “Okula başlamadan önceki dönemlerde başlamış olmalı şiir sevgim. Annem bana bazı çocuk şiirleri, tekerlemeler ezberletirdi. Ben de onları eve gelen misafirlere, akrabalara okumaktan büyük mutluluk duyardım. Şiirin büyülü bir şey olduğunu sezmiş olmalıyım ki okumayı söktüğüm ilk gün eve anneme yazdığım bir şiirle döndüm. Okuma yazma öğrenmekle kafamdan geçenleri kağıda dökme şansım olduğunu görmek beni çok heycanlandırmıştı. Sonra ilkokul, ortaokul ve lisede, babamın önerisiyle, yazıldığı tarih ve yeri not ederek bir tür hatıra defteri gibi tuttuğum şiir defterlerim oldu. Ders kitaplarındaki her şiiri o kadar çok okurdum ki ezberlemiş olurdum ve derste mutlaka seslendirmek için parmağımı öğretmenlerimin gözüne sokardım. Şiir yazma ve okuma heyecanım hâlâ o günlerdeki gibidir. İlkokuldayken okuduğum ilk şiir kitabı Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş”ı olmuştu. Babamın klasiklerden oluşan bir kütüphanesi vardı. Ortaokulda onlara dadandım. O yıllar daha çok roman okuduğumu söyleyebilirim. Yazar ve şairlerin biyografilerinden de çok etkilendiğimi söyleyebilirim o yıllarda, yaşamlarını örnek aldığım çok edebiyatçı oldu bu yüzden. Beni bütünüyle etkileyen tek bir şair söyleyemem. Değişik şairlerin şiirlerinden dağarcığıma aldığım, ezberlediğim ve böylece her yere götürdüğüm şiirler vardı. “Otuz Beş Yaş” “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim”, “Dünyanın Bütün Çiçekleri”, “Kız Çocuğu” gibi bazı şiirler daha ilkokul sıralarında severek ezberlediğim her fırsatta kalabalıklara okuduğum şiirlerden bazıları. Bugün bu liste çok uzun…” (1)
2000’li yıllardan itibaren Şiir ve edebiyat dünyasını yakından görme ve takip etme fırsatı olur. İzmir’deki etkinliklere katılır, edebiyat dergilerini takip eder, şairlerle sohbet imkânı bulur. Veysel Çolak, Özcan Yalım, Hülya Deniz Ünal, M. Mahzun Doğan İzmir şiir çevrelerinden ilk tanıştığı ve şiir üzerine sohbet ettiği şairlerdir. Aynı zamanda Veysel Çolak’ın yönettiği Karşıyaka Belediyesi Şiir Atölyesinin çalışmalarına da katılması, şiiri bir okur olarak takip ederken, yazmak ve yazdıklarını yayımlamak kararı almasıyla ve bundan sonraki okumalarını daha çok şiir üzerine yapmasıyla sonuçlanır.
Böylece, ilk şiiri “Dört Mevsim Umuda” Hayal Dergisinin Mart-Nisan 2004, sayısında yayımlanır. Bundan sonra Şiir ve yazıları, Varlık, Hayâl, Patika, Koridor, Şiiristan, Şiiri Özlüyorum, Dize, Denizsuyukasesi, Andız, Mühür, Kuzgun, Yazılıkaya, Eliz, Alaz, Kurşunkalem, Mavi-Yeşil, Mor Taka, Temren, Zalifre Yazıları, Papirüs, Akköy, Deliler Teknesi, Türk Dili, Me’yus, Asma Köprü(Paris), Silgi, Kadın Harekatı, Aydınlık Kitap Eki gibi çok sayıda dergide yer almaya başlar. Yine son yılarda, dijital dergilerin varlığına ilgisiz kalmayarak, İnternet portal ve dergileri olan, Aksisanat, Eskimiyen ve Peridya’da köşe yazarlığını da sürdürdüğünü belirtelim.
Aslıhan Tüylüoğlu, yaşadığı çağla sorunu olan şairlerden biri olarak, çağa ayak uydurmaya direnmeyi, saçmalıklarla dolu günlük yaşama yönelttiği eleştiriyi, toplumsal ve bireysel olarak teknoloji, hız ve para üçgeninde sıkışmış insanların şaşkınlığını, lirik özne olan “ben” üzerinden yazar şiirlerinde. Bu ben aslında herkestir. Bir söyleşisinde “ Şair herkestir; şair, herkesin ağzıyla konuşur” der bu yüzden.(2) Rimbaud’da “Ben, bir başkasıdır” demek gereği duymuştu.
İlk kitabı “Balkon Yalnızları” (Etki/ Dize Yayınları, 2008), onun için çok önemlidir. “Cemal Süreya’nın dediği gibi ilk kitaplar, bir kumaş topunun ilk metreleri gibidir, şairin yazacağı şiirlerin de habercisidir çünkü. Bu yüzden acele etmez, titizlenir. Bu kitap üzerine yapılan bir söyleşide Balkon yalnızları için “5-6 yıl şiir çalıştıktan sonra bu küçük kitabı çıkarttım işte… İsmiyse sekiz sene önce konmuştu!” der.(3) Balkon Yalnızları, yalın ve ekonomik dizelerle kurulmuştur. Eksiltili bir anlatım hâkimdir. Sözcük tasarrufu ve anlam sanatlarını kullanışı ile şiir bilgisi ve şiir üzerine düşünüldüğü aşikar olan bu şiirlere bakıldığında; şairin poetikasını kurmayı hedeflediği, kendine bir yol haritası çizdiği, daha sonra yazmak istediği şiirlerin gelişeceği damarları ve şiir uçlarını oluşturmuş olduğu görülecektir. Yine bu kitapta kullandığı metaforu şöyle açıklar: “Kendini ifade yolu olarak şiir zor bir yol. Gizemli, uğraştırıcı bir yol. Elbette sonuçta şiir yaşamdan, şairden çıktığı için bir ifade aracı ama kulağını ters taraftan göstermek gibi bir şey! Balkon Yalnızları ki çocukluğumdan beri her görüntüyü saatlerce biriktirdiğim ve düşündüğüm hatta okuduğum bir yer olan o balkonlar, elbette benim hayatımdan çıktı. Sanırım geçmişi parçalamak yerine bu balkon manzaralarını tamamlamaya çalıştım. Bazen mezarlığa baktım, bazen söğüt ağaçlarına, güneşli günlerde korkuluklardan sarkıp durdum, gene sarkarak ıslandım. ‘Ah Kavaklar’ la ‘Öndeyişlerle, yazılmış bütün şiirlerle içimden mırıldandığım balkonlar… Şimdiki balkonum belki de en uzun manzarayı belleğimde tutacak – bir dut ağacı ve üç sokak birden – terk ettiğim ama yalnızlığını sakladığım bütün balkonlar için…” (4) Balkon Yalnızları şiirini “Olamasa Evlerin balkonları / yalnız olduğumuz anlaşılmayacak.” (5) diye bitirir. Yalnızlık sorununu, insanın mutlu olabileceği, kendini ifade edebileceği, birikimini paylaşabileceği, öğrenip öğretebileceği bir ortam bulamamasının kendi ikliminde, kendi habitatında yetişmeyen bir çiçeğin yalnızlığına koşut tutarak: “Uzaklarda açan çiçek bilir bunu / Yalnızlık bir iklim sorunu” (6)der.
Yine A. Kadir Bilgin’in yaptığı söyleşide ikinci kitabının adını kor bir bakıma: “Her şair bir ırmak olmak zorunda, yatağını bulmak, yapmak ve denize dökülmek ama ben dağa doğru tırmanan bir ırmak olmak istiyorum. Kaynağıma deniz suyunu taşımak…” İkinci kitabı “Yokuş Çıkan Su” ( Etki Dize Yayınları, 2011) kaynağını arayan bir şairin kendi şiir köklerine ve kendi ustalarına yolladığı selamlarla yüklüdür bu yüzden. Geleneği özümsemeden şair olunamayacağını, eski şiirleri ve ustaları bilmeden yeni bir şiir kurulamayacağını düşünürsek Aslıhan Tüylüoğlu da, usta şair Behçet Necatigil’in “Şiir geçmişe atıflarla ilerler.” sözünden yola çıkarak zengin edebi geçmişimizi göz ardı etmeden yazmaya, “kaynağına deniz suyu taşımaya” devam eder. “Yokuş Çıkan Su” ile 2012 Homeros Edebiyat Ödülleri, Metin Eloğlu, Şiir Ödülünü alır.
“Yokuş Çıkan Su” dingin bir dünyanın bilgece gözlenmesidir. Çünkü bu şiirlerin çoğu, kalabalık kentlerden uzakta, şirin bir Akdeniz kasabası olan Fethiye’de yazılmıştır. Şairin dünyasında özel bir yeri olan çiçekler bu kitapta başroldedir. Aslıhan Tüylüoğlu, çiçekleri ve bitkileri sevmiş ve biriktirmiştir çocukluğundan beri, hangi çiçeği sorsanız ismini söyleyebilir veya ismini bilmediği bir çiçeğin, ağacın peşine yıllarca düşebilir. Bir konuşmamızda aslında küçükken botanik bilimi okumayı istediğini, hiç keşfedilmemiş çiçekler, bitkiler keşfetmek istediğini ve Trabzon’da Gülhane Parkındaki kütüphaneye gidip bitkileri tanıtan resimli kitaplar okuduğunu belirtmişti. Çiçekler bazı yaşantıları karşılayıp sembolleşirler onda. Bütün kitaplarında imgelere açılırlar. Bazen bir insanı, bir anıyı, bir yaşantıyı çiçek adıyla karşıladığı da olur. Çiçeklerin toplumsal sembollerini de göz ardı etmez. Bu kitabın çıkışından bir yıl sonra 2012 yılında Mühür dergisinin yaptığı bir soruşturmada şiirlerini yazarken “Sözcükler, ekler, sözdizimi üzerine düşünüyorum. Eksiltmeli bir dili tercih ediyorum daha çok.” diyor, Aynı soruşturmada en çok kullandığı sözcükleri ve bunun nedenini şöyle açıklıyor: “En çok “sözcük” sözcüğünü kullanıyorum sanırım. Bunun nedeni sözcüklerin anlam gücüne hayran olmam, sonra bilinen her sözcüğün insanın yaşamını zenginleştirdiğine inanmam. Sözcüklerimiz kadarız. Sözcükleri seviyorum ve üstlerine titriyorum. Sonra “çiçek” ve “çiçek isimlerini” kullanıyorum. Onların yaşantımda her zaman çok önemli bir yeri olmuştur. Her biri bir yaşantıyı karşılar, bir anlama karşılık gelirler. Ben bu sözcükleri insana dair özellikleri anlatmada ve açıklamakta kullanıyorum. Sözcük ve çiçek birbirine denk şeyler bende, her ikisi de güzeli, iyiyi, olması gerekeni imliyor.”
“Yokuş Çıkan Su”da gerçek çiçek adlarından farklı olarak; Yas Çiçekleri, Kısmet Çiçekleri, Delilik Çiçekleri, Lise Çiçekleri gibi adlar verdiği çiçekler tanımlar. Bu kitapta da dizeler sözcük bakımından ekonomiktir. Yine dizeler bağımsız da ele alınıp anlamlandırılabilir. Örneğin kitabın ilk şiiri “Mayıs Çiçekleri’nde duygu, düşünce ve gözlemlerin birim olarak dizelerle karşılandığını, şiirin bölümlerinin ayrı ayrı da birçok anlama açıldığını kolayca görebilmekteyiz. Sözünü ettiğimiz şiirden dizeleri kopararak alıntı yapalım:
“Herkes kendisinden az / Başkasından çok”
“Aynı tas da hamam yıkılmış / Onlardaki şaşkınlık bundan / Savrulan yerlerinde küf tadı”
“Bir aşk bir yenilgiyi kurtarır / Bir ip bir uçurumu” (7)
Aslıhan Tüylüoğlu, bir yandan da düzyazı çalışmalarına devam eder. Özellikle şiir incelemek onun için şiir kadar sevdiği bir alandır. Yazdığı incelemelerden bazılarıyla şu ödülleri alır. “Homeros 2013, Bir Şiiri İnceleme Yarışmasında “Behçet Necatigil’in Manifestosu Bir Şiir: Panik” adlı incelemesi ile ikincilik; 2013, Behzat Ay Yazın Ödülü, Şiir İncelemesi Yarışmasında Salah Birsel’in “Meyhane” ve Cemal Süreya’nın “Tabanca” şiirlerini inceleyen yazsıyla birincilik; Cemal Süreya’yı incelediği yazısıyla Arkadaş Zekai Özger Şiir ödülü, 2013; Bir Şiiri İnceleme ödülünde mansiyon aldı. 2014, Homeros Ödülleri Bir Şairle Söyleşi Birincilik ödülünü, Hayati Baki ile gerçekleştirdiği söyleşi ile kazandı! Bu yazıları, Varlık, Şiiri Özlüyorum gibi dergilerin yaptığı dosyalarda ve diğer kazananlarla birlikte basılan ortak kitaplarda yayımlandı.
2013 yılında bir başka şiir kitabı “Bir Kadın Masalı” (Etki/Dize) basılır. Şiirlere ve şiirlerin yapılarına bakarsak bu kitabın bir geçiş kitabı olduğunu, şairin sonraki kitaplarına okuru hazırladığını söyleyebiliriz. Onur Akyıl, bu kitap için yaptığı incelemesinde: “Aslıhan Tüylüoğlu, dünyayı zaman ve yalnızlık ekseninde okumayı tercih eden ve bunu ‘dize’nin işlevleri bakımından oldukça başarılı bir biçimde gerçekleştiren bir şair.” derken; kitabın” okurundan oldukça fazla emek talep eden” bir kitap olduğunun altını çizer. Sonuç bölümünü ise şöyle bitirir: “Aslıhan Tüylüoğlu şiiri gücünü gün geçtikte arttıran bir şiir; çünkü dünyayı hem görüyor hem de hissedebiliyor; bu yüzden boşluksuz, dopdolu. Ve elbette, son bir sesleniş şairden: ‘Kalbim, güzel kanatları için / öldürülmüş kelebek”.(8)
2015 yılında gelen “Kuşların Akşamı” (Etki/ Dize), şairin hem bireysel hem toplumsal yaşantımızı gözlemlediği etkili şiirlerden oluşan bir kitap. 2013- 2015 yılları arasında yazılan bu şiirlerde ülkemizin içinde bulunduğu durum olduğu gibi şiirlere yansır. Gezi olayları, tekrarlanan seçimler, patlayan bombalar, ölen gençlerimiz, ülkenin yaşadığı kaos şiirlere de kaotik bir iklim getirir. Bu kaotik iklim, yaşantımızda her geçen gün artan hem söz ve hem eylem olarak hem bireye, hem de topluma uygulanan şiddetin, şair tarafından dile yansıtılmasını getirir. “Son Çocuklar, Bir Karaltı, Kanlı Beyaz Güvercin, Dokuz Sekizlik Ölüm, Güvercinlik, Mart Düşünceleri, Haziran Düşünceleri, Temmuz Düşünceleri” isimli şiirlere bu açıdan bakılabilir.
Şairin beşinci kitabı, “Gölge, Günah ve Kedi”, dosya olarak Karşıyaka Belediyesi, Attila İlhan Şiir ödünü aldığı için Belediyenin Kültür Yayınlarından çıkar. Vedat Araz’ın ödüllere ilişkin bir sorusuna şu cevabı verir: “Ödül, şairin şiire duyduğu saygının, gösterdiği emeğin, harcadığı zamanın görünür kılınması sadece. Bence şairin motivasyonunu arttırıyor ama şiire olan sorumluluğunu da.”
2019 yılında Ülkü Tamer Şiiri “Gole Giden Panter” adlı incelemesini, daha sonra “tek şiir incelemelerini topladığı “Her Şiir Bir Tabanca” (2020) yayımlanır. Bu arada ortak kitaplar da gelmeye devam eder. Veysel Çolak ile birlikte, Yenibütüncü Şiirin Manifestosu, Yazılar- Karşı Yazılar (2020), Usta Şairlerin Poetikaları Üzerine Söyleşiler, yine Veysel Çolak ve Hatice Eğilmez Kaya ile birlikte, Kentin Şiir Kıyısı, (2021) kitapları ardı ardına yayımlanır.
Aslıhan Tüylüoğlu’nun son kitabı “Günlerle Bozmak” (Yıldız Tozu, 2021), 2017 ve 2019 yılları arasında yazdığı ve yayımladığı şiirlerden oluşuyor. Dilin iyice kaosa sürüklendiği, ses ve ritmin parçalandığı, yapının zorlandığı bu şiirleri ve bu kitap için 30 Nisan 2022’de Çarşı Kültür Merkezinde, yapılan etkinlikte: “Son yıllarda hayatın bize uyguladığı şiddeti ben de sözcüklere ve dizelere uyguladım. Sert şiirlerden oluşuyor bu kitap” şeklinde yorumlar. Bu kitap ile “Konuştuklarını susmak, sustuklarını konuşmak zorunda kalan” bireyin trajik dünyasını, yer yer ironik ve alaycı, gerektiğinde şairin kendisi ile de dalga geçtiği, acı yüklü bir duyarlılıkla, bu sefer sözcükleri hoyratça kullanarak dışa vuruyor. Dile uyguladığı şiddet, dilin dışına çıkarak kurduğu cümleler ve türettiği kelimelerde belirgin. Örneğin, vermek istediği anlamı karşılamak için “Yokmuşlamak” gibi dil bilgisi kurallarına aykırı sözcükler türetiyor. Son iki kitabında ilk kitaplarının aksine daha uzun ve dizeye sığmayan birer bölüm veya birimde tamamlanan şiir cümleleri kullanırken noktalama kuralları, özellikle virgüllerden bağımsızlaşarak duraksamadan, yaşamın hızına koşut bir sese, anlamsal olarak da yer yer protest şiirlere varıyor. Çözümsüz ve uyumsuzu estetize etme çabası ağır basan bu şiirlerde, dile uygulanan şiddeti arttırırken dizelere meydan okuyor ve daha uzun, soluk almadan okunacak, yüksek tonda şiirlerle gündelik yaşamın hızını, saçmalığını, sokakları, durmadan değişen gündemi yakalamak ve kaybettiğimiz şeylerin envanterini çıkartmak kaygısı ağır basıyor. İlk kitaplarında, şiir dilini, sanatını, yapı, biçim ve biçem gibi şiire içkin özellikleri bildiğini kanıtlarken son kitabı ve şimdilerde yayımlanan şiirlerinde tüm bildiklerini unutarak, gereksindiği özgürlüğe sahip olarak şiirini geliştirdiği söylenebilir. Yine de ilk kitaplarından beri önemsediği içtenlikle, insan yüreğine sevgi dolu ve yumuşak dizeleriyle dokunmaktan da geri durmuyor hâlâ dizeleri.
Aslıhan Tüylüoğlu 2008 yılından içinde bulunduğumuz 2022 yılına değin, gönüllü olarak, şiir atölyesinin ayda bir yaptığı halka açık etkinliklerde, her ay ustaların anıldığı programları sundu. Ele alınan her şairi; biyografileri, yazdıkları ve şairlerin hakkında yazılanlar açısından derinlemesine okuyup kendi fikirlerini de belirterek pek çok sunum metni yazdı. Bu çalışmalarını “Ustalara olan borcunun bir kısmını ödemek, atölyeye de küçük bir katkı yapmak” olarak gördü.
Aslıhan Tüylüoğlu’nun yaklaşık yirmi yıllık verimine şöyle bir göz atıp biyografisine katkı sunarak hazırladığım bu yazıyı şairin dizeleri ile bitiriyorum:
“Anladım iyiliği gösteren aynası kırıldı tanrının
Ne yapsak yapışmaz, o kadına bir taş da siz attınız” (9)
(1) İlkses Gazetesi, Kültür Sanat Sayfası, 01.12.2020. Söyleşiyi gerçekleştiren Vedat Araz.
(2) Hayal Dergisi, Temmuz- Ağustos- Eylül 2016, Söyleşiyi gerçekleştiren Veysel Çolak
(3) Andız Dergisi, Ocak 2009, 14. Sayı, Söyleşiyi gerçekleştiren, A.Kadir Bilgin
(4) Andız Dergisi, Ocak 2009, 14. Sayı, Söyleşiyi gerçekleştiren, A.Kadir Bilgin
(5) Balkon Yalnızları, Aslıhan Tüylüoğlu Etki/ Dize, s.9
(6) Balkon Yalnızları, Aslıhan Tüylüoğlu Etki/ Dize, 2008 s.11
(7)Yokuş Çıkan Su, Aslıhan Tüylüoğlu Etki/Dize, 2011, s 7
(8) Onur Akyıl, “Uzak Ara Kendisi” Birgün Gazetesi Kitap Eki, 25 Mayıs 2013.127.Sayı
(9)Kuşların Akşamı, Aslıhan Tüylüoğlu 2015, Etki/Dize s.30