‘ŞAİRLER KAHVEHANESİ’NDE BİR ‘VAKANÜVİS’: TAHİR ABACI / Yalçın Duman
75’li yıllarda üniversitede edebiyat okuyan bizim kuşağın, ilgiyle okuduğu eleştirmenler vardı. Bunlar; Rauf Mutluay, Fethi Naci, Asım Bezirci gibi kendini kanıtlamış karizmatik isimlerdi. Bu eleştirmenlerin, öğrenmekte olduğumuz şair ve yazarlarla ilgili düşüncelerini çok merak ederdik.
Türk edebiyatında eleştirmen kıtlığı her dönemde olmuştur. Şimdilerde Tahir Abacı, bu alanı dolduran çok önemli bir isim oldu. (her ne kadar kendisi mütevaziliği nedeniyle kabul etmese de) Eleştirel değerlendirmede, şeytanın ayrıntılarda gizli olduğu söylenir. Tahir Abacı, detayları yakalamada çok mahir bir eleştirmen olduğunu uzun zamandan beri kanıtladı. İdeolojik, sanatsal, felsefi, tarihsel, hatta magazinsel incelikleri yakalama ve ifade etme becerisi gerçekten çok yüksek. Abacı’nın, 2018’de İkaros Yayınları’ndan çıkan inceleme/araştırma türündeki yapıtı, ‘Şairler Kahvehanesi’ni okumuşsanız, ne dediğimi anlarsınız.
Osmanlı’dan, günümüz Türkiye’sine uzanan süreçte, ‘kahvehane’ kavramının toplumumuzun sosyal ve kültürel gelişim sürecindeki mekansal özelliği, kitaplar dolusu çalışmaya sığmayacak kadar geniş ve kapsamlıdır.
Ancak Tahir Abacı’nın ‘kahvehanesi’, sanal bir mekandır ve burada; Türk Edebiyatının çok bildik, belleklerde yer etmiş ve bugün artık yaşamayan şairlerinin, sadece ‘tuhaf’, ilginç ve garip hikayelerini değil, bundan çok daha fazlasını bulacağınız, ‘düşsel’ bir meyhane atmosferini yaşayabilirsiniz. Bu sanal kahvehanenin şairleri, bugün ölmüş olsalar da belleğimizde capcanlı, yaşayan, renkli ve insani bir düşsel mekan izlenimi bırakıyorlar.
Şairler Kahvehanesi’nde; bölümler halinde, sayıları yaklaşık elli civarında olan şairimizin sadece yaşamlarındaki ‘tuhaflıklar’ anlatılıyor diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Kitaptaki bölümleri okudukça, şiirimizin bu onlarca renkli simâsı, sizin belleğinizde oluşturduğunuz sanal kahvehanede; şakalaşıyor, konuşuyor, şiirler okuyor ve sanki Tahir Abacı’da ortalarına oturmuş bir vakanüvis gibi onları yazıyor.
Bu inceleme/araştırma kitabı, günümüz edebiyatında en çok konuşulan ‘türler arası geçiş’ konusunda da oldukça iddialı bir örnekleme sunuyor. Abacı, kaleme aldığı şairlerden, tanıştığı veya tanıma fırsatı bulduklarıyla arasında geçen edebi, siyası, insani konuşmaları ve ilişkileri anı diliyle ortaya koyuyor. Yani bu kitapta, edebiyatın anı türünün özelliklerini görmek mümkün. Örneğin; Enver Gökçe, Ahmed Arif, Arkadaş Zekai Özger ve Enver Ercan bölümleri, bunlardan bazıları.
Her şeyden önemlisi bu yapıt; bir yanıyla da ‘edebiyat tarihi’ kapsamında değerlendirilebilir. Çünkü; şairlerin yaşamlarındaki tuhaf ve ilginç sayabileceğimiz, çoğunlukla bizim bilmediğimiz ayrıntıları da dile getiriyor ki bu bir bakıma edebiyat tarihi çalışmasıdır. Ben de zaten bu yazımın başlığında kullandığım ‘vakanüvis’ sözcüğünü, bilerek seçtim.
Bu kitapta, edebiyatın deneme türünün özelliklerini fazlasıyla bulabilirsiniz. Benim de en sevdiğim edebiyat türü, ‘deneme’dir. Abacı, şairlerle ilgili düşüncelerini özgürce ve kendince dile getirirken, deneme türünün tadını da damağınızda bırakıyor. Sadece bu kadarla da kalmıyor; denemeyi, eleştiri türünün özellikleri içinde aktarıyor. Şairlerle ilgili ayrıntılarda eleştirel bir değerlendirme de göze çarpıyor. Kitap bu yönüyle, aynı zamanda ‘eleştiri’ türünden de izler taşıyor. Bunu söyleyince, denemeyi eleştiri, eleştiriyi deneme tadında kaleme alan yazarımız, Vedat Günyol aklıma geldi.
Kitaptan, örnek pasaj vermek istemedim; isteyen kitabı alır okur. Ancak yazımı, başlangıç bölümünden birkaç cümleyle bitiriyorum. “Kitapta anlatılan şairlerin bir bölümünü yakından tanıdım, kimileriyle dostluk ettim. Dostluk ettiklerim arasında, Enver Gökçe gibi, Arkadaş Z. Özger gibi, ‘hikayeleri’ bana acı verenler de oldu. Kitabın Enver Ercan ile ilgili en son yazısı ise, ayrı bir acı ve burukluk yarattı bende. ………..”
Abacı, çok çalışkan ve çok üretken bir yazar; keşke Tahir Abacı’ları çoğaltabilsek.
Yalçın Duman