Ses Ver
“Sahnenin ünlü aktörlerinden Hamlet ne de güzel özetliyor bu hâli, “Olmak ya da
olmamak, işte bütün mesele bu!”.. O zaman ne gam ey insan! Sana düşen olmak ya da
olmamak arasında bir seçim yapmak. Bu dünya sahnesinde gah ağlayıp gah güle gidedururken
nerede duracağın, nerede kalacağın işte karar, işte irade sana ait.”
İsmail Zorba
Sözler âşıkların, şairlerin, ariflerin hakkı olsa gerek. Biz bu dünya sahnesinde ne derece hakkıyla oynayabildik insan adlı oyunumuzu. Sadece insanaydı oyunun bütün düzendi. Sahnenin bir yüzü ağlıyordu kaderine, bir yüzü gülüyordu. Ademoğullarıyız ya. Hepimiz aynı insandan olmayız, olma hâlindeyiz. Dünya denilen sahne de insanın olmadan olmaya hâlleri üzerine kurulu. Ademoğlu dedik ya. Oğul kökünde erlik, dişilik olma hâli de yok. Ayırmayalım sözde insanı hemen. İnsan paydasında devam edelim.
Adem aleyhisselam dünyadan elini eteğini çekip de ahiret âlemine çekilince bir zaman sonra peşi sıra gelen evlatlarının hâli nicedir, diye merak edip bakmaya gittiğinde dünya sahnesinde sınıfta kalanlar karanlıkta azap içerisinde inlemekte, aynı sahneden sınıfı geçenler ise billûr bir aydınlıkta huzur içerisinde imişler. Adem aleyhisselam karanlık tarafta kalan evlatlarına bakar bakar ağlar, aydınlık taraftaki
evlatlarına bakar mutlu olur, gülümsermiş. İnsanın dünya sahnesindeki hikâyesinde olma hâli, ağlamak ile gülmek arasında bir yerde kalıyor o zaman.
Sahnenin ünlü aktörlerinden Hamlet ne de güzel özetliyor bu hâli, “Olmak yada olmamak, işte bütün mesele bu!”.. O zaman ne gam ey insan! Sana düşen olmak ya da olmamak arasında bir seçim yapmak. Bu dünya sahnesinde gah ağlayıp gah güle gidedururken nerede duracağın, nerede kalacağın işte karar, işte irade sana ait. Çünkü sahnede aklını kullanmak sadece sana bahşedilmiş. Ama iş bu kadar basit değil. Dünya sahnesinde olmak için her türlü engeli aşmak için irade göstermek gerek. Benliğin yazdığı senaryoya müdahele etmek gerek. Benlikle
savaşmak gerek. Bu yüzden âşıklara, şairlere, ariflere söz hakkı vermek gerek. Olmak için benden ötesini dinlemek gerek. Benden ötesini hissetmek için yaşamak gerek, yaşatmak gerek.
Hâl dilince hâlimize bakmak gerek. Bu dünyanın faniliğinde insanı görüp insanın bir nefeslik hayatına şaşmak gerek. Âşık Veysel gibi şaşmak gerek. Dünya sahnesinin usta nefesi Veysel bakın ne diyor?
“Şaşar Veysel işbu hâle
Gâh ağlaya gâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece”
Şaşıramadığımız için bu hâl karşısında hayret içerisinde kalıyoruz ya. Mânâya ve hakikate kendimizi teslim edemiyoruz. Hâlin tefsiri aslında hâli anlamanın ötesinde hâl üzere olmaktan geçiyor. Bu dünya sahnesinde eğer sadece seyirciysek ki seyir hâline bile
varamadan bize yazılmış rolün figüranıymışçasına hâlden hâle geçmeden üzerinden geçip gidiyoruz. Zaman karşısında her türlü hâl kayıp gidiyor elimizden. Farkına bile varamıyoruz dünya sahnesinde zamanımızın. Gâhi ağlaya gâhi güle; ne ağlama hâline ne gülme hâline eremeden
biz eriyip gidiyoruz. Kötülüğün, fenalığın, şerrin bizi kayıtsız bırakan her türlü çaresizlik hâli bizim kaybedişimiz hâlden uzaklaşmamız mânâsına geliyor.
Oysa iyilik, doğruluk, hayır diye isimlendirdiğimiz hâller bizi olmaktan olmaya götürüyor. Bizi insan olarak şekillendiriyor, karakter veriyor. Dünya sahnesinde bir yerde nişanımız kalıyor. Seyir hâlinde aşırıyoruz zamanı. Sahnede rolümüzün hakikatine eriyoruz. Işığın
şavkına biz de pervane oluyoruz. Söz hakkını âşıklara, şairlere, ariflere veriyoruz.
Mehmet Âkif bu sahnedeki mânâyı bestelenen bir şiirinin sözlerinde ne de güzel ifade ediyor:
“Bütün eşya Hüdâ’yı zikreden bir sırrı hikmettir
Kemanın bî-güman Allahü Ekber’den ibarettir.”
Dünya sahnesinde kandığımız, büyüsüne kapıldığımız, insan olmanın hakikatinde seyre dalıp uzaklaştığımız an işte dünyanın eşya, madde hâline kandığımız andır. Ve benlik hâli buna sahip olma telaşındayken kaybetmeye mahkumdur. Oysa Âkif’in dediği gibi bütün eşya, bütün dünya zerre zerre aslolanı, Yaradan’ı zikretmektir. Hâlin özü, âşıkın sözü bu hikmette saklıdır. Ve devam ediyor Âkif, bir usta
kemancının sazından çıkan nağmelerde Allah’ın birliğini zikrettiğinden habersizdir. Habersiz olma hâli insanın dünya sahnesindeki hayret içerisinde kaldığı hâlidir.
Bir söz hakkını da Şeyh Galib’e verelim insan olma hâlimizin özüne onun sözüyle noktayı koyalım:
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
Ey insan, kendine dikkatlice bak, âlemin özü sensin. Değil mi dostlar bir kere özümüze bakabilsek, özümüzdeki insana ait güzelliklerin farkına varabilsek olmak ya da olmamak arasında seçimimizi ne yönde yapacağımızı şuur hâlinde doğru karara ereceğimizi biliyorum.
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü anılırken dünya sahnesinde insan diye düşündüğümde aklıma bu hâller geldi dostlar. Bu yüzden asıl sahnedeki anı fark etmek için tiyatro sahnesi bizler için çok kıymetli. Tiyatro hâlimizi anlama mekanı, hâli fark etme sanatı. İyi ki varsın tiyatro!
İsmail Zorba
Fotoğraf: Yücel Uysal