ŞEYHİ’NİN HARNAME’SİNDEN BUGÜNE
UMUT ÖZKAN
Edebiyat eserlerinin yüzüncü yılı hep görkemli kutlanır. Yazarı, eseri bir kez daha hatırlarız. Bu yıl Şeyhi’nin ünlü eseri Harname (Eşekname)’nin yazılışınının 600. yılını kutluyoruz. 15. yüzyılda mesnevi tarzında yazılan eser, türünün tüm özelliklerini taşır. Edebiyat fakültesinde hocamız, bunu anlatırken tüm beyitlerini tek tek okumuştu. Harname aklıma geldikçe Cem Karaca’nın gür sesiyle “İşçisin sen, işçi kal.” dizeleri aklıma gelir. Bazen de “O, kim bilir kimin nesi, sen Yahya kâhya.” nakaratını dinlerim.
Harname, La Fontaine’nin fabllarının 15. yüzyıl uyarlamasıdır. Kahramanı, hayvanlar aleminden bir çilekeş, dost eşektir. Sonunda okuyucuya ve tüm insanlığa bir ders vardır, Aziz Nesin’in dizeleriyle “Hayvanoğlu hayvan! İnsan oll insan! uyarısıyla unutulmayan bir ders alırız. Alacağımızı hemen alırız. Bektaşi fıkralarından daha çabuk… Yarına kalmıyor. Bunda boş yok.
Sınıfsal farklılıkların alfabesini yazanlar iŞeyhi’nin Harname’sinde ortaya çıkıyor. Kaderi aklın ve bilimin sürekli önüne koyanları Harname’de de görürüz. Kader tanımı tüm gerçekliğiyle gözümüzün önünde tartışılır . Harname’de kader, yaşam gerçekliğiyle çelişiyor. Bu yüzyıldan 600 yıl önce yazılan, Şeyhi’nin unutulmaz eseri Harname, 126 beyitten oluşur., 21. yüzyılda hepimize unutulmaz dersler veriyor. İnsanda empati kavramını ortaya çıkarıyor. Klasik mesnevi tarzı ön bölümleri geçtikten sonra hikâyenin anlatıldığı, hicvin daha yoğun bölümleri hepimizi beyitlere bağlıyor.
Harname’den bugüne değişen ne var? Eserin kahramanları gerçekte hayvan değil, insandır. Tüm dersler ve öğütler sonuçta insanadır; anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az, misali. Divan edebiyatımızın başucu eseri Harname’den modern edebiyatın fablına gidin, değişen bir şey yok. Toplumlar aydınlanmış, çağdaş toplumları La Fontaine’den alacağını hemen almıştır. Doğu toplumlarında Şeyhi’nin Harname’sinden alacağı dersten aydınlanmanın kırıntısı yoktur. Harname’nin ardından aynı içerikte kaç masal, şiir, tiyatro yazılmıştır… Harname adlı mesnevide sınıfsal tahlil var. Bir insan ya da eşek aynı kategoride değerlendiriliyor, empati kavramı aklımıza düşüyor. Bu sınıfsal bakış herkesin anlayacağı seviyede. Anadolu’da derler ki “Atlı ata biniyormuş, tosbağa ben de binecem, diyormuş. Sen tosbağasın, yok, ben de binecem.” Herkes yaratılışta eşit mi doğuyor ki yaşamada eşek öküz olsun?
Şeyhi; benzetmesiyle, mizahi betimlemeleriyle her beytinde yaşama ışık tutuyor. Aslında bugüne uydurursak “Muhalif olma sakın, muhalif olursan başına neler neler gelir?” diyor. “Harname’de eşeğin kulağını, kuyruğunu kestiler, sana neler neler yaparlar? Sen sen ol, boynuz falan olma, kulağı geçme.” Aklıma şair Eşref geldi. Yüzyılın ozanı Nazım geldi. İlhan Selçuk geldi. Enver Gökçe, Ahmet Arif geldi. . Aslında 15. yüzyılın ilk muhaliflerinden biri de Harname’nin kahramanı eşekti. Harname’de 126 beytin hikâyesini oluşturan eşek eşitlik, hak, adalet kavramlarını tartışmaya açmak istedi; kulaktan, kuyruktan oldu. Ondan sonra bu kavramları kutsamak isteyen, kişileştirmek isteyenlerin başına neler geldi, saymakla bitmez.
Biz bu yıl Şeyhi’nin Harname’sinin yazılışının 600. yılının içindeyiz. Yük altında ezilen zayıf bir eşeğin etrafa baktığında başka bir dünyanın varlığından haberdar olduğu görülür. Bunu da bir öküzle kıyaslayarak yapar, emekte önceliği değerlendirir. Anadolu’nun bugünü aydınlatan, imbikten süzülüp bugüne gelen bir sözü vardır: Emek emek olsaydı kara öküze bıçak olmazdı. Bu anlatımların hepsi insanadır. Harname’den bugüne yüzyılın muhalifleri neler neler çektiler? Şeyhi’nin Harname’siyle birlikte muhalif olmanın zor zanaat olduğunu bir kez daha anladım. Eser, divan edebiyatımızın baş yapıtlarındandır. Aslında fabl türü bir mesnevi de diyebiliriz.
İnsanoğluna büyük dersler veren eser, bugünü aydınlatıyor. Bir eşeğin öküzün haklarını elde etmek için verdiği mücadele sonucunda başına gelenler 126 beytin içinde tek tek anlatılıyor. Hak, adalet, emek arayışı Harname’den beri var. Bu kavramlar Şeyhi’nin Harname’sinden önce de vardı, sonra da. Bu, aslında “muhalif” kavramıydı. Yaşamda her şeyi kabul etmeyen, sorgulayan insandı. Adem’le Havva’dan beri vardı. Bunun adına erdem de, vicdan de, namus de, ideoloji de… Gönlünden ne geçiyorsa onu diyebilirsin. Enver Gökçe’den Dağlarca’ya, İlhan Selçuk’tan Yaşar Kemal’e muhalifler neler çekti ? Melih Cevdet’in “Bir çift güvercin havalansa/Yanık yanık koksa karanfil/Adınız geliyor aklıma” dizeleri hangimizi duygulandırmaz? Yüzyılın ilk muhaliflerini sembolize eder bu dizeler.
Harname’nin dizelerinde ilgimi çeken, ana düşüncenin bir eşek üzerinden sembolize edilerek bugüne gelen anlayış olan “muhalifi yok etme ve sindirme”dir. Hani şair diyor ya “Hava bedava/,su bedava ,kelle fiyatına hürriyet.” İşte, muhalifin bir adı da hürriyeti sorgulayan insanın adıdır. Amin Maoulof kendini; yaşamı ve toplumu yönetimi de içine alarak sorgulayan insan olarak görüyor. Nazım Hikmet ise yaşam içindeki her eksikliği ve yanlışlığı, haklı olarak muhalif kimliğiyle birleştiriyor. Şiirlerinde bu, gün gibi ortaya çıkar. Aslında Şeyhi’nin Harname’sinde yaşamdan örnekler görürüz. Emek adaletsizliğini, hak arama adaletsizliğini, eşitsizliğin her türlüsünü görürüz. Bunu sorguladığımız zaman “kader” deyip bırakırız. Doğu toplumlarının genel davranış şekli karşımıza çıkıverir. Bunun karşısında Batı toplumlarının, çağdaş dünyanın edebiyat ve demokrasi kavramları gözümüzün önüne gelir, ete kemiğe bürünür. Bu güzel ülkenin Sansaryan Hanları, Ziverbeyleri kimler için oluşturuldu? Kimler işkence ve eziyet gördü? Tabii ki muhalifler. Şeyhi’nin Harname’sine baktığımızda Dreyfuslar görürüz. Kafka’nın çektiği “Ceza” gözümüzün önüne gelir hemen. Uğur Mumcu’nun deyimiyle kırkların cadı kazanı her gün kaynıyor, kazana ateş verenler hep aynı tipler. Kazanın içinde kaynayanlar genellikle muhalif edebiyatçı, yazar, çizer kuşağı olmuştur. Bu, Şeyhi’nin Harname’sinden bugüne böyle olmuştur.
Şeyhi’nin ölümsüz eseri Harname 600 yaşında. Nice nice yılları olsun.