ŞİİR… HEP ŞİİR: VEYSEL ÇOLAK
İnsan bazen en çok çalıştığı, tanıdığı bir şairi anlatmakta zorlanabiliyor. Hele şiire ve şiir sanatına 50 yıldır emek veren, durmadan, bıkmadan şiire fanatik bir tutkuyla bağlanan, onu yaşam biçimine dönüştüren; etine, iliğine, kemiğine, kanına kadar şiirle dolu bir insandan Veysel Çolak’tan söz edilecekse…
Yapıt verimine bakıldığında, 1978’ de yayımlanan Terin Yaktığı Yaradan kitabından bugüne 21 şiir kitabına imza atmış bir şair Veysel Çolak. Tabi bunlarla da kalmıyor onun üretkenliği. 14 inceleme ve eleştiri kitabının yanında 9 şiir yıllığı, 5 derleme, 3 deneme , 1 roman ve 1 çocuk kitabı olmak üzere toplam 54 kitabıyla 78 yılından bu yana en çok eser üreten bir şair gerçeği var karşımızda. Bütün bunların sonucunda şiir sanatına yaptığı katkılarının karşılığı olarak alınan 17 ödülü de unutmamak gerek. Buradan bakıldığında son derece çalışkan, üretken, verimli bir şair kimliğiyle de Türk şiirinde kendine has bir yer açıyor Veysel Çolak.
Yetmişli yıllardan itibaren şiir yolculuğuna çıkan Veysel Çolak’ın ilk şiiri “Bir Toprak Adamı” Attila İlhan’ın sanat sayfasını yönettiği Demokrat İzmir gazetesinde yayımlanmıştı. (1972).
Bir Toprak Adamı*
gözleri anadolu toprağınca / anlamlı / ve gözlerinde öğrenme / tutkusu bu bendeki / depreşen / güpegündüz dikilir direnişi / en güç yokuşunda yüreğin // -bütün şiirlerimi yürüttüğüm / gün bitimi ben / karanlıkta düşünmektenyorgun / yüreğim yalazdan / karanlıkta düşünmekten / yorgun yüreğim firar ……… // arka sokak türkülerini / ekledim yüreğim yağmur / yüreğim sulusepken / yüreğim dolu- // urbalarında ter ve toprak / kokusu / bir toprak adamı / büyütülmemiş / bir toprak adamı çocuk / kalmış / dikiliyor umut / dinliyor / türküsünün yalnızlığını // yaşamak / ödüllenir diye / günler adına / bir savaş kaçağının gözüyle / yaşamak / ve çıkagelir tarladan / kördüğüm elleri / -ve ben istiyorum yükseğe / alçalsın ellerim / – tutup bir ucundan yeryüzünü / salt öfkesini getirmekte / özgürlük // bir çağın kanayan / türküleriyle / bir toprak adamı / dikiliyor güpegüçlü dikiliyor / bitmişliğin yürüyüşü / tarlalar dolusu borcunu / ödüyor toprağa / yaşamak adına / özlemlerin ötesinde ve sevecen / yalınayak onu sıkmaya duruyor toprak / kucaklarcasına / toprağın kanı kaynıyormuş ona (Demokrat İzmir gazetesi, 25 ekim 1972)
Veysel Çolak’ın on sekiz yaşındayken yayımlanan bu şiirinde ondaki toplumcu özü görebiliyoruz. Daha sonra, şiirleriyle Yarına Doğru, Yeni Dergi ve Çıkış dergilerinde görülen Veysel Çolak, Milliyet Sanat Dergisi’nin düzenlediği “1974’ün En Başarılı Genç Şairi” yarışmasında Abdülkadir Bulut, Mehmet Taner, İsmail Uyaroğlu’yla birlikte övgüye değer en başarılı dört genç şairden biri seçilerek adını şiir dünyasına duyuruyordu. O yıllarda Demokrat İzmir gazetesi ve Yeni Dergi’de çıkan şiirleriyle ilgili olarak İkinci Yeni’nin kurucu şairlerinden Cemal Süreya, 28 Mart 1975’ te Milliyet Sanat Dergisi’sinin 125. sayısındaki yazısında, genç şair Veysel Çolak’la ilgili şunları söyleyecektir: “Dört şairde de toplumcu şiir yönsemesi görülmekte Ancak nedir toplumcu şiir? Toplumcu şiir yalnız temalarda değiş, yapıda da bir değişiklik getirmeli mi? Sanırım bu konuda tartışılacak çok şey var.(…) Veysel Çolak’ın(1954) şiiri için henüz oturmamış bir şiir diyeceğim. Ama onun ayrı yanı da, gerek 1940, gerek 1960 şiiriyle bir hesabının olmaması, Bir toplum şiirini geliştirmek istiyor…(…) 1970’lerden sonraki genç şairlerin ortak verimlerinden, daha doğrusu bu verimlerin ortak yanlarından yapıyor çıkışını. Şiiri geliştiriş güzel, daha cesur.”
1978’de Veysel Çolak’ın ilk şiir kitabı “Terin Yaktığı Bir Yaradan” okurlarıyla buluşur. Kitaptaki şiirler, o dönemin tarihsel, siyasal ve toplumsal çalkantıların yaşandığı 70’li yılların şairlerinde işlenen ortak konular ve temalardan bağımsız değildi. Ancak Veysel Çolak’ın gelenekten beslenmesi ve onu bireyi gözeten Marksist anlayışla ele alışıyla ve 70 kuşağının ortak dilinden arınarak kendine özgü yarattığı şiir diliyle farkını ortaya koyuyordu. Eleştirmen Mehmet H. Doğan 18 Eylül 1978’de Milliyet Sanat Dergisi’nin 289. sayısında onunla ilgili: “ Veysel Çolak’ın Terin Yaktığı Bir Yaradan’ı okurken(1978) bir şiir seli karşısında buluyor kendini insan. Çok genç 24 yaşında bir şair olan Veysel Çolak, doğaçtan söyler gibi, soluk almaksızın, bütün içini boşaltıyor. Karadeniz’den Toroslar’dan bir gençlik rüzgarı estiriyor. Her dizesinde duyuluyor bu esinti. (…( Daha ilk kitabında, nice orta yaşlı şairi kıskandıracak kadar çok sayıda güzel şiir koyabilmiş olan Veysel Çolak’tan, şiirin her şeyde önce bir yapı sorunu, bir işçilik ürünü olduğunu unutmazsa, ilerde çok daha güzel şiirler okuyabiliriz diyorum ben.” değerlendirmesini yapacaktı.
Ataol Behramoğlu, onu “yeni kuşağın, şiir dili oldukça kişisel ve güç anlaşılır bir temsilcisi“ olarak gösteriyordu.
Şükran Kurdakul ise: “ Veysel Çolak, “Terin Yaktığı Bir Yaradan(1978) adlı kitabında topladığı şiirleriyle coşkunun, sevginin, yaşama bakış biçimlerinin, başkaldırının, çelişkileri bilinçle yorumlamasının yarattığı bir ortamda kuşağının ortak dilinden arınarak kendi dilini kurma becerisi gösterdi.”(Sosyalist Kültür Ansiklopedisi 6. Cilt, May Yayınları, 1980, s.306-307) diyecektir.
12 Eylül Askeri Darbesi’nin oluşturduğu ağır baskı koşullarında sanat ve kültürel ortam da olumsuz etkilendi. İlerici, sosyalist ve demokrat şair ve yazarlar, bu ağır sıkıyönetim ve olağanüstü hal koşullarında tutuklamalara, işkencelere, sürgünlere, meslekten atılmalara maruz kaldı. Tabi bunun sonucunda şiir de bundan nasibini aldı ve hayatın dışına çıkarıldı. 1960’tan 1980’ler kadar şiirde verilen toplumsal kavganın önü de tamamen kesiliyordu. Veysel Çolak da bu olumsuz ortamdan etkilenir 80’li yıllarda. Ama boş durmaz bu dönemde. 80’li yıllarda şiir sanatı üzerine düşünmeye, şiirin en eski kaynaklarına kadar giderek şiir sanatını anlamaya çalışır. Bir anlamda kendi şirinde görebildiği eksikleri de gidermeye çalışır.
1981’de “Günlerin Yağmurunda”, hemen ardından “Aşk olsun”(1982) kitapları gelir Veysel Çolak’ın. Bu kitaplarındaki şiirler de ilk kitabındaki sosyalizm, emek, devrim, özgürlük, bağımsızlık, direniş gibi toplumcu söylem ve temalar ağırlıktadır. “ …Ey havada tutulan alevden yumruk / Orada vardiyalar değişirken / Gaspın işleyişi bitsin diyedir / Birçok şeyleri yeniden kurmak / Gerçekten sana düşer…”(Günlerin Yağmurunda, s.6), “…Bir Nefes daha vuralım sigaramızdan / Sınıfsal öfkeden olsun özümüz / Sonra dostluğa doysun dünya…”(Günlerin Yağmurunda, s.25)
Aşk olsun’da ise daha çok birey ve onun trajedisi öne çıkmaya başlar. “ …Kalbimdeki ateşle sevdalıyayım seni / İstedin de vermedik mi / / Gözümüzü dilimiz….”(s.20), “…Kendimi yakacağım şaşıracaksınız / Belki de bu yetecek her şeyi anlatmaya….”(s.41)
12 Eylül Askeri Darbesi ve onu izleyen yıllarda, toplumcu gerçekçi şiir, egemen konumunu yitirir. Edebiyatta ve şiirde bireyci ve biçimci eğilimlerin ön plana çıktığı görülür. 70’li yılların somut koşullarının şiiri, tamamen geriye çekilmiş gibidir. 1985’te bu kez Fotoğraf Arkalıkları ve Ötesi Yar adlı kitaplarıyla okurun karşısına çıkar şair.
Veysel Çolak, bu dönemde bir yandan şiir sanatında birikegelen şiir bilgilerini edinmeye ve şiir sanatının inceliklerini kavramaya bir yandan da bunları şiirlerinde uygulamaya çalışır. Onun bu tutumu doğal olarak yazdığı şiirinin evrilmesini sağlayacaktır. Edinilen bu birikim, Yenibütüncü Şiir Hareketini başlatacaktır. Yenibütüncü Şiir, Türk edebiyatında; Seyyit Nezir, Veysel Çolak, Hüseyin Haydar, Metin Cengiz ve Tuğrul Keskin’in imzalarıyla Ocak 1988’de Broy dergisinin 27. sayısında yayımlanır.
“Kendini Biriktiren Bireyin Şiiri” mottosuyla şiirin ilkelerini, amaçlarını ve misyonunu kamuoyuna belirli bir sistematik içerisinde şiirsel bir üslupla yazılan bu manifestoya imza atan şairler, aynı zamanda 12 Eylül darbesiyle yılgınlığa düşen, karamsarlığa kapılan toplumcu gerçekçi şiire iyimserlik ve umut aşılamaya çalışırlar. Nitekim Yenibütüncü şairler, ortak kaleme aldıkları manifestolarının sürmanşetinde şu tespiti yaparak işe koyulurlar: “Şiir, her insana yayılmış somut ilişkilerin bireyde kabına sığamayan yoğunlaşmasından patlayan bu lirik başkaldırı, hiçbir bireyi ayırmaksızın herkese yöneltilmiş bu gözü pek ve tok çağrı, bugün de zekânın ve yüreğin bireysel oylumdan çakan şimşeği olarak kendini yaşamın ön siperlerine adıyor: Çünkü maden ve ipek, başak ve mürekkep, ter ve buz, gül ve bakır sürtünmüştür. Öneriyor ve işe koyuluyoruz: Gün, ateşe atılış günüdür.”
Bu manifestoya imza atanlar, daha sonra dağılacaklar ve her biri farklı kulvarlarda şiir çizgilerini sürdüreceklerdir. İçlerinde sadece Veysel Çolak, Yenibütüncü Şiir poetikasını günümüzde de sahiplendiğini çeşitli yazılarında ve konuşmalarında vurgulayacaktır.
Veysel Çolak’ın hem kendini hem de şiirini değiştirip dönüştürme sürecinde peş peşe Ölüler Diyaloğu(1988), Umut Aşktadır(1993) Buz ve Ateş(1994), Aşkın La Sesi(1995) kitapları yayımlanır. 1990’lı yıllar itibaren sözün damıtılıp estetik kaygıların öne çıkarıldığı bir şiirin peşinde koşan Veysel Çolak, derin imgelem gücüyle, şiirde sürekli bir arayış ve yeni bir şiir yaratma çabası içindedir. O, şiir yolculuğunda kararlı ve ısrarcı tutumun yanı sıra değişime, dönüşüme, yeniliğe açık olmanın önemi bakımından da dikkat çeker. Onun şairlik serüveni, şiirin aynı zamanda bir arayış ve eylem olduğunu hatırlatması yönünden de kayda değerdir.
1996’da Giz ve Yara, Kalbim Hoşça kal adlı toplu şiirleri çıkar Veysel Çolak’ın. 2000 yılında ise Güzel Suç ile İkizim Sevgilimdi adlı kitapları yayımlanır. Veysel Çolak dur durak bilmeden sürekli yazar, bir arı gibi şiir peteğine hayatın bütün renklerini işler hep. Mürekkep Zamanlar(2005), Birkaç Kuş Birkaç Anı(2008), Amacımız Aşk (2010), Hayata Resimaltı(2011), O Zaman Bitti(2013) adlı kitapları okurlarıyla buluşur. Onun yazma ve üretme iştahı bir karınca çalışkanlığıyla devam eder. Sırasıyla İki Karanlık Arasında(2014), Dünyaya Bir Karşılık(2016), Kan Kırmızı Hayat(2018), Kalbim Taraf Tutuyor(2019) ve son şiir kitabı Şimdi İsyan Şimdi Ateş(2020) yayımlanır.
Veysel Çolak, şiir düşüncesi ve görgüsü olan bir şairdir, bunu da yıllarca şiir sanatına emek vermiş şairlerin ve şiir üzerine yazı yazanların kitaplarını okuyarak, üzerinde düşünerek, kendi şiir poetikasını ve şiir düşüncesini oluşturabilmiş sayılı şairlerden biridir. Şiirde söz ve anlam sanatlarını son derece önemseyen, bunları şiirlerinde ustalıkla kullanabilen bir birikim ve yeteneğe sahip bir şairdir. Özellikle, mecaz, eğretileme, aktarmalar, tevriye, hüsn-i talil, tecahül-i arif, abartma, mecaz-ı mürsel, kinaye, tezat… onun şiirlerinde en çok kullandığı söz ve anlam sanatlarıdır.
“İmge dile düş gördürür.” diyor Veysel Çolak. Şiirse imkansız düşlerin dile gelmesidir ona göre. Stéphane Mallarmé’nin “şiirin kraliçesi, prensesi” dediği imgeyi çok önemseyen ve şiirin olmazsa olmazlarından sayan ve bu anlamda okuru sarsan, çarpıcı, özgün bağdaştırmalarla yepyeni imgelerle şiirindeki çağrışım zenginliğini ve anlam derinliğini yaratan bir şairdir.
Veysel Çolak dizeyi şiirin en önemli birimi olarak gören ve önemseyen şairlerdendir. Özellikle şiirini sonlandırışı genellikle tek ya da iki çarpıcı dizeyle okuru sarsan, düşündüren ve şiirde vermek istediği temayı etkili bir biçimde vurgulayan bir yapıyı kurgular şiirlerinde. Örneğin “Gene de alevden olsun bana alacağınız gömlek.” (Yasa Dışı, Dünyaya Bir Karşılık). Şiirlerinin o çarpıcı ve düşündürücü son dizeleri onun çoğu şiirlerinin başlığı olur. Dizeyle ilgili Enver Topaloğlu ile yaptığı bir söyleşide şunları söylüyor: “Dize”yi önemsiyorum elbette. Dize deyince de aklıma tek satır gelmiyor. Bazen bir birim (kıta), bazen şiirin bütünü bir dize olabilir. Dize deyince benim aklıma lirik şiir geliyor. Dizeyi lirik şiirin belirleyici öğesi/ özelliği olarak görüyorum. 2020’de de dizenin önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle sanıyorum ki bir gün gelecek sadece bir iki dizelik şiirler yazılacak. Akılda kalan, anımsandıkça insanı dirilten dizeler.”
Veysel Çolak, şiirinin odağına insanı koyar önce. Çünkü her şey insanla başlar onun değiştirici ve dönüştürücü gücü ve istenci sayesinde hayat yeniden şekillenir. Bu anlamda yazdığı şiirde insanın duygularını, düşüncelerini harekete geçirmek; onu uyarmak, değişmesini ve toplumsal sorunları giderme savaşımına katılmasını sağlamaktır. Şiirin işlevi denince bu gelir aklına.
Şiirlerinde toplumun her kesimden insan yer alıyor, işçiden patronlara, devrimcilerden, militan gençlerden güzel kadınlara ve kızlara, pezevenklerden orospulara, esrarcılardan, bitirimlere, jiletçilerden travestilere günoğlanlarından, duyarsız insanlara, tecavüze, şiddete uğramış kadınlara, çocuklara, kuşlara, kedilere, kirli savaşta oğlunu yitiren gözü yaşlı analara kadar…
“Şiir kata kata değil, ata ata yazılır” diyor Behçet Necatigil. Bu nedenle şiirde fazla söze gerek yoktur. Veysel Çolak da bir kuyumcu titizliğinde sözcükleri seçer ve amaca en uygun bir biçimde işler şiir tezgahında. Şiirinin anlamına hizmet etmeyen hiçbir sözcük bulamazsınız onun şiirinde. Her sözcük, her bağdaştırma, her dize yatay ve dikey olarak şiirinin bütünlüğüne işlevsel olarak kullanılır. Bazen bir dize, bir öykü, bir roman kadar uzundur onun şiirlerinde. Bu anlamda derinlik, yoğunluk, çağrışım zenginliği, alışılmamış bağdaştırmalarla kurduğu imgeler onu çağdaşlarından bir adım öne çıkarır.
Onun göre şiir, dilin köpüğü, sözcüklerin müziğidir. Şiirlerinde sözcüklerin sesi, ahengi ve ritmi de şiirinin anlamına ve temasına hizmet edebilecek bir işlevde kurgulanır. Kendi deyimiyle hayatın diyalektik bir toplamı olarak nitelediği şiiri, hayatın birebir yansıması olarak görmez. Hayattan aldığı dış gerçekliği, diyalektik materyalist bir anlayışla ve nesnel bağlılaşık ilkesine uygun olarak lirik bir söyleyiş ve kendine özgü bir şiir diliyle yeniden kurgular. Böylece onun şiirinde imkansız olan, dile gelerek şiir olarak somutlaşır.
Veysel Çolak, çatışan, çelişen durumların şiirini, birbirine uzak, karşıt gibi görünen sözcüklerden kurmaya çalışır. Onun yazdığı şiirdeki bu tutumu bir yandan şimşek gibi bir aydınlanma anı oluştururken öteki yandan bir tokat gibi okurun yüzüne çarparak okurun kendisiyle yüzleşmesini, hesaplaşmasını da sağlar.
Veysel Çolak için şiir gerçeği aramanın, bulmanın ve kurmanın gizemli yoludur. Yaratılmış bu gerçek, beş duyu ile algıladığımız gerçek dünyadan daha şaşırtıcıdır onda. Bu yüzden onun yazdığı şiir aynı zamanda tarihe, mekana ve zamana ışık tutar.
Veysel Çolak, şiirinde dünyada yaşanılan bütün haksızlıklara, zulümlere, duyarsızlıklara karşı, insandan ve onun geleceğinden yana bir duruş gösteren ender şairlerden biridir. “Şiir, imkansızların imkanıdır.” diyor Veysel Çolak. Bu anlamda hayattan ve insandan sorumlu bir şair duyarlılığıyla gördüğü, yaşadığı haksızlıklara karşı kalemiyle şiiriyle mücadele etmeyi bir görev bilmiştir kendine. O, şiiri aynı duyarlılıktaki insanların buluşup örgütlendiği haksızlığa ve yalnızlığa birlikte direndiği bir eylem alanı olarak görür ve şiirini bu doğrultuda işlevsel kılar.
Veysel Çolak, bir şair ve yazar olarak şiir ve yazılarında kimsenin göremediğini, farkına varamadığını, söyleyemediğini görüp, hisseden ve bunları da şiirlerinde estetik bir dille bir kuyumcu titizliği içinde şiir tezgahında işleyebilen son dönem çağdaş şiirimizin usta bir şairidir. O bir şair olarak hayatla, dünyayla ve doğayla bağlarını koparmaz. Hayatta olan biteni irdeler, sorgular, yaşanan her türlü eşitsizliği ve çelişkileri diyalektik bir yöntemle yorumlar; haksızlıkları eleştirir, derin uykuda olanları uyandırmaya çalışır. İnsanın ve toplumun geleceğini karartan tehlikelere karşı bir sis çanıdır. Bir anlamda halkının gözü, kulağı, sesi, bilinci ve belleğidir. Bununla yetinmez Veysel Çolak, olması gerekeni de düşündürüp duyumsatır yapıtlarında. Bunları da şiirden hiç ödün vermeden, şiir sanatının gerektirdiği bilgi ve birikimleri ustaca kullanarak yapar. Bazen, insana olan sonsuz inancı ve güveniyle, bazen kırılgan bir ruh haliyle, bazen kavgayla, bazen aşkla, bazen sevgiyle, bazen ironiyle, bazen de küfürle kendini bir bomba misali patlatarak,,,
Kısaca o, kapitalist iktidarın ve siyasetin kirli diline, verili kültürüne karşı muhalif bir dille özgün üslubunu ve şiir dilini yaratabilmiş, şiirleriyle ve şiir üzerine yazdığı yapıtlarıyla genç şairlere örnek gösterilebilecek son 40 yılın en önemli şairlerindendir. Pandemi nedeniyle ertelenen Tüyap 2020 İzmir Kitap Fuarı’nın onur konuğu seçilen Veysel Çolak’ın bir süre önce toplu şiirleri iki cilt olarak Hayal Yayınları’ndan çıktı. Şiirle ilgilenenlerin ve özellikle de genç şairlerin kitaplıklarında yer alması gereken elli yıllık bir şiir birikiminin hak ettiği değer ve ilgiyi göreceğine inanıyorum.
Türk edebiyat tarihinde bir Veysel Çolak şiiri vardır artık. Onun hangi şiiriyle karşılaşsanız altında adı olmazsa bile bu Veysel Çolak’ın bir şiiridir dersiniz. Çünkü o, sesi, yapısı biçimi, biçemi, içeriği, anlamsal derinliği, çağrışım zenginliğiyle dolu imgeleri ve lirik söyleyişiyle çağdaşlarından farkını ortaya koyar. Çünkü o, kanıyla kazımıştır şiirini bu ülkenin şiir tarihine. Şiir toprağımızda gülleri, karanfilleri, papatyaları açtıran Veysel Çolak’ı son şiirlerinden biriyle selamlamak istiyorum .
AŞK İÇİN*
Bekleterek çürüten umut / bir salgın hastalıktır / sonra kıtlık sonra savaş / ve hızlı ölüm. // Peş peşe gömülüyor / çocuklar / kadınlar artık öpülemez / memelerinden / sularınız çalınmış, / kalmamış toprağınız / her kapının önünde / Mahşerin Dört Atlısı / can alıcı dört hançer / herkes eylemsiz, / herkes onlardan biri. // Bu yüzden ayrılıyorum / sizden / benden sonrası hüznü / yoğun bir akşam olur / birden kararır geride kalan / o fotoğraflar / bir bir örülür evlerin / pencereleri / kapılar içeriden kilitlenir, / her oda gurbet / elbette en çok seni / düşünürüm / bunun için özgürlüğe uçan / bir kuş isterim senden. // Gördüm şarkıların kırıldığı / yeri / aşklar orda üşüdü / deniz orda çekildi / kıyılarımızdan. // Ne yapsam anılara değiyor / ne yapsam belli oluyor / suçlu olduğum / merak ettiğini bilmek / kurtarıyor günümü / her şeyi yitiririm yüzünü / düşünmesem / bir yer getir aklına, / inan ki oradayım. // Uykunuz yırtılır, geceler / biter aşka doymadan / yeni bir gün, kim bilir neler / olacak / uyanır uyanmaz / yorulursunuz / kuşkulanmaktan. Korona, (Dünya 2020 Veysel Çolak, Şimdi İsyan Şimdi Ateş, Hayal yayınları, İstanbul, Temmuz 2020, s. 65.)
Şiiri, denizin dalgaları gibi insan yüreğinin en derinlerine kadar işlesin. Şiirle… hep şiirle kal Veysel Çolak…
Dizdar Karaduman
1Şubat 2021 / Bornova
(Çayyolu Kültür ve Sanat Dergisi, Mart-Nisan 2021, Sayı.5)