ŞİİRİN DERİN SULARINDAKİ ŞAİR
Asım GÖNEN
Bilsen Başaran en ulu çınarın en ince yerinde var eder şiirini. O incelikle başlar üretimine ve o anda kendi içselliği, inceliği, güzellik duygusu ne ise, şiir de öyle belirip gelir derinlerinden. Her ne kadar şair kendi çınarını kendi hamurunda kendi köklendirse de, kökleri salkım saçak toprağı kavrayanı imge olarak yaşamın tüm görüngülerinden besler. Bu kavrayışın önünü açmak için yaşamı gerçekçi açıdan değerlendirmek adına elinden geleni yapar. Severek kabullenir şiirin lezzetli doğum sancılarını. Bu duygu yoğunluğu, bu dışa Vurum ne kadar belalı olursa olsun, o belayı insanlık onurunun ödülü diye bağrına basar. Sevmenin bedeline sırtını dönerse, o zaman sevmenin ne anlamı olur ki? Hayır, duygusuz bir böcek gibi yaşamayı tercih edip, tüm insanlık adına onurunu kirletemez. İnsanlık acı çekerken, “geminin duvarlarına çiçek resimleri yapanlardan,” olmaz. Anadolu”dan tüm dünyayı kucaklar. Dünyanın neresinde acı çeken biri varsa, orada merhem olmanın çiçeklerini açar.
“Köz Fırtınası” adlı kitabının hemen başından başlayalım yaşamın sorusuna verdiği yanıtın açılımına. İçinde büyüyen koca çınarın en ince ve en görkemli yeri “hırkası zar olan nardır.” Başlangıç bölümünün böylesine kısa oluşu, şirin büyüklüğünün belgesidir. Zor bir örgüye doludizgin dalmıştır. Bu dalış kolay ve basit kurmaca olmadığı kadar, en görkemli binayı kurmanın hakkını başarıyla veren alın teridir. Acının büyüklüğü şiirin büyüklüğüyle özdeşleşmişken, o acıya karşı duruşun izleri, gecenin ortasında yıldız kayması aydınlatır kuytuları.
“tine sığmayan insan ummanında
gizin kara kuytusuna gizlenen har
kıvılcımlanan ateş de tanelenmez mi
ey hırkası bir zar olan nar
döktüğün her tane kıvılcımca tanığıdır
tadın ve hayatın
hayat bir nar tanesi kadar
esrar”
Duygu dünyasında har kıvılcımlanan ateşin temsilcisi olarak karakterize edilir. Genel olarak aydınlığın temsilcisi olan kıvılcım, har kaynaklıdır bence ve biraz da acıyla karışıktır. Acıların ve acıya neden olanların genelleştirilmiş temsilcisi olan kara kuytuda her okuyucu kendi acısından çağrışımlarla uyarılmaktadır. İmgeyi çok yönlü tarif edenler vardır ve en son isimler, kavramlar imge olarak yorumlanır. Bence imge böyle basite indirgenemez ve bu tanımlar imgeyi gerçek anlamda karşılayamaz. Kısaca söyleyeyim, imge neyi temsil ediyorsa, o kategorinin tümünün temsilcisidir ve her birey o kategoride kendi yaşamından çağrışımlar bulur. Yani herkese görelik içerendir imge. İmgeyi üretenin kendince bir acısını temsil eder ama her okuyucu kendinden bir acıyla bütünleşir o imgede. Konumuz imge olmadığı için kaldığımız yerden devam edelim. Acı genelleştiği ve harın donuna girdiği için, toplumsal bir özellik kazanmıştır. Anlaşılması zor olduğu için toplumun bireyleri onu tine sığdıramaz, cahilleştirilmiş bir toplumun ve bireylerin kavrama gücünü aşar gizemliliği. İmge duyarlığını yaşamdan aldığı için yüzü yaşama dönüktür ve yaşamın aldığı karmaşıklık, anlamı da karmaşıklaştırmıştır. Bu toplumsal bilinçle o karmaşanın çözümü de karmaşıktır. Şair bu karmaşa içinde gizemi çözen ve dile getirendir artık. Anlama gücü elinden alınmış insanların acısı Bilsen Başaran’nın acısı olmuştur. Şiir acı çekenlerin karakterize edilmiş hem kimliği hem de yol gösterici ışığıdır. Bütün belalar gizin kara kuytusundadır ve şair o kuytuda bir lamba gibi yanar durur. Orası aydınlıkla karanlığın birbirinin cellâdı olduğu karşıtlığın mücadele alanını temsil ettiği kadar, tarihsel gerçekliğin de ak sayfasıdır. Çözümsüzlüğün ağır bastığı bu zaman diliminde elbette şair üzüntülüdür, acılı bir ruh hali içindedir. Acının bilerek taşıyıcısı olmak Bilsen Başaran için taçlanmış bir onurdur. Çözümü zor belli olan gizem, bilinmezliğin belalı kuytusunda, bu soru sana değil, hırkası bir nar inceliğinde olan, öyle karakterize edilen naradır. Har, nar ve kara kuytu karşıtların mücadelesinde iki toplumsal simgedir artık. Şiirdeki yeri ise simgeyi aşıp, imgeye dönüşmüştür. Bu yaratış Bilsen Başarın’ın Ustalığıdır. Onun zekası, yaratma yeteneği ve emeğinin sonucudur. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım, bilgi birikimi, insan ve toplum sevgisi ve sorumluluk duygusu onu sanatta gerçekçiliğin merkezine koyar. İçselliğini oluşturan şiirin her türlü tetikleyeni, binayı örerken ne gibi güzellik malzemesi gerekiyorsa, hepsini bulmakta kolaylık sağladığı gibi, şairini de başarmak adına sorumlu kılmıştır. Har’ın kıvılcımlandığı her tane, kara kuytunun yok edici karanlığı karşısında tanığı olur ona karşı duranların omuz omza mücadelesinin ve bu mücadele içinde gelişen dostluğun ve tadının. O hayat ki, o nar ki iç içedir ve verilen yaşam mücadelesinin ikisi de ortak paydalarıdır. Nar tanesi birlikte mücadele edenlerin bu ortak mücadelede oluşan dostlukların tadını temsil ettiği gibi, kıvılcımlanması da gizemliliği aydınlatmanın aracı olmuştur.
Şiirin gerçekçi bir donanımla üretiminin sanatsal olarak biçimlenişi, karanlığın içinde yıldız kıpırtıları gibi aydınlatır geceyi ve kendi güzelliğini. “tine sığmayan insan ummanı-gizin kuytusuna gizlenen har,” Kabı dolmayan tin, insan ummanı karşısında küçülüyor, tinin hayal alanı tüm evreni içine alırken, insan ummanına orası dar geliyor. Cehaletin toplumsal görüntüsüdür insan ummanı ve hayal dünyasına sığmayandır? Şairin karakterize ettiği bu tipleme karşısında bir başka tipleme olan kıvılcımlanma, böylesi bir karşı duruşla olumsuzluğa teslim olmuyor, karşı duruşun bilinçli ve örgütlü görüntüsünü simgeliyor. Orada buluyor birlikte başarmanın hazzını. Nar taneleri bence kıvılcımlar kadar birlik beraberliğin de simgesi oluyor.
Kıvılcımlanan ateşin kıvılcımları, narın taneleri ile gerçek görüntüde olduğu gibi, benzerlikleri birbiriyle aynılaşırken, “ey hırkası bir zar olan nar,” ünlemesiyle, harlaşmış gücünün zar gibi kabukları, kıvılcımlara engel olamazken” “tadın ve hayatın tanığı,” olur. Narın yol arkadaşları onun taneleridir. Nar ve taneleri ayrı ayrı tipleştirilirken, biri yaşamın aydınlatıcılarından kandildeki mumu temsil ederken, diğeri fitildeki ateşi temsil ediyor. İkisi de yaşamın aydınlatıcı yanının parçaları olmuşlardır. Bu birliktelikleri kendi özlerinde sakladıkları tadın ve hayatın da temsilcisidir. O birliktelik, o mücadele arkadaşlığı acıların içinde yeşeren gerçek mutluluğun nerede olduğunun da belirtisidir. İmgenin yaşamdaki karşılığı şair için ne ise, yaşamda da benzer karşı oluşların bir temsilde genelleştirilmesi olduğunu açıklamıştım. Nardaki tane, bütünü temsil ettiği gibi, bütün de zerrelerin toplamıdır. Hem somut biçimiyle yaşamın, ayrıca sakladığı besin değeriyle de yaşamdan tat almanın nesnesi olabiliyorlar.
Şiirin biçimleniş tekniği, anlamın sese yüklediği ağırlık, aynı zamanda o anlama neden olan yaşantının insan ruhundaki büyüklüğünü şiirin büyüklüğüyle görünür kılmak, şiirde en zor olanı başarmaktır. Bilsen Başaran’ın bu ağır yükün altından başarıyla kalktığını görüyoruz kitaba bu kısa girişte. Elbette başarmanın pek çok birimi vardır. Yetenek, azim, emek, etkileyenin gücü, etkilenenin etkilenme oranı, sevmek, sorumluluk gibi pek çok neden gösterilebilir. Yetenek ve emekle birlikte en önemli etkenlerden biri de şairin bilgi birikimidir. Yaşamı olumsuzlayan sorunların nedenini bilmek, çözümü bilmek, çözümün mücadelesini üzerine alan dinamik gücü bilmek ile o sonuca ulaşmanın karşısındaki engellerin yarattığı gerilim, bilmekle ilgilidir ve başarmanın en önemli motor gücüdür. Yaşam ne kadar karmaşıksa, o karmaşanın içinde doğruyu sahiplenme adına o kadar birikimlidir. Bu birikim mutlu bir yaşama ulaşma isteği ile ona ulaşmayı engelleyen nedenden dolayı beliren ve şiiri güçlü kılan iç gerilimin de sebebidir
Bilsen Başaran her şeyin birbirine bağlı olduğu gerçekliği doğrultusunda yaşamsal sorunları da birbirine bağlayan gerçeklikle var eder şiirini. Kadın sorunu, sağlık, eğitim, işsizlik gibi bütün sorunlar yalnız yaşayanların değil, Bilsen Başaran’ın da sorunlarıdır. Kendini asla toplumdan soyutlamaz. Yine her şeyin birbirine bağlılığı gerçekliğine uygun olarak ne kendini ne de ülkesini dünyadan soyutlamaz. Dünyanın neresinde acı çeken biri varsa, onun yanında Bilsen Başaran da vardır ve şiirleri bütün bunların toplamının şiirleridir. Irk, dil, din mezhep farklılıkları onun açısından toplumları ayrıştırmanın asıl nedeni değildir. Onun için insan ayrımı ezen ile ezilen arasındaki ayrımdır ve bu bağlamda o haklı, güzel, mazlum olandan yana kurar gönül bağını. Bilsen Başaran’ı yıllarca tanımanın verdiği görüş açısıyla biliyorum ki onda bunların tümü fazlasıyla vardır. Bu yönüyle sevdiği kadar da sevilmeyi hak eden bir şairdir. İdeolojik donanımı şiire bütün halkalarıyla hâkim olmasını sağlar. Yaşamın olumlu olumsuz bütün etkilerini çözümüyle birlikte kendi içselliğinde depolar. Biriktirdiği etkenler esinle dışarı imge olarak çıkarken, kurduğu imgenin genelleyicisi ne kadar zora dayalı olursa olsun, ondaki kültür düzeyi ve azmi o zorluğu başarmasını sağlar. Yüzü ve imge ağı yaşama dönük olduğu için, imgenin karşılığı kesinlikle yaşamda temsilcisine bağlıdır ve anlaşılmazlık söz konusu değildir. Bu yönüyle de gerçeküstücülüğün ikiyüzlü ağına düşmez.
Şiirin en önemli etkeni olan güzellik duygusu kabalığı temsil eden hiçbir şeyle bağdaşık olmadığı için, ezen ve ezilen arasında tarafsızlık Bilsen Başaran’ın doğasına aykırıdır. Soma Ağıdı isimli şiirinden dört dizelik bir kısmıyla örnekleyelim.
sorgusuz otur(tul)ansın yılanın ağ böğrüne
gül kurusu umutların tütün tayası
sesinin hızarında limelenen ekmek
ekmek ki güle zehir mayası
İmgeyi yaratan şair, o imgeye neden olan her şeyin nesnelerini kullanarak üretmez imgesini. O olayın nesneleri yerine, o olayı ifade eden başka karşılıklar bulur ve bu karşılıklar benzer başka olayların da çağrıştırıcısı olurlar. Onun için imgeyi yaratanın, o imgeye neden olan olayı kendisi için çağrışımlarken, başka biri için kendi yaşanmışlığının çağrışımcısı olur. Herkesteki olayı herkese göre çağrışımlayan genelleme, onunla özdeşleşme, şiirin en zor örgüsüdür. Şairin örgülediği bir imge ve çağrışım herkeste kendi yaşantısıyla özdeşleşir, onunla aynılaşır. Her türlü olay, olgu, görüngü yaşama ait olduğu için, imgede yaşamdaki o karşılığı her okuyucu kendi yaşanmışlığıyla özdeşleştirerek anlamı yakalar. Yalnız anlam genellenmiş benzer olayların toplamını ifade ettiği için, herkes o benzerlikten kendine denk düşenle bütünleşir ve anlam da kendine denk düşenin anlamına dönüşür. Okuyucu genelleme kültüründe yeterliyse şairin ifade etmek istediğini o genellemenin içinde yakalar. Tam şairin söylemek istediği gibi olmasa da kendinde şekillenenin benzeri olduğunu fark eder. Eğer yakalayamıyorsa burada sorun şairde değil, okuyucunun yetersizliğindedir. Nedeni de yeteri kadar sanatla içli dışlı olmamasıyla, sanat kültürünün noksanlığıyla ilgilidir. Eğer gerçekliğe bağlı olarak yaşamda karşılığı yoksa, o imge anlamsızdır ve sorun da şairdedir. Bilsen Başaran’ ın imge ağına bu açıdan bakıldığında düşünülen, sonra tasarlanan, daha sonra örgütlenen yaratının ne kadar zor bir doğum sancısı olduğu anlaşılır. Zaten imgenin ve şiirin büyüklüğü bu zorlukları aşmanın sonucudur.
Şimdi şiirle açalım yukarıdaki imgenin gizemini. “sorgusuz oturtulansın yılanın ağ böğrüne,” Olumsuz olan ne ise yılan ve onun ağ böğrüdür orada genelleştirilen. İşte bu genelleştirme herkeste kendi yaşanmışlıklarının çağrışımına olanak sağlar. Herkes kendi yaşanmışlığıyla uyarılır. Bu herkese görelik yılanın ağ böğrüdür. Yılanın ağ böğrüne oturtulmak, yaşamla ilgili bütün olumsuzlukların toplandığı yerdir. Olumsuzluğun ifadesidir. Okuyucu kendindeki olumlu yaşantılarla aynılaştıramaz, ancak kendi yaşamındaki olumsuzlarla aynılaştırır ve ona göre uyarılır. Çünkü şiirin havası sevinçle ilgili değil, acıyla ilgilidir. Sorgusuz oturtulduğuna göre dış bir güçle ilgili zorlama var. Oraya oturtulan bir zorlamanın sonucu olarak, bir haksızlık, kabalık olarak şairin güzellik duygusuyla bağdaşmıyor ve oturtana karşı tepkisine neden oluyor. Şimdi yaşamda karşılığını bulmak okuyucuya kalıyor. İşte burası imgenin başlangıç noktasıdır. Artık herkesin iç dünyasına anahtar olacak genelleme başlıyor. Acaba şairi bu genelleme çabası içine girdiren şeyin yaşamda karşılığı ne olabilir? Acıyla ilgili olduğu kadar bir toplumsallığın izlerini de hissettiriyor. Okuyucu bu acılı durumun sarmalında kendi içselliği ile dış yaşam arasındaki bağlantılar bütününden hareketle, yine kendi yaşanmışlıklarından biri ile imgenin çağrışımlarını aynılaştırır. Çünkü imge o yaşanmışlığa denk düşmenin örgütlenmiş halidir.
İkinci dizeyi oluşturan “gül kurusu umutların tütün tayası,” ile açılıma devam edelim. Taya: denk, yani yükün, eşyanın paketlenmiş hali. Bundan sonra çözümleme daha kolaylaşıyor. Umut denilen olumlu ruh hali gül ile simgeleşiyor. Simgeleşen gül ise gülkurusu olmuştur, olumsuz bir duruma düşürülmüştür. Burada gülkurusu olarak isimlendirilen olumsuzluk, incelik, hassasiyet kırılganlık umudun nesnelleşmiş görüntülerini çağrıştırdığı gibi, aynı umut kırıklığı içinde olanların tümünü kapsayan bir genelleşmeye de imge oluyor. Okuyucu tüm okuyuculara seslenen bu genelin içinden kendisini ilgilendiren özel yaşanmışlığını canlandırır ruh dünyasında. O genelin içinde kendi özelini bulur ve onunla bütünleşir. Üçüncü dizede “sesinin hızarında limelenen ekmek,” kurgusunda okuyucu dikkatini toplayarak anlama odaklanırsa, acıyı yaşayanın sesinde hızarla, yani canını yakarak lime lime edilen ekmek, acıyı yaşayanla aynılaşıyor. Acıyı yaşayanla, yaşatan karakterize edilirken, yaşatan da duygularda yerini belirsizce alıyor.
Üreten, üretilen, üretenle üretilenin aynılaştığı lime lime oluş, kolay değil yaşamın bu karmaşıklığını en etkileyici yapıyla yansıtmak. Bu muazzam bir bilgi birikimi ve beceri istiyor. Bu birikime sahip olmayan şair, böylesi imgelerle şiirini taçlandıramaz.
“Ekmek ki güle zehir mayası,” Bu bölümün son dizesi böyle. Gül umudun çağrışımcısı, güzelliğin temsilcisi, ekmek ise emeğin ürünü, zor elde edilendir. Emeğin nesnesi hamurdur ve acıyla yoğrulandır. Onu yoğuranla, o acıyı yaşayan birbirinden koparılmaz ikilidir. Son dize ekmekle gülün birliktelikleri, yaşadıkları acıda da ortaklıklarının ustaca dışa vurumu olarak çıkıyor karşımıza. Dizeden dizeye geçişlerde seslerin uyumu, ikinci dize ile dördüncü dizedeki uyak, anlam ve biçim olarak pürüzsüz bir harekette birleşiyorlar. Şiirin adı ile dizelerin pusulası tüm okuyanlarını Soma’da birleştiriyor. Böylece şiirin çağrışımı tüm okuyanlarına aynı ipucunu veriyor. Anlam herkeste aynıdır artık.
Parçadan bütüne varımla Bilsen Başaran’ın iki şiirinden aldığım kısa bölümlerle ondaki bütünü görebilmenin ışığı olmaya çalıştım. Pek çok şiirinin açılımını yaparak onu bütünüyle dergi sayfalarından tanımanın olanağı yok. Yalnız bu kadarı da onu anlamanın, derinlerine inmenin göstergesidir sanıyorum. Nice şiirlerinde nar tanesinin tadıyla buluşmak üzere ona başarılar diliyorum.
Mayıs- 2023- İzmir