ŞİŞE
Cumartesi sabahı Hera, Didem ve Meriç proje ödevi için okulun yakınındaki kütüphanede buluştular. Ödevi bitirmek için çok vakitleri yoktu. Her birinin farklı programları vardı. Ödev için fazla zaman harcamışlardır. Saat çoktan üç olmuştu bile. Didem’in sözleriyle hepsi farkına vardı: “Saat üç!”. Hızlıca toparlanıp yola çıktılar. Yürürken Hera bir kedinin peşinw takıldı. Beyaz, yumuşak tüylerinden kendini alamadı.
Kedi önde, Hera arkada, hiç bilmediği bir yere gidiyordu.
Ara sıra arkasını dönüp Hera’yı kontrol ediyordu sevimli hayvan. Kedi bir çukurun önünde durup, iri yeşil gözleriyle Hera’ya baktı. Hera çukura doğru eğildi ve iki yavru gördü. Onları yukarı çekerken birinin tasması küçük bir çakıl taşına takılıp boynundan düştü. Hera kedinin ismini öğrenmek için tasmayı incelerken eline cam bir şişe düştü. Şişenin içinde pembe bir kağıt vardı, üstünde ne yazdığını öğrenmek için kapağını açacakken Didem ve Meriç’in sesiyle irkildi. Notu ve şişeyi ardında bırakıp gitti.
Sabah kalktığında şişeyi masanın üzerinde bulduğunda merakına yenik düştü ve şişeyi açtı. Açmasıyla yok olması bir oldu. Ruhu küçücük bir şişenin içine tıkılı kaldı. Ondan geriye sadece, içinde “açma” yazan pembe bşr kağıt parçası kaldı…