SOLUĞUMUN İÇİNDE UYUYAN RUYA
Eski çağlardan kalma kağıtta okumuştum “ Yenilen zamandır, biz diriyiz.”
Naif terennümler suyundan içiyor kadın..
Kalbinin mor yazmalarından korkulu damlalar akıyor.
Gözlerini çevirdiği yerde asma saraylarda meşaleler yanıyor.
Duruşu öyle masum, öyle hicaplı sevinç, öyle kırık kalpli, öyle zarif tehdit..
Yaşam kusuruyum dedirten bıçağı dayıyor ömrünsüz ömrüme..
Yaz sıcağından bahar tezkeresi alıyor gözbebekleri.
O genç Werther’ın çektiği acılardan değil,
Anca kalbimden geçmeliydi.
Hem Post modernizmin değil’i olmalı.
Hem Oğuz atay’ın bilgesi ‘ni kıskandırmalıydı.
Fransız şarkılarından türkülere çevirilmiş yaşam kadar aksansız ağrılara doymalıydım.
Aradaki çarpık çekinişlerin yaşamlar alasını kavurduğu tek körük ömrümüz olmalıydı.
Soğururken kahverengi gözlerinde sararmış yaprak kurusu canımı,
Bir imtiyaz akmalıydı ondan geriye
Ten rengi çığlıklardan yırtılmış ağrıları b’ıraktığım yol bildiğim göz heybeme.
Bir şiir onu yüreğinden tutmalıydı.
Belki o da Jan Jak Russo okuyordu.
Fransız devrimi onun sesinde başlıyordu..
Hallerinden gülden akan gök damlalar kanıyordu.
Ben hüzne kanıyordum, o söğüt dallarında kuş cıvıltısı dinleyen ruhunu beşiklerde büyütüyordu.
Bebek kadar masum, acı kadar olgun, calvino ve danteyi okur kadar zarif…
İtalyan terkedişlerde birinci.
Sevdim seni..
Auje Aseman çaldığında da sevdim,
Benden Ç’anlar çalıp onlara zaman aradığında da,
Arap yarımadasında da,
Gazel de de, nazarda da.
Ruslardan habersiz Sovyet Birliği kurmuş gibi.
Kendi zaferlerime inanıp cumhuriyeti bulmuş gibi.
Çilek kurusu ömründe saygı duruşuna durmuş, korkmuş, ölmüş gibi…
ARİF OLGUN YEŞİLYURT