Yazılan Şiiri Yapmak ve Çoklu Zekânın Şiire Etkisi
Aygün Eroğlu
Her şair önce şiirini yazar, hatta bazıları bir nefeste yazar fakat sonrasında düzenleme dediğimiz günler, haftalar hatta aylar süren bir çalışma ile yazdığı şiiri yapar, yani bir mühendis gibi inşa eder. Bu süreçte en dikkat edilmesi gereken şey, şiirin temasını oluşturan anlamla, şiiri belirginleştiren biçim arasındaki ilişkinin, hassasiyet terazisinin dengesinin bozulmamasıdır.
Şair, kendi poetik kuramlarının sınırlarını kendisi belirler. Bu sınırların birbirine olan uzaklığı, şairin çoklu zekâ düşünümüyle doğru orantılıdır. Bunu belirli bir sınır dâhiline hapsetmek olanaksız olduğu kadar, şiirin yapım sürecindeki yetersizlikten kaynaklı, çok dar sınırlar dâhilinde olması durumu da karşımıza çıkabiliyor. Şairin kendi poetik kuram sınırlarını genişletmenin yolları okumak, gözlemlemek, düşünmek, yaşanmışlıklar vs gibi çoklu edinimleri, evrensel etkileşimler kavşağında buluşturma yeteneği ile alakalıdır…
Bir şiiri okuduğumuzda bu şiirin içten gelen duygularla mı ya da öğrenilmiş bir teknikle mi yazıldığını anlamak hiç de zor değildir. Yani şiiri yazan kişi, yılların bilgi birikimini hatta ütopik hayallerini o anki ruh haliyle harmanlamışsa okuyucu bunu hisseder, yok sadece öğrendiği tekniklerle şiiri yazıp, sonrasında o şiire duyguyu işlemeye çalışmışsa bu da okur tarafından çok net hissedilir. Ben buna “kalemin kasılması” diyorum, bu bir şekil yerleştirme oyununda üçgen bir boşluğa küp sokma çabası gibidir, hissedilir ve başarısız bir durumdur.
Şiir yazan kişinin, yazması da, yapması da çoklu zekâ yeteneğinin gücüyle doğru orantılıdır derken, Harvard Üniversitesi Profesörü Howard Eart Gardner’in ortaya koyduğu çoklu zekâ kuramını incelediğimizde görürüz ki Gardner psikometrik zekânın dışına çıkarak, tüm insanların sahip olduğu 8 zekâ türü sıralamış ve bu sıralamaya bir başka zekâ türü daha eklemiştir:
1) Uzamsal – Görsel Zekâ
2) Kinestetik- Bedensel Zekâ
3) Müziksel Zekâ
4) Sözel Zekâ
5) İçsel Zekâ
6) Sosyal Zekâ
7) Matematiksel Zekâ
8) Doğasal Zekâ
Ve bunlara ek olarak:
9) Varoluşsal Zekâ
Varoluşsal zekâ; mantık yürütmenin zor olduğu ve duyulup hissedilemeyen konularda, etkin yorum yapabilme becerisiyle ilgilidir ki bir şairi diğerlerinden ayıran, güçlü hayal ve imge kaynağını harekete geçiren en belirgin özelliktir. Sözcüklere kavramları dışında yeni kavramlar kazandırılmasında bu zekânın gelişmiş olması önemli bir etkendir.
Her şairin bir şiir sancısı ve yazdığı her dizede şairin yaşanmışlık yorgunluğu hatta bunalımı vardır, aynı zamanda şairler yaşadığı kültürlerden derinlemesine etkilenir ki bu durum zekânın biyopsikolojik durumudur. Şiiri mükemmele taşıyıp şiir yazmanın ve yapmanın dehasındaki sır, şairin içsel duygusu ve varoluşsal zekâ merkezli diğer zekâ türlerinin çoklu gelişimiyle doğru orantılıdır.
Filozofların, kuantum fizikçilerinin, evrenbilimcilerinin ve teologların varoluşsal zekâları yüksektir fikiri hakimdir, bu genellemeye şairleri ve sanatçıları da eklemek gerektiği kanısındayım.
Sonuç olarak dünyaca ünlü şairlerin şiirlerine ya da sanatçıların eserlerine baktığımızda, varoluşsal zekâ merkezli çoklu zekâ (multiple intelligence) dâhilerini görebiliriz.