YOL GÜNLÜKLERİM /Ankara’dan İzmir’e Dönüş
3.Bölüm
Gece yastığa başım düşmeden uykuya dalışım yol yorgunu oluşumdandı. Arif Damar’ın ‘’Bana bir türkü öğretsen / Geldiğim yerlere er geç dönebilsem’’ dizesi benim için mi yazılmıştı acaba. Bir gözüm gördü bir gözüm görmedi dediğim bu şehre bir daha kim bilir ne zaman gelirim. Bahar mevsiminde Kuğulu Park’ı ziyaret etmeden dönmemek üzere yeniden geleceğim sözünü verdim kendi kendime.
Sabah erkenden uyanışıma neden olan hafif ama ritmik tıkırtıya kulak kabarttım. Aynı odayı paylaştığım arkadaşım gülümseyip sessizce konuşarak evin sevimli kedisi Turta’nın kapıyı tıklattığını söyledi. Dün bizi karşıladığında patilerini ustaca kullandığını ayaklarımızın arasından hızlıca geçtiğinde öğrenmiştik. Cumartesi gününün değerlendirmesini fotoğraflara bakarken yaptık. Pencere önüne dizilmiş çiçekleri duvardaki resimleri ve küçük bibloları gündüz gözüyle görmüş olduk. Sesimizle değilse bile paylaşım mesajımdan uyanık olduğumuzu anlayan Tülay Hanım muhabbete eşlik edince evdeki herkesle günaydınlaşmış olduk.
‘’Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı’’ diyen Cemal Süreya’yı haklı çıkardığımız sofranın baş köşesinde söze ilk başlayan ben oldum. Ailenin küçük prensesi Nehir’in hikayelerimle yüzünün güldüğünü görmek beni mutlu etti. Eşyalarımızı önceden topladığımız için ev halkı ve kedilerle vedalaştıktan sonra yeniden fuar alanına gittik. Mücahit Aygören sabahın erken saatinde standa gitmiş kitapları itinayla dizmişti. Bizi neşeyle karşıladı.Son poz dörtlü fotoğrafımızı çekildik. Dünkü kalabalıktan eser kalmamıştı. Birlikte diğer yayınevlerini gezdik. Okuma kitaplarının yanı sıra matematik kitaplarını görmek onlara el sürmek içimde kıpırtıya neden oldu. Yirmi sekiz yılımı verdiğim öğretmenlik mesleğimde yaş ve yıl olarak emekliliği hakketmenin rahatlığıyla edebiyatın derin sularında yüzme heyecanını aynı anda yaşamak güzeldi. Rengarenk kapaklarıyla çocuk kitapları upuzun sıralanmış masada bayram şekeri gibiydiler. Ortamın havasına kendimizi kaptırınca saatin 14.00 olduğunu geç fark ettik. Kitapları toparlayarak fuarın kapalı park yerindeki Kamil Bey’in arabasına götürdük. Karşılaştığımız manzara endişe rüzgarlarını hafiften bana doğru estirmeye başlattı. Otobüsümün kalkmasına yirmi dakikadan fazla bir süre gözükmesine karşın park yerinden çıkmamıza engel olan arabanın şoförüne selam ve sevgilerimizi ilettik. Ben İzmir’e erken varmak adına 14.30’a bilet almıştım yol arkadaşım Uşak /Banaz için saat 15.00’e başka firmadan almıştı.
Trafik sıkışıklığına sebep olanlarda “kesin o beyaz arabanın şoförüyle akraba olmalılar” derken Hatice, “beni gene araba tuttu” dediği anda gözümü yoldan ayırdım. Otagara girdiğimizde otobüsün kalkmasına iki dakika kalmıştı. ‘’Sen koş otobüsü yakala biz valizini arkadan getiririz’’ dediler. Koşmaya başladığım anda telefonum çaldı.Arayan muavindi. Ben o sırada 53. perondaydım otobüs ise 7. perondaymış. ‘’Koşarak geliyorum’’ dedim nefes nefese. Görenler Survivor’a katılmaya aday görmüşlerdir sanırım.Bulundukları yerden harekete geçen otobüse binmek ile binmemek arasında kalışım valizimin olmayışı tam olarak içler acısıydı. ‘’Abla ,otobüse binmelisin Yoksa ceza yiyeceğiz ‘’sözü üzerine arabaya bindim. Teyze deseydi hayatta binmezdim ya neyse. O sırada Hatice’nin benim valizimle 7. perona gidişini gördüm. Şoföre artık nasıl durun diye seslendiysem otobüsü durdurup kendimi dışarı attım. O sırada uzaklaşan arkadaşımın adını yüksek sesle opera sanatçısı edasıyla çığırırken otogardaki tüm insanlar duydu ama ona duyuramadım. Otobüse yeniden valizim olmadan binip muavin ve şoförün söylenmelerini duymazdan gelip maskemi de takıp sakinleştiğim anda telefonum çalmaya başladı. Arayan arkadaşımdı. Gülmeye başladık ağlanacak halimize. Benim valizi yetiştireyim derken o da ceketini ve kitapları unutmuştu. İzmir’e muhteşem dönüş yolumda ben önde valizim başka otobüste yol aldık. İzmir garajından yıllardır otobüse binmişliğim olmadığı için bir de otogarın içinde yeni bir maceram başladı. Gece yarısına yarım saat kala Sinderalla olmayı çoktan bırakıp külkedisi bile olmaya razıyken köle İsaura gibi bir aşağı bir yukarı gelecek otobüsün nerede duracağını bulmaya çalıştım. O saatte tek açık olan yer büfenin sahibine sorayım diye zifiri karanlıkta sessiz adımlarla yaklaşıp ”merhaba” dedim. Büfe sahibi ve alışveriş yapan iki adam aynı anda benim seslenişimden ödleri koptu. Ben daha çok korktum ama sorumu gene de sordum. Tam o anda gösterilen yere otobüs gelince valizime kavuşmuş oldum.
Hatırladıkça kahkaha attıran o anları yaşarken memleketimden insan manzaralarına ben de katılmış oldum.
Şükür sağ salim evime geldiğime inanmam biraz zaman alsa da uyumadan önce yolculuklarımın ve yol günlüklerimin bitmemesini diledim.
Hayat bir türküdür; söyleyebildiğiniz kadar söyleyin…