ZEUGMALI KIZIN GÖZLERİ
ŞİİRİN ÇİNİSİ
Mehmet Rayman
Şiir, incelikli bir sanattır. Bizim olan olmayan ne varsa yansır oradan. Kimi gül bahçesinden ışır kimi kilitli defterden. Yastığından rastığına varana kadar karadır. Günlümün duvarı. Şiiri başa alan bir yaklaşımla geçiyorum derin suları. Çocuğun elinde gördüm şiirin köpüğünü. Bir balon gibi bırakmış göklere. Bulut yazına yaklaştım böylece. Şiirin doğrusu yoktur. Hep yanlışın içinden gelerek yansıtır sezgilerimizi. Düğüm çözmekten daha zordur.
Çünkü kırk düğüm atılmıştır mısraların üstüne. Sisli dağlardan doğduğu belli. Lirik mevsimlerin yağmuru bizi sürüklüyor denize. Ustam alınmasın ama düştüğüm nehir köpüklü su. Çağlayarak akışım ise hayal kurgu.
Zamanın çırasıdır özümüz. Dumanı bile bizim evlerin bacasına sığmaz. Karasından uzak değildir. Metinlerin etkisinde kalanlar da cabası. Bir çakıl taşı bile sudan bekliyor ışığını. Oysa amorf taşlar kanatır, benim yaramı. Kuşağın üstünden okunuyor, kilim deseni günler. Modasından bir ilik düşse yere, hemen şairi yakasına yapışır kör iğne. Oysa kumaşın astarıdır, yüzümü kapsayan gölge.
Roman yanımız bir bütünlüğün olgusudur. Sanatın içinde kalan her yaklaşım bir adımdır. Biri diğerine çelme atmaz. Aksine besler onu. Okuma kuramı da böyledir. Çeşnisi bol bir sofradan sonra başlar yazın yağmuru. Herkes denginden bakar güzelliğine. Çaylardan geçerken paçalarını çekmez yukarı. Ayrıca yontusunu bir parkta görse tanımaz. Çünkü ben yitimine uğramıştır bütün güzellikler. Herkesin etkilendiği kadardır bendeki seğirme. Hatta bir resim çektirmek bile gelmez içinden. Eylül anlatımı kuşların kanatları, renklerin basamakları saylanır içimize. Lalesi sümbülü bu şehrin gülüdür. Adımı bilmeden çıktım ben bu yollara. Saçların savrulsun güzel kızım Zeugma. Soluğumu yutan kavalı verdim çobana. Bakın, salına salına gidiyor. Ay düşmüş göğsümün saylarına.
Deneyim üstüne konuşanları dinlerim. Bir yola sığmaz onların görüşleri. Değişik yöne gideceğimize göre, kimselere sormayalım yolumuzu. Önüme çıkan taş yalımı keskin gözlerindeki menevişlenme, hepsi benim başımdan geçti dün gece. Herkesin falında çıkmaz paslı çekmece. İlik düğme, paslı bürük pulları yapışmış tahta zemine. Öteleri çoğaltan dillerin gündemi, her basamaktan bakıyor güneşin batışına. İkindi güneşine yakın yerden başladık toprağı kazamaya. Karanlığın içine akıyor gözlerimin çığırı. Cevherin merceğinden bakınca seni görmem olası. Kendimden çıkardım bir yere bağlı kalma güdülerimi. Arandıkça bulunuyor karıncanın yolu. İlkesine yenilmek de kötü. Yalın düştüğüm eskici pazarına saçılmış incilerim. Rüzgarın fiskosu yapraklar yapışmış tenime.
İzimiz bu şehirde kalsın. Biz, yeni bir bilet keselim. Kil tableti günlere. Bir insanın kollarıdır, en yakın dostu. Kucakladığım dağın ağrısı çökmüş üstüme. Kavuştuğunuz yerden sökülüyor şehrin dikişleri. Düşünsel yaklaşımların yağmuru şu buluttan olabilir. Üzüm salkımı yüzünden öğrendim. Bağların kütüğüne bağladığın mendil kapılmış güz yellerine. Değirmene dönüşte yakalandık sırsıklam şiire. İşliğimizin gelgitlerinden oluşan renklerin pigmentleri Zeugmalı kızın gözleri. Nereden baksan bir enginlik içinde. Mezopotamyalı çocuğun beşiğini sallamış yıllarca. Sonra kucağına almış güneşi. Başağından uçlanmış yasa.