BİR IŞIK İNSANI: BİLSEN BAŞARAN
Dizdar Karaduman
Öğretmendir, eğitimcidir, yöneticidir Bilsen Başaran. Şiir ve öyküden denemeye, araştırma ve incelemeden çocuk kitaplarına kadar edebiyatın ve meslek yaşamının her alanında çalışıp üretmiş bir yazın insanı, değerli bir şair. Ancak şiir, bu sanat disiplinlerinin içinde hepsinden önce geliyor onun için.
Çekilmemiş Hayat Fotoğrafları(Şubat 2012) kitabındaki şiirlerde anne, kız, çocuk ekseninde toplumun yarısını oluşturan kadınlarımıza eril egemen düzenin bakışı, onlara biçtiği rol, dayatageldiği yaşam tarzı ve kültürü, şairin hem kendi üzerinden hem de kadınlık ve annelik
üzerinden sorgulanıyor. Kitaptaki şiirlerin çoğu, bu temayı işleyip açığa çıkaran ve birbirini tamamlayıp bütünleyen bir nehir şiir gibi…
Bilsen Başaran, özellikle “lirik ben” üzerinden kurguluyor şiirini. Böylece 1.tekil kişinin yaşadıkları, tanıklıkları ve duyumsadıklarıyla şiirde daha hakiki bir atmosfer oluştururken, aynı zamanda hem lirik ve hüzünlü hem de coşkulu bir söyleyişe ulaşıyor; bu da onun şiirinin okuru etkileyicilik gücünü artırıyor. Bunun sonucunda şiirle okur arasındaki imgelem ve duygudaşlık ilişkisi çoğalıyor. “Sonra
gittiler ateşin buzu yaktığını bilenler / ilendim ziyanın hükmüne / o hüküm ki cinneti yeryüzünde gezdirendim / acilce ölüm(düm) vazgeçtim/ usulca kul(dum) / sessizce kıyamet / kıvrımlanan ateşçe asi, kızıl ve tek hücreli ben’dim / böyle böyle öğrendim acının safirini yontmayı / güle su vermeyi böyle öğrendim…/ -dedim ki bilin- / yağmalanan evlerin ayaklara yapışmış teriydim.” (Hiçbir Şeyi Her Bir Şeye Bağlamak, s.12)
Bilsen Başaran’ın şiiri bir çığlıktır, Anadolu insanının, özellikle de kadınlarının bitmeyen, giderek artan çığlığı. Onların acıları, yoksullukları, yoksunlukları, ötekileştirilmeleri, her türlü şiddete maruz kalmaları, cehalet içinde bırakılmaları, kumalık yazgısı ve töre cinayetlerine kurban edilmeleri Çekilmemiş Hayat Fotoğrafları kitabında insanın kanayan ve kanatılan, bir türlü kapanmak bilmeyen yarasının korkunç çığlığıdır. “Öfkeni de alır gidersin, kapatırsın ateşten etin ağzını / kusmazsın içine yığılan yılların çürüğünü / unutursun kadın olduğunu / sesi, sisi, boranı / vuranı vurulanı unutursun // Şiddetin her rengini bir düğüm edip tutarsın gırtlağında / bayram sabahlarına taşan kurban sorgusu… / terbiyeli bir yetimin gözleri olursun artık her yeni güne”(Taş Odalar,s.17)
Şiirde uzun şiir cümleleri kuruyor Bilsen Başaran. Bunda Hasan Hüseyin Korkmazgil’in öğrencisi olduğunu söylüyor. İçinde biriktirdikleri o kadar çok, o kadar çok ki, onları söyleyemezse bir şeylerin eksik kalacağını, kendini huzurlu hissedemeyeceğini sanıyor.
Bu yüzden düşündüklerini duyumsadıklarını dışa vurmak ve bunları okurlarıyla paylaşmak istiyor. Çünkü derdi var, dertleri var Bilsen
Başaran’ın. O, dünyanın bütün dertlerini omuzlarına yüklenmiş bir şair sorumluğunu taşıyor. İşte bu nedenle de hayata, insana, kadına, yaşadıklarına ve tanıklıklarına dair söyleyecek çok sözü var onun. Bu yüzden de uzun şiir cümleleri kuruyor, uzun şiirler yazmayı yeğliyor.
Güncele sırtını dönmüyor, şiiri oradan besleniyor; ancak günceli kendi sınırları içinde bırakmıyor, onu toplumun geneline ve evrensele dönüştürmeyi de başarıyor. Onun şiirinin asıl beslendiği kaynaklar hem Türk hem de dünya şiirinin ana damarları olan ve yüzünü insana ve emeğe cevirmiş, kollarını da sevgiye ve paylaşımcılığa açmış şairlerdir. Nazımlar, Ahmet Arifler, Enver Gökçeler, Hasan Hüseyinler, Nerudalar, Aragonlar, Lorcalar…
Bilsen Başaran, insanı en zalim; ama vazgeçilemeyen en değerli varlık olarak değerlendiriyor. “İnsan ve toplumsal kültür, sevinç olmalı şiirin içinde. Siyasi mesajları doğrudan vermemelidir şiir. Şiir bence şairin insana karşı olan sorumluluğunun estetik damıtılmasıdır” diyor. Çünkü ona göre şiir, şairin parmak izidir; çünkü şairin insana, insanlığa ve hayata bakışını gösterir. Dünyanın bütün acıları, şairin sorumluluğu ve vicdanının sesidir.
Bilsen Başaran’ın bedeninden, yüreğinden, ruhundan ve usundan insan sevgisi taşıyor. İnsanı Kâbe’si bilen, onu her yönüyle değerli kılan bir inancın ve felsefenin günümüzdeki çağdaş yorumcusudur Bilsen Başaran. O, şiirini insan için, özgür ve eşitçe paylaşılan bir dünya
için bir silah gibi kullanıyor. Filistinli şair Fedvâ Tûkan gibi bağımsızlık ve özgürlük inancını sürekli tazeliyor mazlum uluslar için.
Bir Atatürk sevdalısı olan babasını anlattığı Ömrün Minesine Çakılan (s.54) başlıklı şiirinde, Atatürk’e ve babasına olan sevgisini dile getirir:
“Hey Gazim Kocatepem! / Çakmak gözleriyle
milletler tutuşturan / hele bir uyan!” der kara
kederlere akardı / Dadaşların barbaşında
kurşun gibi durur / Sarhoş barında kurşun gibi
saplanırdı toprağa”
Şiir, onun için her şeyden önce bu hayatın çirkinliklerine, yanlışlarına ve kötülüklerine bir itiraz aracı; sonra da emek, bilgi, birikim ve bir yaşam biçimidir. O, şiirini hayatın içinde yer alan insanı düşünerek yazıyor. “Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır. Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.” diyordu dünya şairi Nazım Hikmet. Töre boyunduruğunda inim inim inleyen, hayatları paramparça olan ve durmadan kanayan kadınlar Bilsen Başaran’ın şiirinin ana izleğini oluştururken aynı zamanda günümüz kadınlarının orta çağ karanlığının zihniyetine göre köleleştirilmesine karşı, şairin öfkesinin ve isyanının haykıran sesi ve çığlığı oluyor.
Bilsen Başaran, hüzün dolu bir hayatın şiirini dokuyor çoğu şiirlerinde. Kadınların hüzün dolu yaşamları onun şiirinin dokusuna siniyor
bütün yoğunluğuyla. “Ben hep zamansızlığı beklerdim pür telaş / isyanlı ışığımın kalbimdeki hüznüne gizlenerek” (Adı: Yaşamak,s.27),
“Hüzün satarken yakalanan kahkaham mı”Kül Kadının Günlüğü,s.38), “ yaşam nasılsa hüzün oyunlarından ibaret”(Hüzün Oyunlarıs.50)…
Oğlu İnanç’la kızı Gökçen’e adanan kitapta toplam 38 şiir var. “Hayatın albümünden taşan o fotoğrafları / aslında üçümüz çekmiştik / Oysa
bakanlar hep boş kareler gördü.” cümlesiyle kitapta yer alan şiirlerin hayattan kopuk olmadığını, tümünde işlenen konu ve temaların şairin kendi yaşamından ve tanıklıklarından alındığı anlaşılıyor. Ancak bu şiirler, şairin kendi gerçekliğinin yeniden kurgulanmasından yansıyan estetize edilerek şiirleştirilen bir iç gerçekliktir. Bilsen Başaran bunu yaparken alışılmamış bağdaştırmalardan söz ve anlam sanatlarına, özgün buluşlardan imgelere; sesi, biçimi, biçemi ve yapısıyla yepyeni bir dil ve söyleyişe ulaşıyor.
“Şiir doğruyu söyleyen yalandır / yalanlar söyleyen doğrudur şiir” (Genç Ömür Taklaları, (s.35) ve “Erzurum kokulu bir gençlik/ Gençlik kokulu bir Erzurum” (Kentin Uzak Ölümü,s.45) dizelerinde görüldüğü gibi zaman zaman bir cümle ya da dizedeki sözcüklerin yerlerini anlam oluşturacak biçimde sondan başa doğru değiştirip tekrarlamak yoluyla akis sanatı yaparken
“Kokumdan kurtulmak için yüzdür derimi / Kulaklarına dağları göm sesimi silmek için” (Son, s.13)
“benim annem bir bulut küldü / yangınından savrulan / patiska bir çarşafta yarım bırakılmış kanaviçeydi / desenleri bozuk, renkleri kavruk ve nakışı sızı kokan.” (Buhur,s.53)
“ah nasıl da kimsesiz zaman: alnı terli /kuytusu ıslak odaların sıkılgan küfrü” (Soluğun ölümü,s.61) gibi örneklerde
anlatımı renklendiren, etkili ve güçlü kılan değişmecelerden, benzetmelere, eğretilemelerden abartmalara dek değişik söz ve anlam sanatlarını şiirlerinde ustaca kullanıyor Bilsen Başaran. Şiirdeki ahengi ise dizelerdeki iç uyaklar, aliterasyon ve asonanslarla birlikte
sözcük yinelemeleri, dize sonlarındaki ses tekrarları ve benzeşmeleriyle sağlıyor. Bu da onun, dilin sonsuz olanaklarını sağlam ve donanımlı bir dil bilinciyle ve yetkinlikle kullanabilen usta bir şair olduğunu gösteriyor.
Çekilmemiş Hayat Fotoğrafları’nda ölüm, yaşama tutkusu, sevgi, aşk, ayrılık, özlem, çocukluk ve gençlik günlerine özlem, nene, anne, baba ve aile sevgisi, çocuklar, töre, kadına yönelik şiddet, çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Erzurum’a dair anılar, doğa, eşyalara
özellikle koltuklara sinen koca bir anılar yumağı onun şiirini bezeyen önemli izleklerdir. Sözgelimi kitabın son şiiri olan Koltuklarım
(s.85) buna çok güzel bir örnektir:
“Kül rengiydi yüzünüz önce. Hüznümün rengi… / rengi yitmiş yıllardan bildiktiniz / üstünüzde dolunayı parçalanmış gök desenleri. // …At bunları dedi oğlum hep / eskiyen hayatların atıldığı o dehlize / Kızım, yeniyi ağrılarımı yontan bir hızar sandı / oysa o kül rengi koltukların sarı gülleri ağzında / çekilmemiş hayat fotoğrafları vardı.”
Bilsen Başaran’ın şiirleri, okurun dikkatini çeken onu etkileyecek özlü bir düşünceyi güzel benzetmelerle çarpıcı bir şekilde dile getiren
dizelerle bitiyor. Örneğin: “bilmiyorsun hayat, bin bir dikene sarılmasıdır bir gülün / ve yazılmamış / yaşanmamış bir öyküler kitabıdır ölüm.” (Kuş Telaşı, s.81)
“Yağmalanan evlerin ayaklara yapışmış teriydim” (Hiçbir şeyi Her Bir Şeye Bağlamak,s.12), “Kokumdan kurtulmak için yüzdür derimi / Kulaklarıma dağları göm sesimi”