“ocağım var aşkım yok/gömütüm var taşım yok
dost ağlar düşman güler/ devletim var işim yok”
Toplumcu Gerçekçi şiir akımının son şairlerinden biri olan Hasan Hüseyin Korkmazgil, yoksul halk çocuklarının arasından çıkan kişi oluşuyla övünen bir ozan. Yaşamından söz ederken, beş yaşından beri şiirle uğraştığını, ilkokul sonlarında ise Âşık Kerem ve Pir Sultan Abdal gibi ozanların etkisiyle bu bağlamda şiirlerle ilgilendiğini, ortaokul ve lisede aruzu, heceyi, özgür koşuğu denediğini söyler. Sonunda yapısal coşkusuyla özgür koşuklu şiirlerle sesini duyurur. Yalın, gür sesini Anadolu’nun sesiyle özdeşleştirmiş, halk şiirlerinden de yararlanarak kimi zaman yeni destan anlayışını denemiş sonrasında serbest nazımı tercih ederek şiirlerini oluşturmuştur.
Korkmazgil şiir anlayışını şu sözlerle ifade ediyor: “Şiirin bugüne kadarki bütün araştırma ve denemelerinden, öğelerinden yararlandım ve Marksist özüme uygun biçimlerle şiirimi kurdum” der. Bir başka söyleşisinde; “Şiir, bende, dağın ardından gelen bir silâh sesidir. Silâhın cinsini ve patlamanın amacını saptamak, sesi duyanı ilgilendirir.” der.
Mizah ve yergili diliyle başta isyan, emperyalizm, sömürü, emekçi halkın hayatı, kapitalizm, aşk, tabiat, grev, barış, özgürlük gibi temaları yalın, coşkulu, dirimsel, keskin diliyle hayatın dağınıklığında örgütleyen şair, halkın, emekçinin, işçinin, özgürlüğün, aşkın sözcüsü olur.
1927’de Sivas-Gürün’de doğan Hasan Hüseyin Korkmazgil, Niğde Orta Okulu, Adana Erkek Lisesi, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde eğitimini tamamlar. Atandığı Afşin ve Göksu ilçelerinde öğretmenlik yapar. Siyasi düşüncelerinden dolayı, Türk Ceza Yasasının 142. Maddesine aykırı eylemde bulunmak iddiasıyla tutuklanarak 3 yıl hapishanede kalır. Öğretmenlikten uzaklaştırılır.
Hasan Hüseyin Korkmazgil 1950’lerden sonra edebiyat dünyasında ismini duyurur, 1950-1980 arasında etkili olan Toplumcu- Gerçekçi Türk şiirinin önde gelen isimlerinden olur. 1940 Kuşağı Toplumcu şairleri arasında yer alamayan Korkmazgil, bu dönem şairlerinden biri olarak sayılmamasının nedeni 1960’ a dek sanat çevrelerinden uzak kalmasıdır. Uzak kalmasının nedenlerinden biri olan siyasi düşünceleri sebebiyle 15 Mart 1951 ‘de tutuklanarak, 3 yıl hapiste kalması ve öğretmenliğine son verilmesi, memuriyet haklarının elinden alınmasıdır bir bakıma. Bunun üzerine 27 Mayıs 1960 darbesine kadar memleketi Gürün’de yaşar. Gürün ve Sivas’ta ressamlık, tabelacılık, arzuhalcilik ve dava vekilliği gibi işlerde çalışır. Darbe sonrası Ankara’ya gelir, verimli çalışmalarıyla sanat, edebiyat çevrelerinde adını duyurmaya başlar. Sürekli yazan, üreten Korkmazgil’in şiir, öykü, seyahat kitabı, çocuk romanı, derleme kitaplarıyla toplam 26 kitabı vardır. Bunlardan 15’i şiir, 5’i çocuk romanı, 3’ü siyasi mizah öyküsü, biri gezi notları, 2’si de arkadaşı Bedrettin Cömert’in yazı ve şiirlerinin derlenmesinden oluşan kitaplardır. İlk şiir kitabının adı olan “Kavel”, İstanbul İstinye’de kurulu Kavel Kablo Fabrikası’nda Ocak 1963’te başlayan iş bırakma, direniş eylemiyle başarılı bir grev yapan Kavel işçilerini yansıtır. Bu kitapta; daha grev hakkının olmadığı bir dönemde, bu hakkın nasıl kullanılacağını gösteren bir mücadelenin adı olan Kavel’le emekçi halklara olan sevgisini açığa vurur. Kavel şiirleri dönemin ideolojik, siyasal olayların tarihsel gerçeğidir. İkinci kitabı olan Temmuz Bildirisi’nde (1965) de ilk kitabı gibi toplumsal olaylarla bireysel duyarlıklar, doğa ve insan sevgisi iç içe geçmiştir. Sonraki kitabı “Kızılırmak’ta (1966), Asım Bezirci, Hasan Hüseyin ve toplumcu şiir için düşündüklerini açıklar: “Şairin derin duyarlılığı, gür sesi, geniş soluğu, renkli hayali, işlek Türkçesi ile diyalektik bir görüş ve insancıl bir bakışa yaslanan hayat ve tabiat sevgisi, barış ve özgürlük tutkusu, devrim ve bağımsızlık özlemi birbiriyle kaynaşarak etkili bir bileşim meydana getirirler. Bu lirik birleşimin düzeyi yalnızca Hasan Hüseyin için değil, son dönem toplumcu şiirimiz için de bir aşamadır.” der.
*(2)Şiirlerinde bireysel ve toplumsal olay ve olguların içinde özgürlükçü tutumuyla Anadolu insanını antropolojik, tarihî ve sosyo-kültürel yapısı içinde bir bütün olarak ele alır. Bu tutumu toplumcu gerçekçi Türk şairlerinin romantik karakterli oluşlarıyla bağlantılıdır. Çoğu toplumcu şairler gibi Hasan Hüseyin de devletin tüm vatandaşlarına, özellikle Anadolu insanının, köylülerin ve işçilerin, emekçi halkın ötekileştirildiğine inanır. Dolayısıyla devletin karşısında konumunu, muhalif şair tavrı, şair duyarlılığı olarak belirler. Hasan Hüseyin’in kendisi ve kendisi gibi olanların, ülkenin her türlü kaynağından nemalanan ve merkezi kapsayan “erkler” huzurunda “öteki” olarak görüldüğünü dile getiren onlarca şiiri vardır. “Bu ışıklar bizim değil/ bu sokaklar bizim değil /bu kahkaha bizim değil/ biri benim can sıkıntım öbürü belki de hiç” ( “Geçitte Geyikte Güzelde” ,kavel, s.62)
“masmavi bir oyuncaktı salınırdı ellerimize/ uzadıkça uzaklaşan masmavi bir oyuncak/ yanılmıştık göksüzdük uzaktık sularımızdan/ gözlerimiz yoktu bizim, başkasınındı/ çok eski paralardı söz diye/ ağzımız yoktu bizim, başkasınındı/ bir avuçluk suda doğup döllenip ölen/ bir karanlık çoğunluktuk, adı belirsiz” (“Gecekondu Aynası”, kavel, s.80)
*Hasan Hüseyin, birçok yönüyle Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları”na benzeyen “ağlasun ayşafağı” kitabındaki nehir şiirlerinde artzamanlı olay ve olgularla okuru Anadolu’nun geçmişine gönderir. Kültürel birikimiyle mitolojiye telmih yaparak imgesel çağrışımlarla şiirlerinin anlaşılmasını sağlar. Buna göre Anadolu insanı öteden beri yok sayılmış, ötelenmiş ve fakir bırakılmıştır. Bu uzun şiirin bir yerinde kendisini Anadolu insanı ile özdeşleştirerek “zulümde kardeşliği / saltanata düşmanlığı bilmişim” (ağlasun ayşafağı, 325) demesi, sadece kendisinin değil bütün ezilenlerin ortak düşmanının erk’ler olduğunu kesinlemek içindir. ‘Baba’ ismi imgesel çağrışımla devleti imler. “Ah Babam Babam Babam” (oğlak, s.107) şiirinde “ve biz artık öyle inanmıştık ki / yani sopa devlettir / devlet de sopa”.
Yine artzamanlı olay ve olguları anıştırarak günümüz olay ve olgularıyla özdeşleştirir.
“krezus’ün altunları gayetle ziyaade olup/ istanbul’u fâtih sultan mehemmed alup/ viyana’nın kapusunda kılıç oynatup/ yavuz sultan başın urup kızılbaşların/ kuyucu murad dirler hasnâ bir kişi/ kuyulara çocukların başlarını doldurup/ persler gelüp gidüp mogollar gelüp gidüp/ semerkantlı topal timur sivas’ı yağmalatup/ … abdülhamid pulisleri curnaller yazup” (ağlasun ayşafağı, s.197-198) Geçmişin sorgulamasını, yüzleşmesini yaparken üslubunu da o dönemin Osmanlı-Türkçe’si dil’i ile biçimler.
“kim tutmuş ki çetelesini osmanlı kırımının / ayakları altında / kaç milyon kafatası / o görkemli saltanatın” (ağlasun ayşafağı, s.246)” Hasan Hüseyin devletin halkına karşı en büyük zulmünün vatandaşları arasında din, dil, varsıllık farklılıklarına göre ayrımcılık yapması ve adaletsiz davranması olduğuna inanır. Ona göre devlet her konuda kendisini haklı olarak görmekte, haksızlık ya da yanlışlar karşısında eleştiri ve uyarılara tahammül edememektedir: “sudur akar durulur yeldir eser yorulur/ hak diyenin koluna kelepçe mi vurulur” (“Gel Beni Gör İçerden”, oğlak, s.148) Bu durum devletin kendisini vazgeçilmez ve mutlak doğru olarak görmesinden ileri gelmektedir.*(1) Korkmazgil şiirlerinde devlete, erklere olan isyanını keskin diline yüklediği haykırışıyla duyurmak ister.
“Dar Açı”larda; “Anlatmak istedikçe her şeyi birden yitiriyorum/ Bir kutupyıldızı bir ben bir dinmeyen ağrılarım/ Yapayalnız kalıyorum birden güzelim/ Ve müthiş ağlamak istiyorum/ Gecenin kanatları kırık bir saati var bilmem bilir misin? der, “Acıyı Bal Eyler”; Ekilir ekin geliriz/Ezilir un geliriz/ Bir gider bin geliriz/ Beni vurmak kurtuluş mu / Kör olasın demiyorum/ Kör olma da/gör beni” haykırışıyla başkaldıran dizelerine de acıyı, kavuşmayı, sevmeyi özgürlüğü yükleyerek , “Acılara Tutunur”; “Acı çekmek özgürlükse /Özgürdük ikimiz de /O, yuvasız çalıkuşu / Bense kafeste kanarya/O, dolaşmış daldan dala/ Savurmuş yüreğini/Ben bölmüşüm yüreğimi/ Başkaldıran dizelere.”
“Haziranda ölmek Zor” der bir yandan kanayan yaralarını konuşturur. Haziran’da ölen değerli şair ve yazarları anımsatmak için yazar bu şiiri.
Orhan Kemal, Ahmed Arif, Nazım Hikmet, Ahmet Haşim, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Peyami Safa, Hasan İzzettin Dinamo ve Ahmet Muhip Dıranas; geride bıraktıkları diri ışıklarla… haziranda sonsuzlukla buluşmuşlar…
Büyük Usta Nazım Hikmet’in memleketinden uzakta gerçekleşen ölümünün acısını 13 yıl yüreğinde taşıyan ve çok sevdiği dostu Orhan Kemal’in 2 Haziran 1970’ te ölümünün ardından, olgunlaşan “Haziranda Ölmek Zor” adlı şiiri Orhan Kemal’in anısına ithaf eder.
Kimi dizelerde Nazım Hikmetin şiirlerine dokunarak, anıştırarak anlam yüklemesi yapar.
“Kökü burda/ yüreğimde /yaprakları uzaklarda bir çınar/ıslık çala çala göçtü bir çınar/göçtü memet diye diye/şafak vakti bir çınar/silkeledi kuşlarını/ güneşlerini: «oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet!»”
(…)
“Uyarına gelirse/tepemde bir de çınar»”/demişti on yıl önce/ demek ki on yıl sonra/demek ki sabah sabah/demek ki «manda gönü»/demek ki «şile bezi»/demek ki «yeşil biber»/bir de memet’in yüzü/bir de güzel İstanbul/bir de «saman sarısı»/bir de özlem kırmızısı/demek ki göçtü usta/kaldı yürek sızısı/ geride kalanlara.”
(…)
“yıllar var ki ter içinde/taşıdım ben bu yükü/bıraktım acının alkışlarına/3 haziran ’63’ü//Bir kırmızı gül dalı/şimdi uzakta/bir kırmızı gül dalı/iğilmiş üzerine/yatıyor oralarda/bir eski gömütlükte/yatıyor usta/bir kırmızı gül dalı/iğilmiş üzerine/okşar yanan alnını/bir kırmızı gül dalı Nâzım ustanın.// Gece leylâk/ve tomurcuk kokuyor/bir basın işçisiyim/elim yüzüm üstümbaşım gazete/geçsem de gölgesinden tankların tomsonların/şuramda bir çalıkuşu ötüyor/uy anam anam/ haziranda ölmek zor!”
Korkmazgil; Nazım Hikmet’i seven dostlarına, okurlarına “Haziranda Ölmek Zor” adlı şiiri ile ilgili bir açıklama yapma gereği duyar: “63’lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976’larda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları, onüç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. ‘El elden üstündür, taa arşa kadar’ demiş eskiler.”
Nazım Hikmet’in ölümünün Hasan Hüseyin Korkmazgil’in yaşamına yansıyan bir etkisi de Azime Karabulut ile yollarının kesişmesidir.
Hayatın dağınıklığında aynı anda gerçekleşen olayların birbirine o veya bu şekilde etkileşmesi olağandır. 3 Haziran 1963’te Nazım Hikmet’in kilometrelerce ötede ölümünden etkilenen Azime Karabulut’un kocaman duygusallığı onu Hasan Hüseyin Korkmazgil’e yönlendirir. Azime’nin Nazım Hikmet’in şiirlerine olan sevgisiyle son zamanlarda adını duyduğu toplumcu-gerçekçi şair olan Korkmazgil’i ilgiyle düşünmesi ve olayların akışı kocaman, güçlü bir sevdaya dönüşecektir. Azime edebiyat öğretmenidir, evlidir, iki çocuğu vardır. Hasan Hüseyin ve Azime, büyük usta Nazım Hikmet’in ölümüyle kesişen yollarını büyük zorluklarla aşarak tertemiz aşklarına sahip çıkmışlar ve sonunda bu iki güzel insan yaşamlarını birleştirmişlerdir.
Önceleri olayların akışında süren mektuplaşmalar özlem dolu günlerle, sıkıntılı olarak devam etse de Azime ve Hasan Hüseyin sevdalarının arkasında dimdik durarak tertemiz aşklarını, karşı duruşlara ispat etmişler. Ancak, bu zorlu süreçte sabrına söz geçiremeyen, bu sevdanın böyle belirsizlikle devam edemeyeceğini düşünen, bir sonuca ulaşmasını şiddetle isteyen Korkmazgil, son mektubunda daha da ileri giderek “Benim Azime’m” diye seslenir sevdiceğine: *”Seni sevdim, seviyorum. Seni anlayarak seviyorum. Bunu bugün söylüyorum sanma. Ben sevmem böylesi laflar etmeyi. Hele, hiç sevmem mektup yazmayı. Seni seviyorum diyorum, anlıyorsun değil mi? Bu benim için zor bir itiraf… Sen biraz yarınımsın benim. Biraz değil yarınımsın Azime. Sana Azime’m diyorum anlasana! Seni anlayarak seviyorum Azime. Düşün ki yüzünü görmedim daha. Kimseden de sormadım seni. Seni kendi sözlerinle tanıyorum, bir de yolladığın resimden… Geç mi kaldık? Yoo… Bu da bizim gerçeğimiz.”*(3)
Bu son mektup kaderlerini birleştirmeye yarayacak ve Azime her zorluğun üstesinden gelerek, çocuklarıyla Hasan Hüseyin’e koşacaktır. Bu iki sevdalı insan önlerindeki engelleri dirençle, azimle kaldıracaklardır. Sonunda 11 Haziran 1964’de Altındağ Evlendirme Memurluğunda evlenirler. Sonrasında, bu mutlu birliktelikten bir oğlan çocuğu dünyaya gelir. Korkmazgil, “Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz” adlı şiirinden esinlenerek oğlunun adını ‘Temmuz’ koyar. Ancak, yirmi yıl kadar süren mutlu birliktelikleriyle, üretken yılları daha fazla sürmez. 1983 yılında beyin kanaması geçiren Korkmazgil, bir yıl kadar kaldığı bitkisel yaşamdan sonra 26 Şubat 1984 ‘te sonsuzluğa uğurlanır.
Kısacık yaşamına sığdırdığı sevgisi, aşkı, davası, toplumcu- gerçekçi şair tavrıyla kocaman bir hayat yaşamış olan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleri ilk günkü gibi özelliğini koruyor, o inanılmaz coşkusu okurlarına yansıyor.
“Yıllardır yazar, çizer, söylerim: Bilineni bilinmeze, görüneni görünmeze, duyulanı duyulmaza, kısacası, somutu soyuta itme değildir şiir’in işi. Tam tersi: Bilinmezi bilinir, görünmezi görünür, duyulmazı duyulur, duyumsanmazı duyumsanır, algılanmazı algılanabilir yapmaktadır.” diyor, Hasan Hüseyin Korkmazgil.
Anısına saygıyla… Işığı sonsuz olsun…
02. 08. 2023/ AYVALIK
CANAN SANLI
Kaynakça:
*(1)(2) YENİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI Modern Turkish Literature Researches Temmuz-Aralık 2018/10:20 (01-16) Makalenin Geliş Tarihi: 21.09.2018 Makalenin Kabul Tarihi: 14.12.2018 – Hasan Hüseyin Korkmazgil Şiirinde “Devlet” Algısı – Soner Akpınar
Korkmazgil, Hasan Hüseyin (2003). kavel. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
Korkmazgil, Hasan Hüseyin (1994). ağlasun ayşafağı. İstanbul: Bilgi Yayınevi
Korkmazgil, Hasan Hüseyin (2000). haziranda ölmek zor. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
Korkmazgil, Hasan Hüseyin (1998). oğlak. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
*(3)Soner Yalçın, Wikipedia