Koca Yürekli Şair
Bilsen Başaran’ı önce sanat dergilerinde tanıdım. Can Tartısı şiirinde, “Uzaklardaydın…/ Yenik bir orduydum / Kurt görmüş kuzu sesiydim dağ başlarında.” Kurt görmüş kuzu sesine çarpıldım. Çok çarpıcı imgeleri vardı. Her tesadüf bilinmeyen bir gerçeğe dayanır derler ya Bilsen Hanım’a da doğumuyla yüklenmişti bazı gerçekler.
Ben onu haksızlığa, zulme başkaldıran Ege efelerine benzetirim. Küçük, zarif bir bedende koskoca bir yürek. Şiirleriyle meydan okuyan bir deli fişek. Dürüst, arkadaş canlısı, fedakâr… Sevecen olduğu kadar da gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan biri…
Dostları, arkadaşları için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Çok dikkatli bir gözlemcidir. Ege’nin Kızı, Ege’de Börklüce ve Bedreddin kitaplarımın düzeltisini yapıverdi. Börklüce Mustafa’nın ölümünün 600. Yılında 600 dizelik bir destan yazdım. İçine de Bilsen Başaran’ın bir dizesini yerleştirdim. “Kavga sonrası sevişmek gibi suyun sesi” okurken o dizeye gelince, “Bu dize bana ait,” dedi. Gülümsedim, “Çıkarma ama dip not düş” dedi. Öylesine dikkatli ve titiz ki gözünden hiçbir şey kaçmıyor.
Bilsen Başaran adı bana gece karanlığında göz kırpan yıldızları anımsatır. Karlı dağların doruklarında çiçek açmış mor menekşe gibidir
gözleri. Yüce dağların başından kendi yatağında akan, arı duru, kekik kokulu, yüksekten akarken ak köpüklü çavlayan oluşturan bir sudur. Geçtiği yerlerde çam, meşe, kavak, zeytin ağaçlarını besleyen, mersine, gevene, kır çiçeklerine cansuyu veren bir dere, bir ırmaktır. Aktığı topraklara bereket katan, çalışkan, üretken Artemis’tir Bilsen Başaran…
Ad, insanı temsil etmez, gösterir deseler de onun adı insanı düşündürür. Bil – sen, bilginin simgesi, Baş-ar-an, engel tanımayan, zorlukları aşan, yönder olan kişi. Onun adı yaptıklarıyla tam olarak örtüşen, bütünleşen bir şey. Onunla ilk tanışmamız doksanlı yıllarda Kuşadası, Öykü-Şiir günlerinde olmuştu. Kütüphanenin bahçesinde gelen konuklar oturuyorlar ama bir köşede arı oğulu gibi yumak yumak olmuş kadınlar, kızlar var. “Hoş geldiniz” demek için yaklaşıyorum. Kalabalığın içinden ışıklı bir el uzanıyor, “Ben Bilsen Başaran.” Bu ışık
seline ben de katılıyorum. Sanki kraliçe arı, o nereye giderse akıyorlar arkasından. Bazı insanlar vardır, uzaktan pek hoş görünür. Tanıdıkça uzaklaşırsın ondan, kalayı çıktıkça bakırı görünür. Bilsen Başaran onlardan değil, tanıdıkça vurulursun, şiirine, bilgisine, kişiliğine tanıdıkça bir burgaç gibi takılırsın peşine. Türkçeyi çok güzel kullanan, şiirlerine halk deyişlerini kazandırarak Türkçeyi varsıllaştıran, insan sevdalısı, yurt sevdalısı Bilsen Başaran, bizler için büyük bir değerdir. İzmir Kitap Fuarında “S/ÖZÜN İZİ” adlı denemeler kitabını “Dostlukla ve sözün kıymetiyle” diyerek vermişti. O kitap yaz boyunca başucu kitabım oldu. Bitiverecek diye korktuğum
için azar azar, sindire sindire okudum. Okudukça, tanıdıkça hayranlığım daha da arttı. Yüreğime çivi gibi çakılan dizeleri vardı.
“Korkma sakın sevmekten / Kurşun ses
kadar hızlı geçer yaşamak / Ama öylesine
zordur/ Kurşunu havada/ Sevdayı yürekte
tutmak.”
Hangi dizesine göz düşürsem inanılmaz bir ışık huzmesi çarpıyor, inciler, yakamozlar oluşuyor gözlerimde. Sözcükleri bu denli güzel nasıl kullanıyor, halk deyişleriyle nasıl damıtabiliyor? “Sabır yükledim
/ Aklıma demir attığın akşamlarda / Kurşun
sesi kadar ağırdı / Sağanakların Türküsü /
Başımı camlara gömüp zehir mayaladım.”
Ahlat ağacına yuva yapmış bir kuşun
uçmaya çalışan yavruları gibi çırpınıyorum.
Ancak bu kadar güzel anlatılır sevdalar, acılar,
hüzünler.
Halk deyişleriyle iğne oyası işlercesine, ilmek ilmek örülmüş söz dizilerini gördükçe başım dönüyor. Kendi kendime ‘sen vazgeç bu yazım çizim işinden’ diyorum. Sadece okuyucu ol. Bu dizeleri kurgularken nereden alıyorsun bu kadar gücü, bu pırıltıları. Bir duygu bu denli nasıl anlatılır. “Bilirsin
aşk kesildiğinde soluğum / Çağrının
ışığına koşarım / Belki bir gün hüzün sağanakları
diner / Gözyaşına gülücükler sunarım.”
Sizi bilemem de bu hüzün sağanakları benimle sonsuzluğa değin kalacak. Betimlemeyi sözcüklerle resim yapma, diye anlatırdım öğrencilerime. Bilsen Başaran sözcüklerle resim yapmıyor, bir çocuğun saf, tertemiz yüreğine bir yörük kilimi örercesine seriyor sözcüklerini. Bu denli
acılarla, sevdalarla yanıp kavrulan yüreği kim bilir ne haldedir. Duygu yüklü depremlerle sarsılan yüreğiniz mühür tutmaya zaman
bulamıyordur diye düşünüyorum.
Şiirin inceliğinden geçmiş, varsıl bir ağaçtır Bilsen Başaran. Onun güzel Türkçe bilgisi ve birikimi karşısında tanıyanlar hayran olurlar. Elimde Bilsen Hanım’ın “SİM” adlı şiir kitabı var. Açıyorum sayfalarını, ilk şiiri,
“Isıtsın diye bıraktım
tenimi karlarına / Akrebin yelkovanından
bıktığı o savruk zamanlarda / Gözlerinin
derin kuyularına ağladım / Bağladık aldatmalarımızı
saç tellerimizle / -ki dağ çiçekleri
kadar ürkekti onlar / ellerinin türküsüne
alışamadan evvel,” Öylesine sarsıyor ki
insanı…
“TÖKEZLEME TAŞLARI” bir başka yara, daha ilk şiirinde yaralanıyorsun.
“Taşı taşa vurduğunda ses çıkar / insanı insana
vurduğunda neden kan / taş kesilmek
masallarda bir heyulaysa / neden taş kesilir
kendi yüreğinde kaybolan.” O, düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısıdır. Her kanayan el onun eli, her ölen çocuk onun çocuğudur. “Çekilmemiş Hayat Fotoğrafları” şiir kitabını alıyorum elime, çize çize, notlar alarak okuyorum. İlk dize, “Aşk; onu en
yakıcı haliyle duyumsadığım an’dır / yoksa öncesi biriktirme, sonrası dağılmadır./ Şiir, doğruyu söyleyen yalandır / yalanlar söyleyen
doğrudur şiir…”
“KÜL KADININ GÜNLÜĞÜ” şiirindeki ikici bölüme bir bakar mısınız?
“Sen benim hangi kasırgamdın / içimi öğüten
çakmak taşı mı / Mansur’un derisinden
ayrılışı mı / kapkara bir kar örtüsü müydün
sonsuzca etimde / bekleyişlerim miydin
zaman ağrılarını” Şu dizelerdeki derinliği, felsefi düşünceyi görüyor musunuz? Yine aynı şiir kitabındaki “VEDALAR AĞI” “Taç Mahal’im oldu sazdan çattığın hayat / derlenmiş günlerde ördüm gözüme perdeleri ve / bütün acılarımdan dökme bir yorgana gömdüm / tutuşmuş kavrulmuş susmuş bedenini / Tanesini dökmüş nar kadar ıssız(…) / ömrünce susmam dedi / sonu yok bu harlı köleliğin.(…)”
O şiir yazmıyor, sözcüklerle resim çiziyor. Renk cümbüşünün derinliklerinde balıklar yüzüyor. Buruk yüreklerden acılar süzülüyor. Anadolu insanının yazgısı dizelerde damıtılmış, dağ dağ, ova ova insanlarla yanmış. Atatürk’ün ağarttığı, insan yaptığı toplumun nasıl karartıldığını, kapkara, korkulu düşlerimizi dillendiriyor. “Mollalar kudurdukça, serpildikçe devrimlerin üstüne kirli sular / Hey Gazim
Kocatepem! Çakmak gözleriyle milletler tutuşturan / hele bir uyan!” der kederlere akardı.” O kadar derin ve anlamlı ki şiirleri…
Dönüp dönüp okudukça vuruldum da vuruldum.
“Kavga sonrası sevişmek gibi suyun
sesi / kabarıp karışıp duruldukça kendini
seçiyorsun / sarnıcın kokusunda yiten yüzün
takvimler sorguluyor / yırtılıyor ibrişim
mavi / su parçalıyor sesini / öte yüze
geçiyorsun.”
Şiirlerin derinliğine takılan kalbim, yaşadığım sürece peşinden gidecek. Bilsen Başaran’a sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.
İlham perilerin hiç eksilmesin başından.
Etem Oruç
Mayıs- 2023 / Kuşadası