Yoruldum yaşamaktan, herkesin nabzına göre şerbet vermekten be Ayten. Niye diye sorma. Bildiğin şeyler… Hani bazen dersin ya bana ne oldu, diye. Ben de sana hiç, derim. İşte o hiçin arkasındakiler yordu beni. Hüzünlerim, gelgitlerim, pişmanlıklarım… Uykusuzluklarım, asabi hâllerim.
Son zamanlarda kaynanamın, “Ben senin yaşındayken…” diye başlayan cümlelerinden iyice nefret etmeye başladım. Aldı mı eline sazı bırakmaz bilirsin. Karşılık verdim mi araya hemen oğlu girer, anasını destekler, biraz daha konuşursam ağlamaya başlar, teselli ettikçe iyice coşar, köyüne dönmekle başlayan tehdit sonunda yine bana susmak düşer. Lodos yemiş migren ağrısına benzer bir ağrı yapışır ense köküme, sökebilirsen sök, uğraş dur.
En iyisi işi bırakıp çocuğuma kendim bakmak. İyi de kocamın aldığı el harçlığıyla kaynanamın dul aylığı yeter mi evin harcına?
Hangi oğlu mu? Kız, nerenle dinliyorsun sen beni? Kim olacak kocamdan bahsediyorum. Evet, kocam demişken çalıştığı fabrikanın iflas etmesi hiç iyi olmadı. Kariyerine uygun iş yok ki çalışsın, koskoca mühendis adı lazım değil bir markette kasiyer…
Annem ile kaynanam biz birer ay çocuğa bakarız, demeselerdi tövbe doğurmazdım bu kızı. Gerçi doğurdum da n’oldu? Hepsini maymuna çeviriyormuş gün boyu. Yemiyormuş, içmiyormuş, mızmız mı mızmız… Akşam yaptıkları da cabası. Dediklerine göre gündüz uyutamıyorlarmış. Ayakta salla babam salla. Sallamayı kesince cambaz gibi açıyormuş gözünü Ayten. Kendim yiyeceğim diye tutturuyormuş, annem izin veriyor vermesine de kaynanam titiz mi titiz. Hayır dedikçe aksileşiyor. Hayır demenin ne olduğu bilecek bilmesine de daha iki yaşında bu çocuk. Koca kadın inatlaşıyor işte. Biliyorum biliyorum döküp saçtıklarını temizlemesi zor geliyor o da haklı kendine göre.
Bir de bez parasından bir kurtulabilseydik çok iyi olacaktı. Geçen gün lazımlık aldım eve, şöyle süslülerinden. Heveslendirdim kızımı, nasıl kullanacağını gösterdim lakin bezine yaptıktan sonra söylüyor şirine. Alışacak tabii, biliyorum da bir paket bez dünyanın parası olmuş zor bu devirde çocuk büyütmek zor vesselam.
Maşallah senin ikizinin oğlu topaç gibi, bir buçuk yaşındaydı değil mi? Gülperi’nin iki katı nerdeyse. Eee hem anasını emdi hem de boğazlı çocuk. Bizimkini öldür Allah emziremedik… Onun için küçücük kaldı ya! Çok üzülüyorum Ayten çok. Bir de annem çocuğa bakarken TV’yi pek açmıyor ama kaynanam Allah selamet versin evlenme programları dâhil her şeyi seyrettiriyor. Saat sınırı koy, çizgi filim izlet sadece, deyince de darılıyor. Canı sıkılıyormuş, bu çocuğu TV olmadan nasıl avutacakmış, ya işte böyle Ayten. Karşısına alıp ne dediğini dinlese, onunla oyun oynasa, eline kâğıt kalem verip çizgiler çizdirse, zorla soyup giyindirmeye çalışmasa öfke nöbetine girer mi çocuk? Bir de şikâyet ediyor ısırıyor, diye. Doğru söylüyorsun amma da dertliymişim kaynanamdan fakat bunların hepsi gerçek. Ama severim kendisini. Ne yapayım seni görünce içime attıklarımı ortaya saçıverdim be Ayten.
Bak unuttum söylemeyi, sakız hikâyesini anlatmıştım ya sana daha önce. Geçen gün gene boğuluyormuş çocuk nerdeyse. Kaynanam sever kuruyemişi, sakızı, şekerli yiyecekleri, meyveleri. Dikkat etmiyor hiç, ortalıkta her şey. Seninki çam fıstığını kabuğuyla atmış ağzına, evirip çevirmiş sonra da yutmaya kalkmış. Öğür babam öğür…
Ayrıca diş fırçalamayı oldum olası sevdiremedim bu kıza, fırçayı ağzına alır almaz midesi kalkıyor. Dur bakalım ona çilek kokulu diş macunu almış babası, belki çileğin hatırına fırçalar dişini. Günde bir kerecik de fırçalasa amenna.
Ah Ayten ah! Bulduğunu ağzına sokmamayı ne zaman öğrenecek bu çocuk? Geçen ay annemdeydi, dikkatlidir bilirsin lakin her saniye kontrollü olmak zor. Nerden eline geçtiyse geçmiş seninki 10 kuruşu dişleyip duruyor ya yutsaydı uğraş dur hastaneydi, filmdi… Şu çocuğu düşürmeden, yakmadan, sakatlamadan bir büyütsek başka bir şey istemem Allah’tan. Her saniye başına bir şey gelecek diye endişelenmekten atölyede doğru dürüst iş üretemiyorum doğduğundan beri. Patron elinde sallaya sallaya getirdi o gün penyeleri, neymiş efendim önünü arkaya, arkasını önüne dikmişim. Kiminde cep yokmuş kiminde ilik evi. Bu kaçıncıymış, bir daha olmasınmış… Yakında kapıyı gösterirse hiç şaşırmam!
Ne kadar haftalık mı alıyorum? Ne alacağım ki, ne öldürür ne ondurur. Dur! Dur! Dur! Sen şimdi bana iş mi teklif ediyorsun? Kış gelmek üzere bu pahalılıkta herkes örgüye rağbet ediyor, ben makinada öreyim, sen de birleştirip dik mi diyorsun Ayten? Hem evde olacağım hem de çocuğum yanı başımda… Hayatımız düzene girecek sayende. Gülperi’m senin boynuna “Aten Tece, Aten Tece” diye boşuna atlamıyormuş be Ayten!