İmgenin kurulumu yaşamın kurulumundan kopuksa, ortada ne imge vardır ne de estetik. Şairin kendi karanlığının estetiği, kendi karanlığı kadardır.
Maddi yaşamın kısıtladığını, manevi yaşamda hazza dönüştürme imge ise, her okuyanda kendi yaşanmışlıklarından birine denk düşen bir çağrışım ve onunla ilgili hazzı yaratmak esin halinin ortaya çıkmasıyla olur.
Esin ilahi bir oluşum değildir. Şairin yaşamla, doğayla ilgili maddi manevi bütün ilişkilerinin yaratıcı bir ruh yoğunluğuna girme durumudur. Yani ilahi bir veri değil, yaşamsal bir olgudur. Bunun manevi bağlantısı, maddi yaşamın şairin ruhundaki izleridir. Düşünceyi de duyguları da belirleyen dış nesnelliktir. İmgeyi de esini de bu nesnellikten koparmak, beynin faaliyetlerinin önünü kesmek olduğu gibi bilime de aykırıdır.
“Hiç kuşkusuz, imgesel düşünme yeteneği doğa vergisi değildir. Çünkü sanatsal, imgesel bir kayıt, doğrudan doğruya görsel ya da işitsel bir algı olmayıp, insan bilincine duyumların işlemesinin karmaşık bir sürecinin sonucudur. İlkel toplumun ilk ve en çok bilinen sanat yaratımlarına bakıldığında bunun böyle olduğu rahatlıkla görülebilir. Erken eskitaş devrindeki mağara resimleri ile heykellerin, doğaya bakılarak değil, bellekten yapıldığını bilim saptamış bulunmaktadır. Demek sanatçının doğrudan doğruya gözüyle gördüğü somut nesnelerin yalın bir kopyasını yapması, bunların sert bir madde üzerine geçirilmesi söz konusu değildir. Bu çizimler ile heykeller, belli bir hayvanın ya da insanın tikel, yinelenemez yanıyla verilişi olmayıp, tüm sanatın temel belirtisi olarak, genelleştirilmiş tasarımlardır. Bu genelleştirmeler, derecesine göre, resimsel süslemelerde şematik bir özellik kazanırken, anıtsal duvar resminde somut bir biçim almakta, kadın heykelciklerinde cinsellik belirtilerinin neredeyse şematik olarak canlandırılışı haline gelmekte, hayvan resimlerinde böyle bir soyutlamaya rastlanmamaktadır.” Estetik ve Sanat. 204-205 sf. Kagan
Burada önemli olan imgenin genellemeyle bağlantısının kurulmasıdır. İmge benzetme gibi tek yanlı bir çağrışım değildir. İster mutluluk, sevinç, isterse acı ve mutsuzlukla ya da korku ve endişeyle ilgili olsun; bunlardan birinin, örneğin korkunun genelleştirilmiş, yani kategorize edilmiş bir halinin estetiğe dönüştürülmesi söz konusudur. Şöyle ki: trafik kazasıyla ilgili fren sesinden korkan birinin korkusu ile, savaş sırasında verilen alarm sonucu siren sesinden korkan birinin korku nedenleri başka başkadır. Ama şair öyle bir sanat yapar ki, sesten korku, değişik seslerden korkanların tümünde, o anda çağrışımı yapan ses hepsi için aynı olduğu halde, yine hepsinin korktuğu ses başlangıçta farklı olduğu halde, hepsinde kendi korkularına göre çağrışım yapar. Binlerce kişi başka başka seslerden korku edinmiştir. Hepsi için ayrı ayrı imge yaratmak yerine, hepsini bir imgeyle uyarmak böyle bir genelleme yapmakla mümkün olmaktadır. İmgenin temel özelliği bundan dolayı herkese görelik içerir. Sanatta imgenin varlığı estetiğin boyutunu yüceltir, anlam derinliği katar, haz almayı artırır. Onun için özellikle şiirde imge şairlerin olmazsa olmazıdır. Buraya bir not yine düşelim. İmge sürekli İkinci Yeni’ye mal edilir ve şiire imgeyi onların yerleştirdikleri ifade edilir. Görülüyor ki imge insanoğlunun sanat yapmaya başlamasından beri olagelmiştir ve var olmaya da devam edecektir. En eski şiirlerde, deyimlerde, denemelerde, özlü sözlerde bolca imgeye rastlamak mümkündür. İmge gizemlidir, sihirlidir, anlaşılması zordur, bundan dolayı da İkinci Yeni anlaşılmaz, gizemli, sihirli olduğu için, düşünceyle kavranamaz anlayışlarından dolayı imgeyle örtüştükleri ve imgeyi onların kullandıkları anlayışı, bütün bunlardan dolayı onlara mal edilemez. Onlardaki gizemlilik, anlamsızlık, derinlik değil, imgenin derinlerde olması değil, şiiri anlamdan soyutlamanın sonucudur. İmgenin mutlaka anlamı vardır ve her okuyucu kendine yaptığı çağrışıma göre bir anlam verir. Eğer okuyucu için çağrışım yapmıyorsa, imge olduğundan dolayı değil, çağrışım gücünün, anlamının olmamasından dolayıdır.
Sanatın başlangıç dönemi imgenin de başlangıç dönemidir. O dönem yaşam ve insan bilinci ile, bu dönem yaşam ve insan bilinci arasında ne denli farklılık varsa, sanatı, özü, biçimi ve imge arasında da o kadar farklılıklar vardır. Bu farklılık gelişen toplum, değişen insan, dönüşen toplum ve dönüşen insan ikilemi ile birebir örtüşen bir olgudur. Mağara dönemi insan ve yaşamı, köleci dönemin olağanüstü konuları olağanmış gibi sanatın konusu olma durumu bu günün gerçekliği ile çelişse de, o dönemin koşullarına ve çözümlerine, yaşamın ve bilimin oluşum düzeyi gerçekliğinden dolayı uygundur. Çünkü yaşamın çözümü insanda değil, yaşamı değiştirme dönüştürme, doğayı kontrole alma olanağı mucizelere bağlıydı ve mucizelerle sahte çözümler aramak, gerçeğine olan ihtiyacın böyle bir gereğiydi. Çözüm göklerdeydi, günümüzde artık çözüm yeryüzüne inmiş, yaşamı olumsuzlayan her türlü durum, her türlü örgütlü yapı için, olumlayan her türlü durum örgütlü insan ve bilinci vardır ve var olmaya da devam etmektedir. Aristo’nun, Sokrat’ın, Platon’un, daha sonraları Gazali’nin idealist felsefesi, göklerden ideal düşünceden yeryüzüne inmiş ve insanın ellerine teslim edilmiştir. Elbette kendiliğinden olan bir durum değildir bu. O zaman bu gelişmeyi engelleyenler kadar, günümüzde de benzer çabalar işte bu karşıtlıkların günümüz gerçekliğidir. Bu dönemin imgesi ne denli ileri ve gerçekçi ise, o dönem imgesi de kendi koşulları ve çerçevesi içerisinde o denli gerçekçiydi. Bundan dolayı onu imge dışı görmek ve imgeyi yeni keşfetmiş gibi algılamak geçmişi doğru yorumlamamakla ilgilidir. Yaşam ve insan nasıl değişime uğramışsa, sanat ve onun ayrılmaz bir parçası olan imge de öylesine değişime uğramıştır.
“Onun için, dünyanın bilimsel olarak bilgisinin ortaya çıkışı, düşüncenin soyutlama yeteneğinin en yüksek gelişme basamağında, yani öznel bir insan bilincini doğanın varlığının salt nesnelliğine, sonra da toplumun nesnelliğine ulaşabilmesi için kendi kendine soyutlamayı yapabilmesiyle var olmuştur. Bundan dolayı, her tikel insan kendi yaşamında olduğu gibi, kültür tarihinde de bilim ve sanattan çok sonra gelmiştir; matematik, mekanik, astronomi, felsefe, ilkin köleci toplumda gelişmeye başlamışken, gentil toplumda dünyanın zihinsel olarak özümlenişinin tek aracı sanattır.
Şiir acıyla ilgili olduğu gibi sevinçle de ilgili olabilir. Konu alanı yaşamın etkileyenleri kadar çoktur. Bu çokluğu kategorize etmek, o kategorinin içinde şiir konu olarak hangisi ile ilgiliyse, o konunun bütün birimlerinin tek alanda nesnelleştirilmesidir ve o konuyla ilgili bütün yaşanmışlıkların uyarıcısı olabilme özelliğine sahiptir. Yani acının da sevincin de nedenleri çeşitlidir. Eğer imge sevinçle ilgili ise, herkesin değişik sevinç nedenlerine cevap verebilecek tek bir simge ile herkesi kendi sevinç alanına göre uyarma olanağına sahiptir. Okuyuculardan birinin sevinci hastalıktan kurtulma olsun, bir başkasının ki sevdiğine kavuşmak olsun. İmgeyi yaratan şairin o imgeyle ilgili sevinci ise kitabının basılması olsun. Şairin bu sevinciyle ilgili yaşanmışlık, sevinçle ilgili diğer bütün okuyucuların yaşanmışlıklarının çağrımcısı olur. Eğer şiirin konusu acıyla ilgili bir yaşanmışlıktan geliyorsa, yine açıklandığı gibi herkesin acısına neden olan olayın duygu alanındaki çağrışımcısı olur.
Adnan Yücel’den bir örnek vereyim. “portakal bahçelerinin en turuncu kavuşması,” Özlediği istediği bütün kavuşmaların çağrıştırıcısı olarak kavuşma sevinci, portakal bahçelerinde simgelenmiş, orada kategorize edilmiştir. Kavuşmakla ilgili bütün sevinçleri karşılayacak bir uyarıcı mümkün olmuştur. Aynı kategorideki sevinçlerin böylesi genelleştirilmesi imgenin yapım alanıdır.
O dizede bir isim, bir sembol vardır. Ama herkesin sevinci o sembolün içindedir. Okuyucu o sembolle karşılaşınca, onun içinden kendi sevincinin uyarılışını yaşayacaktır. Eğer imge üzüntü veya başka bir konu ile ilgili ise yine herkes kendi konusunun uyaranı ile karşılaşacaktır. İmge olarak şiirde böylesi zor bir temsilci ile herkesin duygularına cevap veren yapıyı inşa etmek şiirin en zor birimidir ama şiirin estetik olarak da en önemli yapı taşıdır. Şimdi toplumcu gerçekçi bir şairimizin dizeleriyle daha belirginleştirelim imge ve gerçekçiliğin kopmaz bağlarını.