Yönetmen, Tiyatrocu Doğan’la Söyleşi
“Tiyatro Yaşamın Olduğu Her Yerde Yeşerebilir”
Tuğçe Yerdelen
“Tiyatro insanın önce kendini, sonra da çevresindeki insanları ve dünyayı tanıyıp anladığı yerdir” diyen yönetmen ve tiyatrocu Erdinç Doğan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
TRT’de yayınlanan “Susam Sokağı” programında, “Kırpık” karakterini canlandıran ve hayatını sanata adayan Erdinç Doğan’ı yakından tanıyalım.
Tuğçe Yerdelen: Yönetmenlik, oyunculuk, sunuculuk, seslendirme ve ödül dolu bir yaşam… Kendinizi tanımlarken hangi yönünüz ağır basıyor?
Erdinç Doğan: Oyunculuk her zaman diğer uğraşlarımın önünde yer almıştır. Kişilik çözümlemeleri yaparak, farklı karakterleri keşfedebildiğim, seyirciyle doğrudan bağlantı kurabildiğim için oyunculuğu daha çok seviyorum. Yönetmenlik oyunculuk sayesinde açılan bir yol oldu. Zaten oyuncu olamasaydım, yönetmen de olamayacaktım. Oyunculuk, farklı tarihi dönemleri, farklı meslekleri ve kişilikleri deneyimleyebileceğiniz çok renkli bir “iş” diyemiyorum. Çünkü severek yapınca o artık iş olmaktan çıkıyor. Hobimi mesleğim olarak yapmanın zevkini yaşıyorum.
Tuğçe Yerdelen: 16 yaşındayken başlayan tiyatro yolculuğunu biraz anlatır mısınız?
Erdinç Doğan: 1982’de TRT Ankara Radyosu, Çocuk Gençlik bölümünün açtığı sınavı kazandığımda çok mutlu oldum. Ergin Orbey, Rüştü Asyalı, Ecder Akışık, Dinçer Sümer, Sungun Babacan, Köksal Engür, Ender Salihoğlu, Bengi Baytur gibi çok değerli hocalardan diksiyon, seslendirme ve radyo yayıncılığı hakkında eğitim aldık. Bizi çalıştıran hocalarımız, Ecder Akışık ve Ergin Orbey, oyunculuk eğitimi görmemi önerdiler. Onların verdiği cesaretle, liseden mezun olmama yakın oyunculuk sınavlarına hazırlandım ve Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Oyunculuk Bölümünü kazandım. Ergin Orbey, Sevda Şener, Sevinç Sokullu, Alpay İzbırak, Muammer Çıpa, İpek Bilgin, Nurhan Karadağ gibi değerli hocalardan uygulamalı ve teorik dersler aldık. Hem lise, hem üniversite öğrenimim boyunca seslendirme, sunuculuk ve oyunculuk yaptım. Mezun olduktan sonra İstanbul’da sunuculuk yaparken, özel tiyatro olan Tiyatro Oyunevi’nden teklif aldım ve sevinerek kabul ettim. Kurucular arasında Mahir Günşiray, Taner Birsel, Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş gibi çok kıymetli isimler vardı. Onlardan hem teorik hem pratik çok şey öğrendim. 1997’de açılan Sivas Devlet Tiyatrosu’nun kuruluş kadrosunda yer aldım. 7 yıl Sivas’ta hizmet verdikten sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayin oldum. Venedik Taciri, Romeo ve Juliet, Kayıplar, Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye, Siyahlı Kadın gibi oyunlarda oynadım. Yeraltından Notlar, Kuvay-i Milliye Destanı, İki Kova Su, Burnunu Kaybeden Palyaço, Bankta İki Kişi oyunlarını yönettim.
Tuğçe Yerdelen: Diksiyon ve oyunculuk dersleri veren Ergin Orbey, Rüştü Asyalı, Ecder Akışık, Dinçer Sümer, Sungun Babacan, Ender Salihoğlu, Bengi Baytur, Köksal Engür size neler kattı?
Erdinç Doğan: Çocuk Radyosunda çok küçük yaşta aldığımız bu derslerin kıymetini bugün daha iyi anlıyorum. Aile gibi sıcacık neşeli bir ortamda, hocalarımız bize sevgi ve saygıyla yaklaştılar. Diksiyon, seslendirme, oyunculuk ve yayıncılığın yanında insani değerleri, meslek ahlakını, disiplini de öğrettiler. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdır. Şimdi ben de mezunu olduğum okulda onlardan öğrendiklerimi öğrencilerime aktarmaya çalışıyorum.
“TİYATRONUN KONUSU SANATTAN ÖNCE YAŞAMDIR”
Tuğçe Yerdelen: William Shakespeare “Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes rolünü oynar ve rolü bitince de bu sahneyi terk eder” diyor, siz de Shakesperare’nin sözlerine katılıyor musunuz? Sizin için tiyatronun anlamı nedir?
Erdinç Doğan: Tiyatro insanın önce kendini, sonra da çevresindeki insanları ve dünyayı tanıyıp anladığı yerdir. Kendi duygularının derinliklerini keşfedemeyen insan, başkalarını anlayıp hoş göremez. Kendini tanıyan kişi başkalarının derdine ortak olur, toplum içinde birey olarak yerini doğru konumlandırır. Tiyatro bunu yaparken toplumsal ortak çözümleri de gösterir. İnsanların bir arada yaşamalarını sanat yoluyla güzelleştirmeye çalışır. Tiyatro tanımadığımız insanların sorunlarını anlatırken onlarla empati kurmamızı sağlar. Bizi bencillikten kurtarıp, başka kişileri düşünme ve onların sorunlarına çare bulmanın yollarını gösterir. Yardımlaşma, birlik olma, örgütlenme bilincini arttırır. Yaşadığımız toplumun tarihi ve kültürel mayasıyla insanları ortak değerlerde birleştirir. Bunları estetik bir bütünlük, göz zevki içinde yapar. Shakespeare’in dediği gibi bütün dünya bir tiyatro sahnesidir. Çünkü tiyatronun konusu sanattan önce yaşamdır. Yani tiyatrocular yaşamın olduğu her yerde teatral insan ilişkilerini gözlemleyip oyunlarına aktarırlar ve oyunlarını insanların toplanabildiği her yerde oynayabilirler. İlle tiyatro sahnesine sıkışmaları şart değildir. Tiyatro yaşamın olduğu her yerde yeşerebilir.
“HİKAYECİLER, ŞARİLER VE ROMAN YAZARLARI OYUNLAR YAZARAK İNSANLIK TARİHİNE EN DEĞERLİ ESERLER HEDİYE ETMİŞLERDİR”
Tuğçe Yerdelen: Tiyatro ve edebiyat arasında sizce bir bağ var mıdır? Edebiyat bir nevi tiyatroyu besleyen bir kaynak mıdır?
Erdinç Doğan: Tiyatro yüzyıllardır edebiyattan çokça beslenmiştir. Sadece edebiyattan değil, dans, müzik, plastik sanatlar, mimariden de çok faydalanmıştır. Tiyatro bütün sanatların içinde yoğrulduğu çok yönlü bir sanattır. Hikâyeciler, şairler, roman yazarları bir çok defa oyunlar yazarak tiyatro yazınına, insanlık tarihine büyük değerli eserler hediye etmişlerdir. Hikayeleriyle, romanlarıyla, şiirleriyle sevdiğimiz Anton Çehov, Friedrich Schiller, Haldun Taner, Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Murathan Mungan ve Nazım Hikmet tiyatro oyunlarıyla tiyatro sahnelerini ihya etmişlerdir.
Tuğçe Yerdelen: TRT’de yayınlanan “Susam Sokağı” programı, yayınlandığı dönemde hem çocukların hem de büyüklerin takip ettiği bir programdı. “Susam Sokağı”nda canlandırdığınız “Kırpık” karakteri izleyenlere nasıl katkı sağladı?
Erdinç Doğan: Tespitiniz çok doğru. Susam Sokağı hem çocukların hem büyülerin severek izlediği, eğlenceli bir eğitim programıydı. Dönemin çocuklarına hem sayısal, hem sözel bilgileri vermesinin ötesinde, toplumda nasıl davranılacağını öğreten sosyal yönü de güçlüydü. Çocukların matematik zekalarını, konuşma yeteneklerini geliştirirken, aile ve arkadaş çevresinde nasıl davranılacağını en samimi ve eğlenceli dille anlatıyordu. Harlem’in arka sokaklarında okula gidemeyen zenci çocukların okuma yazma öğrenmesi amacıyla küçük bir çevrede, kapalı devre yayınla başlayan bu program dünyanın birçok ülkesinde sevgiyle ilgiyle izlenmiş ve çocukları eğlendirerek geliştirmiştir.