Bay Z Üzerine Kronikler’de Veysel Çolak’ın Poetikasından Kesitler
Şiir hakkında düşünce üretme ve söz söyleme eylemi, neredeyse insanlık tarihi kadar köklü bir eylem. Kimi şairler sadece şiir yazarlarken kimileri şiirin neliği ve nasıllığı üzerinde saptamalar ortaya koydular; bazen genel geçer, bazen belli bir okulun temellerini kuran, bazen de tamamen kendilerine özgü çıkarımlarda bulundular. Poetika dedikleri edebi tür, işte bu düşünce üretimlerinin ürünü. Veysel Çolak, oldukça geniş ve kapsamlı bir poetikaya sahip olan şairlerden, şiir kitaplarının yanı sıra yayımlanan eserlerinin hemen hemen hepsi poetik unsurlar taşıyan eserler. Bay Z Üzerine Kronikler’de* de Veysel Çolak’ın poetikasından kesitler bulunmakta. Şairin kendi deyimi ile eserde Bay Z üzerinden her ne yazıldıysa ‘Şiirin Alfabesi’ne ilişkin. Öyleyse bu demektir ki Bay Z Üzerine Kronikler, şiir yazma ve okuma alanında teknik bir önsöz kitabıdır, elifbadır. Şiir deyip yola çıkanlar için pratik bir rehber niteliği taşır.
Bay Z kim? Ve onun kim olduğu gerçekten önemli mi? Bay Z, şiire dair yapılan acemiliklerin ve yanlış anlamaların ete kemiğe bürünmüş hali gibi durmakta. Şiir sanatına içten bağlı fakat nedense zücaciye dükkânına girmiş bir fil kadar tahripkâr. Yirmili yaşlarda olmalı. Kendisi gibi şiire düşkün arkadaşları ve Bayankuş adını kullanan bir de kız arkadaşı var. Sık sık Veysel Çolak’ın karşısına çıkıveriyor. Kimi zaman da onunla randevulaşıyor, bir çay söyleşisinde ‘ben sordum o söyledi’ türünden konuşmaların etrafında demleniyor. Çoğu kez öyle onulmaz hatalar yapıyor ki içten içe hayranlık duyduğu şairi sinirlendiriyor, kimi zaman da umulmadık şiirsel bir buluşa imza atıyor.
Yirmili yaşlarda olması gerek, dedik Bay Z için, çünkü şair tarafından kitabın bir iki yerinde bu bilgi paylaşılıyor. Ayrıca şöyle düşünmeliyiz ki ileri yaşlara gelip, şiirle böylesine ilgilenip şiir alanında çiğ kalınması ihtimal dahilinde bir durum olsa da son derece üzücü. Aslında Bay Z’nin 1980’li yıllarda, İzmir Konak’taki şiir toplantılarına da aksatmaksızın katılması, okurun aklında yaşına dair farklı düşüncelere yol açmıyor değil. Anladığımız kadarıyla Bay Z hep genç, her dem toy…
Onunla ilgili olarak kitabın son sayfasında “Bay Z’nin kim olduğunu çok merak edenler oldu. Soranların sayısı çoğalınca üzülmeye başladım. Demek ki söylediklerimi üstüne alınan pek yoktu. Oysa hayata ilişkin her soru sana da sorulmuş, söylenen her doğru sana da söylenmiştir.” diyor Veysel Çolak.
Bir gün, Bay Z telefonla arayıp kendisiyle görüşemeyeceği günlerde okumak için şairden kitap önerisi istiyor. Bertolt Brecht’in 1967 yılında Varlık yayınlarından çıkan “Canavar” adlı kitabında “Bay K” üzerinden anlatılan konuları önemli bulan, Bay Z’ye bu kitabı okumasını salık veren Veysel Çolak, “Bay Z, Brecht’in bir armağanı bana. İyi ki aradı.” diyor. Brecht’in Canavar’ında Bay K hangi misyonu üstleniyorsa Bay Z Üzerine Kronikler’de Bay Z, aynı misyonu üstleniyor. Bu,
Bay Z’nin edebiyat dünyasında pek de yalnız olmadığı anlamına gelmekte.
Eserdeki dikkat çekici diyaloglardan birisi Bay Z’nin Veysel Çolak’a neden eğik yürüdüğünü sorması. Şairin ise karşılık olarak “Omuzlarımda birkaç dünya var” demesi. Peki, Bay Z işittiği cümleyi anladı mı? Elbette ki hayır. Oysa Veysel Çolak, ta en başta poetikasına dair önemli bir ayrıntıyı işaret etmişti: İyi şiir yazmak için şairin çevresini saran iç ve dış dünyaları umursaması, hatta onları omuzlarında taşıyacak kadar benimsemesi gerekir.
Veysel Çolak evrende var olan zıtlıkların ilişkisinden yola çıkarak Bay Z’nin şiire yönelik yanılgıları ile kendi görüş ve düşüncelerini bir arada veriyor. Eğer kitabı okurken zıtlıkların izini sürersek oldukça kârlı çıkacağımızdan kuşkumuz olmasın.
Bay Z bir gün, ansızın şairin dibinde bitiveriyor ve “Kırk yıllık arkadaşsınız ama A’nın şiirlerini beğenmediğinizi yazmışsınız. Sana kırılmış.” deyiveriyor. Bay Z’nin feodal bir kafa yapısına sahip olmasından yakınan ve ondan insani ilişkilerle sanatsal ilişkilendirmelerin karıştırılmaması gerektiğini anlamasının beklenemeyeceğini söyleyen Veysel Çolak “Şiir kırılacağına onlar kırılsın.” Karşılığını veriyor. Bay Z’nin şaire karşı mesafesini ayarlayamadığı; ona birbirini izleyen iki cümlenin ilkinde siz, ikincisinde sen diye seslenmesinden belli…
Veysel Çolak “Bay Z biçimin aynı zamanda anlam olduğunu bilmiyor” derken iire dair büyük bir yanılsamadan söz etmekte. Bay Z, benzerleri gibi sanatın her dalında at koşturmaya çalışanlardan. Resim de çiziyor bir yandan. Şair, Bay Z’nin çizdiği bir resmi değerlendirirken şiir dili ve resim dilini benzer yönleri ile kıyaslıyor. “Boş biçim işe yaramaz” saptamasında bulunuyor. Ve ekliyor: “Bu resimde çağrışımsal anlamlar oluşturacak imge yok fakat olmalı. Şiirlerin biçimlerini bir testiye benzetebilirsiniz ama o testilerin içerisine anlamlar oluşturacak bir şeyler koyun. Boş bir testinin biçimi olarak kalmasın şiir.”
Şiir sanatı ile ilgilenen okur ya da şair her birey; tarih, felsefe, sosyoloji vb. bilimlerde birikim sahibi olmalı. Ercüment Behzat Lav’ın “Mau Mau” şiirini anlayamayan, bu yüzden de hiç kimsenin bu şiire bir anlam veremeyeceğini dile getiren Bay Z’ye “Şiir okumak kolay iş değil!” diyor. Başka bir sefer de Bay Z, yazdığı şiirleri okumasını istiyor Veysel Çolak’tan. Karşısındaki, bir şeyler bilip de mi yazmıştı acaba şiirlerini, yoksa çoğu şiir heveslisi gibi iş olsun diye mi? Kendisinin de şiir yazdığını, ama yaptıklarından hiçbir zaman emin olmadığını, yazdığı şiirlerin büyük bir yanılgıya dönüşmesinden endişelendiğini söylüyor şair ve Bay Z’ye “Benzer şeyler düşündüğün oluyor mu senin?” diye soruyor. Tahmin ettiğimiz üzere Bay Z soruyu “Hayır!” diye yanıtlıyor. Oysa elimiz iyi kalem tutsa bile en çok şiir yazmaktan korkmalıyız.
Okumuyor fakat yazıyor Bay Z. Şairin bir kuramcı olmadığını, sadece şiir yazması gerektiğini düşünüyor aynı zamanda. Gerçekte kuramsal sözler etmese, şiir üzerine konuşmasa bile her iyi şair aynı zamanda yazdığı şiirlerle yeni kuramlar ortaya sunup eskileri eleştirmiş, onlara alternatif sunmuş da olur. “Şiirde dünya
görüşünün yeri yok!” da diyor Bay Z. Veysel Çolak ise zaman, mekân, insan ve toplumla ilgili hiçbir iz taşımayan şiirler için şairinin çevresindeki olgulara karşı yabancılaşmış olduğunu düşünüyor. Böylesi şairlerin “saf şiire” ulaşmayı hedeflediklerini fakat yanıldıklarını ekliyor.
Düşünmek ve sezmek şiir şehrinin ana kapılarından ikisi olsa da Bay Z, düşünmeyi ve sezmeyi gerektiren şiirleri okumadığından söz ediyor. Böylece Veysel Çolak’ın bam tellerinden birine daha basmış oluyor. Bay Z’nin kötü betimlemeler, kötü uyaklarla yetindiğini ele veren şiirlerini okuyan şair; Bay Z’ye, dolayısıyla okuruna şiirselliğin şiir olmadığı gerçeğini anımsatıyor öncelikle. Daha sonra da düşünsel ve sezgisel yönden derinliği olan şiirleri okuyup özümsemesini salık veriyor.
Veysel Çolak’ın eserin birçok yerinde yinelediği bir uyarı var. Başka şairleri sevmek, onlara öykünmek şair için bıçak sırtı hükmünde. Çevremiz başarılı olmayı hak etmiş herhangi bir şairin bin bir emekle bulduğu dizeleri sözcüklerinde ufak tefek değişikliklerle kullanarak şiir yazdığını sanan kişilerle sarılmış durumda. Usta şair, bu duruma İzmir’de artık görülmez olan yalıçapkınları için üzüldüğü kadar üzülmekte, hiçbiri çoğu kimsenin umurunda olmasa bile!
Sözcükler her ne kadar zihnimizin ve algımızın ufuklarını çizseler de son derece masumdurlar. Elbette diller de öyle… Sözcükleri jilet ya da merhem kılan bizleriz. Veysel Çolak, Bay Z’nin kalıplaşmış düşünce yapısından sözcükleri azat ediyor. Örnek olarak Adolf Hitler’le Bertold Brecht’i veriyor. Şairin saptamasına göre her ikisi de Almancayı kullansa da aynı dille biri faşizmi, diğeri sosyalizmi yüceltmiştir. Sözcüklere biçim veren insanlardır. Nesneyi suçlamaktansa özne üzerinde yoğunlaşmak elbette ki çok daha doğru olacaktır.
“Bay Z Üzerine Kronikler, genelin zihninde netleşmemiş şiir türleri hakkında da bilgiler veriyor. Versus şiir, protest şiir ve görsel şiir gibi. Şair, tarafından entelektüel haz için bu terimleri yerli yersiz kullanan kişilere gerçek entelektüelliğin nitelikleri sıralanıyor”: Olay, olgu ve durumların üzerinde sorgulama yapmak, alçak gönüllülük, merak etmek, araştırmacı olmak… Ayrıca Bay Z üzerinden düşünüp konuşmak ne kadar güvenli bir tutumsa sesli düşünmenin o derece riskli
oluşu anımsatılmakta.
Yine Bay Z, Veysel Çolak’ın karşısına çıkan bir şiiri nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istiyor. Şair, bir şiirin tek başına ele alınamayacağını, başka şiirlerle anlam kazandığını söylüyor. Başarılı bir şair yazdığı her şiirle bir başlangıca imza atsa da bu başlangıç o ana dek yazılmış şiirlerin kurduğu bir evrenden soyutlanamayacaktır.
Veysel Çolak şiir ve çağdaşlık konusunda oldukça titizleniyor. Uyak kurabilmek amacıyla eskitilmiş sözcüklerin kullanılmasını eleştiriyor. 21. yüzyılda yaşayan bir şairin çağının hakkını hem dilde hem biçimde hem de anlamda vermesi gerektiğini savunuyor. İki ayrı yerde, iki farklı örnekle düşüncesini pekiştiriyor. “Telli turnaya armağan göndermek”, günümüzde algısal açıdan hükmünü kaybederken Pir Sultan’ın “dostun bir fiskesi yaralar beni” dizesi eskimemiştir. Şair, eskimeyen insani değerlerin kullanılmasının böylesi bir başarıyı olanaklı kılacağını söylüyor.
Şiirde klişe, şair için ürkünç bir kavram olsa bile klişeyi kırmak için tuhaf sözcükler kullanmak da yanlıştır. Dilde gerçek başarı; anlaşılmaz, kapalı ve ayrı bir sözcük evreni kurmaktansa doğal dilin olanaklarından yararlanmakla elde edilecektir. Veysel Çolak Bay Z’nin arkadaşlarının büyük bir olasılıkla anlamlarını kendilerinin de bilmediği sözcüklerle dolu şiirlerini okuduktan sonra, “Günlük yaşantıda kullandığınız dille yazın şiirlerinizi. Toplumun ortak dilinden iyice uzaklaşıp
oluşturduğunuz grubun anlamlarını bildiği sözcükleri kullanıyorsunuz. Jargon bu!” diyor.
Bay Z Üzerine Kronikler’de Veysel Çolak’ın üzerinde durduğu şiire dair meselelerden birisi de şiirde bütünsel güzelliğin sağlanabilmesi. Konuya ilişkin olarak “Bir şiirde öne çıkan özgün bir bağdaştırma, bir dize, bir imge olabilir. Yani parçanın güzel olması iyi bir şey ama önemli olan bütünün güzel olmasıdır.” diyor. Bay
Z’ye şiir için çelikten bir iskelet kurulmasını ve şiirin bu sağlam iskelet üzerine oluşturulmasını salık veriyor.
Kışkırtma, ajitasyon ile ilgili olarak, “Şiirde ajitasyona yer var mıdır?” diye soruyor Bay Z. Şiirin düşünceyi, duyguları kışkırtması; eylemsiz insanı eylemli kılması
gerektiğini düşünen Veysel Çolak, ajitasyonun şiire dahil, hatta son derece gerekli olduğunu söylüyor. Nâzım Hikmet, Luis Aragon, Mayakovski, Paul Eluard, Bertold Brecht ve Yannis Ritsos gibi yüzlerce protest şairin slogan niteliğinde dizelerinin var oluşunu konuya örnek olarak veriyor.
Anlambirim ve anlambirimcilik yine Bay Z’nin dikkatini çeken bir mesele. Veysel Çolak’la anlambirim üzerine konuşmak istiyor. Şair, mor defterine Bay Z’ye söyleyebileceği şeyleri not alıyor, not alırken zamanın nasıl geçtiğinin ve bu sırada kaç çay içtiğinin farkına varmıyor. Bay Z hâlâ gelmeyince yazdıklarını
kendisine verilmek üzere garsona teslim ederek kahvehaneden ayrılıyor. Konuya yönelik yazdıkları oldukça kapsamlı. Ahşap sandalye dendiğinde oturulan bir nesne deyip geçersek, asıl gerçekliği gözden kaçırmış olacağımızdan söz ediyor. Oysa sandalyenin yapıldığı ağacı kesip getireni, işleyeni, sandalyeyi tasarlayanı, üreteni, onlarca kişinin emeğini dikkate aldığımızda ona çağrışımsal anlamları olan bir imge derinliği kazandırabileceğimizi anımsatıyor. Mor deftere yazılan metinden şiirde gerçekliğe dair önemli bir bölüm şöyle:
“Sandalyeye, sandalye deyip geçerseniz onun fotoğrafını çekmiş olursunuz. Bunun da şiirde yeri yoktur. Bir sözcük üzerinden bu söylediklerim her güzel şiir
için geçerlidir. Herhangi bir şiiri bir sözcük, bir anlambirimmiş gibi düşünebilirsiniz. İşte yetmeyen budur. Bir sözcük, bir anlambirimmiş gibi düşündüğünüz şiirin belirli olan anlambirimcikleri vardır. Önemli olan onları bulup çıkarmaktır. O zaman o şiirin hakkını vermiş olursunuz. Nesne, olay, olgu, durum gibi gerçeklikler bir biçimde şiirlerde yansır; ama şiirin gerçekliği bunlar, bunlardan biri değildir. Şiirin gerçekliği kesinlikle başka bir şeydir ve kendinde içkindir…”
Bay Z, gözlerinin içi gülerek elinde Brecht’in anekdotlarını içeren “Bay B’nin Başına Gelenler” adlı kitabıyla karşısına çıkıyor şairin. Ve kitaptan bir anekdotu
okumasını istiyor ondan. Bu anekdotta Bay B, bir keresinde arkadaşlarından birine “Sosyalist gerçeklilerden beni koruyun” der. Arkadaşı onlara karşı olup olmadığını sorduğunda, “Evet, çünkü ben sosyalizmden ve gerçeklikten yanayım.” diye cevap verir. Veysel Çolak, Bay B’nin Bertold Brecht’in ta kendisi olduğu bilgisini paylaştıktan sonra sosyalist gerçekliğin kısa bir tarihini veriyor. Ve Bertold Brecht’in bu sözü, güdümlü sanat anlayışlarına karşı çıktığı için söylediğini belirtiyor. Elbette sanatçı yaratımı sırasında özgür olmalıdır. Türkiye’deki sosyalist gerçekçi olarak adlandırılan sanatçıların ise güdümlü sanat anlayışını benimsemediklerini, bu sınıflandırmanın çoğu başka sınıflandırmada olduğu gibi ezbere kaçtığını söylüyor.
Bay Z, toplumcu gerçekçi bir şair olup olmadığını soruyor. Muhatabının sorusuna uzunca bir karşılık veriyor şair. Bu açıklamadan şairin; toplumcu / toplumsalcı içeriği gözeten, Marksizm’in ufkuna bireyi koyan, sosyalizme inanan bir sanatçı olduğu anlaşılıyor. Son sözleri ise şunlar: “Yani sosyalistim, yani toplumdan ve bireyden yanayım, yani bağımsızım. Bu söylediklerim yeterli olsun.” Sonrasında, “çok iyi anladım.” diyor Bay Z. Okuması için bir şiirini emanet ediyor şaire. Bay Z’nin neşesi yerinde… Veysel Çolak, “Biçimde Türkiyeli, İçerikte Evrensel Olmak” yazısını, “Bazı arkadaşlar haklı çıkıyor, bu çocuğu sevmeye başladım ben.” diyerek bitiriyor. Sevgi kimi zaman birdenbire, kimi zaman da yavaş yavaş ve fark ettirmeksizin açan bir çiçek!
Geleneği özümsemek, sonra onun dışına çıkmak… Bay Z için çözümlenmesi gereken bir başka mesele… Veysel Çolak, günümüzde Türkiye’de Türkçe üzerine hiç düşünmeden şiir yazanları eleştiriyor öncelikle. Bu türden şairlerin dil özürlü olmaktan hoşlanmaları, aykırılık olsun diye dilin binlerce yılda oluşturduğu denge ile oynamaları, aslında aykırılığın bile ne olduğunu bilmemeleri şairi iyimserlikten uzaklaştırmaktadır. Yine de şiir ve geleneğe dair olarak “Geleneği özümsedikten sonra, o şiirin dışında şiir tasarlamak mümkündür. Nâzım Hikmet’in, Orhan Veli’nin, İkinciyenilerin yaptığı gibi.” diyor.
Bay Z Üzerine Kronikler’de şair ve Bay Z’nin arasındaki genellikle karşıt duruştan yola çıkan diyaloglar kendilerini severek okutuyor, onlarca yerin altını çizdiriyor, okura birçok bilgi ve bakış açısı kazandırıyor. Aynı zamanda Veysel Çolak’ın poetikasına dair önemli ipuçları veriyor. Emin olmalıyız ki daha farklı ayrıntılar, okuyan diğer kişilerin dikkatlerini çekecektir.
Kitabın en can alıcı noktası belki de “şiir nasıl yazılır?” sorusu. Bay Z, bu soruyu tıpkı diğer soruları gibi pat diye soruveriyor. Yazıyı Veysel Çolak’ın verdiği yanıtla bitirmek uygun düşecek: “Öncelikle kültürel bir besin olan şiirin gücüne inanacaksın. Toplumsal ve bireysel dertlerin olacak. Değişmek ve yanlış olanı değiştirmek için hayatın militanı olarak yaşayacaksın. Elbette hayatta birçok eylem alanı var; sen bunlardan biri olan şiiri seçersen, şiir sanatına karşı sorumluluklar yüklenecek sırtına. O sorumlulukların neler olduğunu biliyorsun, çok konuştuk bugüne kadar.” Bu kadar mı diye soruyor Bay Z, yetinmeye niyeti yok anlaşılan. Veysel Çolak devam ediyor: “Hayır, duyarlı olacaksın. Duyarlı olacaksın ki algıladığını yaşanan kadar etkileyici anlatabilesin. Yazdığın bir şiirin, bir şeye, bir başka şiire değil, sadece kendisine benzemesini; o şiirin okuyanlarda barış, aşk, eşitlik, adalet için verilen bir kavgaya dönüşmesini sağlayacaksın. Türkçenin hakkını vermek için de elinden geleni yapacaksın. Sen sormadan hemen söyleyeyim: Ben şiir yazmaya çalışırken bu söylediklerimi hiç aklımdan